
ḳâlû yâ ẕe-lḳarneyni inne ye'cûce veme'cûce müfsidûne fi-l'arḍi fehel nec`alü leke ḫarcen `alâ en tec`ale beynenâ vebeynehüm seddâ.
Arapça:
قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَىٰ أَن تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا
Türkçe:
Dediler: "Ey Zülkarneyn! Ye'cûc ve Me'cûc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir set yapman şartıyla sana vergi verelim mi?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye'cuc ve Me'cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?"
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye'cuc ve Me'cuc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?
İngilizce:
They said: "O Zul-qarnain! the Gog and Magog (People) do great mischief on earth: shall we then render thee tribute in order that thou mightest erect a barrier between us and them?
Fransızca:
Ils dirent : "ô Zul-Qarnayn, les Yajuj et les Majuj commettent du désordre sur terre. Est-ce que nous pourrons t'accorder un tribut pour construire une barrière entre eux et nous ? "
Almanca:
Sie sagten: "Dhulqarnain! Gewiß, Yadschudsch und Madschudsch sind Verderben-Anrichtende auf Erden. Sollten wir dir eine Löhnung dafür ansetzen, daß du zwischen uns und ihnen einen Wall errichtest?"
Rusça:
Они сказали: "О Зуль Карнейн! Йаджудж и Маджудж (Гог и Магог) распространяют на земле нечестие. Быть может, мы уплатим тебе дань, чтобы ты установил между нами и ними преграду?"
Açıklama:

ḳâle mâ mekkennî fîhi rabbî ḫayrun fee`înûnî biḳuvvetin ec`al beyneküm vebeynehüm radmâ.
Arapça:
قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيْرٌ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا
Türkçe:
Dedi: "Rabbimin beni içinde tuttuğu imkân ve güç daha üstündür. Siz bana bedensel gücünüzle destek verin de onlarla sizin aranıza çok muhkem bir engel çekeyim."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dedi ki: "Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır. Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına en sağlam seddi yapayım.
Diyanet Vakfı:
Dedi ki: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek olun da, sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım."
İngilizce:
He said: "(The power) in which my Lord has established me is better (than tribute): Help me therefore with strength (and labour): I will erect a strong barrier between you and them:
Fransızca:
Il dit : "Ce que Mon Seigneur m'a conféré vaut mieux (que vos dons). Aidez-moi donc avec force et je construirai un remblai entre vous et eux.
Almanca:
Er sagte: "Das, worin mich mein HERR festigte, ist besser. Also unterstützt mich durch Arbeitskraft, damit ich zwischen euch und ihnen einen Damm errichte.
Rusça:
Он сказал: "То, чем наделил меня мой Господь, лучше этого. Помогите мне силой, и я установлю между вами и ними преграду.
Açıklama:

âtûnî zübera-lḥadîd. ḥattâ iẕâ sâvâ beyne-ṣṣadefeyni ḳâle-nfüḫû. ḥattâ iẕâ ce`alehû nâran ḳâle âtûnî üfrig `aleyhi ḳiṭrâ.
Arapça:
آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا سَاوَىٰ بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انفُخُوا ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا
Türkçe:
"Bana demir kütleleri getirin!" İki ucu tam denkleştirince, "Körükleyin!" dedi. Onu ateş haline koyunca da "Getirin bana, üzerine erimiş bakır/katran dökeyim!" diye seslendi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bana, demir kütleleri getirin. Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: "Ateş yakıp körükleyin" dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. "Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim" dedi.
Diyanet Vakfı:
"Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca): "Üfleyin (körükleyin)!" dedi. Artık onu kor haline sokunca: "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim" dedi.
İngilizce:
Bring me blocks of iron. At length, when he had filled up the space between the two steep mountain-sides, He said, "Blow (with your bellows)" Then, when he had made it (red) as fire, he said: "Bring me, that I may pour over it, molten lead."
Fransızca:
Apportez-moi des blocs de fer". Puis, lorsqu'il en eut comblé l'espace entre les deux montagnes, il dit : "Soufflez ! " Puis, lorsqu'il l'eut rendu une fournaise, il dit : "Apportez-moi du cuivre fondu, que je le déverse dessus".
Almanca:
Bringt mir Eisenstücke!" Als er dann (die Lücke) zwischen den beiden Wallabhängen auf gleicher Höhe zuschütten ließ, sagte er: "Blast!" Als er dann es (das Eisen) erhitzte, sagte er: "Bringt mir geschmolzenes Kupfer, das ich darüber gieße!"
Rusça:
Подайте мне куски железа". Заполнив пространство между двумя склонами, он сказал: "Раздувайте!" Когда они стали красными, словно огонь, он сказал: "Принесите мне расплавленную медь, чтобы я вылил ее на него".
Açıklama:

feme-sṭâ`û ey yażherûhü veme-steṭâ`û lehû naḳbâ.
Arapça:
فَمَا اسْطَاعُوا أَن يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا
Türkçe:
Artık onu ne aşabildiler ne delebildiler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Artık Ye'cuc ve Me'cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.
Diyanet Vakfı:
Bu sebeple onu ne aşmaya muktedir oldular ne de onu delebildiler.
İngilizce:
Thus were they made powerless to scale it or to dig through it.
Fransızca:
Ainsi, ils ne purent guère l'escalader ni l'ébrécher non plus.
Almanca:
Dann konnten sie ihn weder erklimmen, noch darin ein Loch bohren.
Rusça:
Они (племена Йаджудж и Маджудж) не смогли забраться на нее и не смогли пробить в ней дыру.
Açıklama:

ḳâle hâẕâ raḥmetüm mir rabbî. feiẕâ câe va`dü rabbî ce`alehû dekkâ'. vekâne va`dü rabbî ḥaḳḳâ.
Arapça:
قَالَ هَٰذَا رَحْمَةٌ مِّن رَّبِّي ۖ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاءَ ۖ وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا
Türkçe:
Dedi: "Bu, Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve Rabbimin vaadi haktır."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zülkarneyn dedi ki: "Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit de onu dümdüz yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır.
Diyanet Vakfı:
Zülkarneyn: Bu, Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin vadi gelince, O, bunu yerle bir eder. Rabbimin vadi haktır, dedi.
İngilizce:
He said: "This is a mercy from my Lord: But when the promise of my Lord comes to pass, He will make it into dust; and the promise of my Lord is true."
Fransızca:
Il dit : "C'est une miséricorde de la part de mon Seigneur. Mais, lorsque la promesse de mon Seigneur viendra, Il le nivellera . Et la promesse de mon Seigneur est vérité".
Almanca:
Er sagte: "Dies ist eine Gnade von meinem HERRN. Und wenn das Versprechen meines HERRN eintrifft, wird ER ihn dem Erdboden gleich machen. Und das Versprechen meines HERRN ist wahr."
Rusça:
Он сказал: "Это - милость от моего Господа! Когда же исполнится обещание моего Господа, Он сровняет ее с землей. Обещание моего Господа является истиной".
Açıklama:

veteraknâ ba`ḍahüm yevmeiẕiy yemûcü fî ba`ḍiv venüfiḫa fi-ṣṣûri fecema`nâhüm cem`â.
Arapça:
۞ وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ فِي بَعْضٍ ۖ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعًا
Türkçe:
O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde dalgalanırlar. Sûra da üflenmiştir; hepsini bir araya toplamışızdır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz o gün (kıyamet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sûr'a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır.
Diyanet Vakfı:
O gün (kıyamet gününde bakarsın ki) biz onları, birbirine çarparak çalkalanır bir halde bırakmışızdır; Sur'a da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya getirmişizdir.
İngilizce:
On that day We shall leave them to surge like waves on one another: the trumpet will be blown, and We shall collect them all together.
Fransızca:
Nous les laisserons, ce jour-là, déferler comme les flots les uns sur les autres, et on soufflera dans la Trompe et Nous les rassemblerons tous.
Almanca:
Und WIR lassen die einen von ihnen an diesem Tag sich mit den anderen vermischen. Und nachdem es in As-sur gestoßen wird, werden WIR sie in einer Versammlung versammeln.
Rusça:
В тот день Мы позволим им (племенам Йаджудж и Маджудж) хлынуть друг на друга. И затрубят в Рог, и Мы соберем их (творения) всех вместе.
Açıklama:

ve`araḍnâ cehenneme yevmeiẕil lilkâfirîne `arḍâ.
Arapça:
وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِّلْكَافِرِينَ عَرْضًا
Türkçe:
O gün, cehennemi, inkârcılara öyle bir sunmuşuzdur ki!...
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve cehennemi o gün kâfirlere öyle bir göstereceğiz ki!
Diyanet Vakfı:
Ve, gözleri beni görmeye kapalı bulunan, kulak vermeye de tahammül edemez olan kafirleri o gün cehennemle yüz yüze getirmişizdir.
İngilizce:
And We shall present Hell that day for Unbelievers to see, all spread out,-
Fransızca:
Et ce jour-là Nous présenterons de près l'Enfer aux mécréants,
Almanca:
Und WIR werden Dschahannam an diesem Tag den Kafir in einer Vorführung zeigen.
Rusça:
В тот день Мы ясно покажем Геенну неверующим,
Açıklama:

elleẕîne kânet a`yünühüm fî giṭâin `an ẕikrî vekânû lâ yesteṭî`ûne sem`â.
Arapça:
الَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاءٍ عَن ذِكْرِي وَكَانُوا لَا يَسْتَطِيعُونَ سَمْعًا
Türkçe:
Onlar, gözleri benim zikrim/Kur'anım karşısında perde içinde olan insanlardı. Dinlemeye dayanamıyorlardı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar ki, beni hatırlatan âyetlerimden gözleri bir örtü içindeydi. İşitmeye de tahammül edemiyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Ve, gözleri beni görmeye kapalı bulunan, kulak vermeye de tahammül edemez olan kafirleri o gün cehennemle yüz yüze getirmişizdir.
İngilizce:
(Unbelievers) whose eyes had been under a veil from remembrance of Me, and who had been unable even to hear.
Fransızca:
dont les yeux étaient couverts d'un voile qui les empêchait de penser à Moi, et ils ne pouvaient rien entendre non plus.
Almanca:
Es sind diejenigen, deren Augen mit 2 einer Blende gegen Meine Ermahnung umhüllt waren. Und sie vermochten nicht zu hören.
Rusça:
на глазах которых было покрывало, отделяющее их от поминания Меня, и которые не могли слышать.
Açıklama:

efeḥasibe-lleẕîne keferû ey yetteḫiẕû `ibâdî min dûnî evliyâ'. innâ a`tednâ cehenneme lilkâfirîne nüzülâ.
Arapça:
أَفَحَسِبَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَن يَتَّخِذُوا عِبَادِي مِن دُونِي أَوْلِيَاءَ ۚ إِنَّا أَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ نُزُلًا
Türkçe:
Küfre sapanlar, beni bırakıp da kullarımı veliler edineceklerini mi sandılar. Biz cehennemi bir konuk evi olrak inkârcılar için hazırladık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Doğrusu biz cehennemi o kâfirlere bir konukluk olarak hazırladık.
Diyanet Vakfı:
Kafirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kafirlere bir konak olarak hazırladık.
İngilizce:
Do the Unbelievers think that they can take My servants as protectors besides Me? Verily We have prepared Hell for the Unbelievers for (their) entertainment.
Fransızca:
Ceux qui ont mécru, comptent-ils donc pouvoir prendre, pour alliés, Mes serviteurs en dehors de Moi ? Nous avons préparé l'Enfer comme résidence pour les mécréants.
Almanca:
Dachten etwa diejenigen, die Kufr betrieben haben, daß Meine Diener sich an Meiner Stelle andere Wali nehmen. Gewiß, WIR bereiteten Dschahannam den Kafir als Unterkunft.
Rusça:
Неужели неверующие полагали, что они сделают Моих рабов своими покровителями и помощниками вместо Меня? Воистину, Мы приготовили Геенну обителью для неверующих.
Açıklama:

ḳul hel nünebbiüküm bil'aḫserîne a`mâlâ.
Arapça:
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُم بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالًا
Türkçe:
De ki: "Amelleri bakımından hüsrana en çok batanları size haber vereyim mi?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi?
Diyanet Vakfı:
De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?
İngilizce:
Say: "Shall we tell you of those who lose most in respect of their deeds?-
Fransızca:
Dis : "Voulez-vous que Nous vous apprenions lesquels sont les plus grands perdants, en oeuvres ?
Almanca:
Sag: "Sollen wir euch eine Mitteilung über die Erfolglosesten beim Handeln machen?!"
Rusça:
Скажи: "Не сообщить ли вам о тех, чьи деяния принесут наибольший убыток?
Açıklama:
Sayfalar
