Sayfa 304

ḳâle hâẕâ raḥmetüm mir rabbî. feiẕâ câe va`dü rabbî ce`alehû dekkâ'. vekâne va`dü rabbî ḥaḳḳâ.

Türkçe:
Dedi: "Bu, Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve Rabbimin vaadi haktır."
İngilizce:
He said: "This is a mercy from my Lord: But when the promise of my Lord comes to pass, He will make it into dust; and the promise of my Lord is true."
Fransızca:
Il dit : "C'est une miséricorde de la part de mon Seigneur. Mais, lorsque la promesse de mon Seigneur viendra, Il le nivellera . Et la promesse de mon Seigneur est vérité".
Almanca:
Er sagte: "Dies ist eine Gnade von meinem HERRN. Und wenn das Versprechen meines HERRN eintrifft, wird ER ihn dem Erdboden gleich machen. Und das Versprechen meines HERRN ist wahr."
Rusça:
Он сказал: "Это - милость от моего Господа! Когда же исполнится обещание моего Господа, Он сровняет ее с землей. Обещание моего Господа является истиной".
Arapça:
قَالَ هَٰذَا رَحْمَةٌ مِّن رَّبِّي ۖ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاءَ ۖ وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zülkarneyn dedi ki: "Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit de onu dümdüz yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır.
Diyanet Vakfı:
Zülkarneyn: Bu, Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin vadi gelince, O, bunu yerle bir eder. Rabbimin vadi haktır, dedi.

veteraknâ ba`ḍahüm yevmeiẕiy yemûcü fî ba`ḍiv venüfiḫa fi-ṣṣûri fecema`nâhüm cem`â.

Türkçe:
O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde dalgalanırlar. Sûra da üflenmiştir; hepsini bir araya toplamışızdır.
İngilizce:
On that day We shall leave them to surge like waves on one another: the trumpet will be blown, and We shall collect them all together.
Fransızca:
Nous les laisserons, ce jour-là, déferler comme les flots les uns sur les autres, et on soufflera dans la Trompe et Nous les rassemblerons tous.
Almanca:
Und WIR lassen die einen von ihnen an diesem Tag sich mit den anderen vermischen. Und nachdem es in As-sur gestoßen wird, werden WIR sie in einer Versammlung versammeln.
Rusça:
В тот день Мы позволим им (племенам Йаджудж и Маджудж) хлынуть друг на друга. И затрубят в Рог, и Мы соберем их (творения) всех вместе.
Arapça:
۞ وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ فِي بَعْضٍ ۖ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz o gün (kıyamet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sûr'a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır.
Diyanet Vakfı:
O gün (kıyamet gününde bakarsın ki) biz onları, birbirine çarparak çalkalanır bir halde bırakmışızdır; Sur'a da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya getirmişizdir.

ve`araḍnâ cehenneme yevmeiẕil lilkâfirîne `arḍâ.

Türkçe:
O gün, cehennemi, inkârcılara öyle bir sunmuşuzdur ki!...
İngilizce:
And We shall present Hell that day for Unbelievers to see, all spread out,-
Fransızca:
Et ce jour-là Nous présenterons de près l'Enfer aux mécréants,
Almanca:
Und WIR werden Dschahannam an diesem Tag den Kafir in einer Vorführung zeigen.
Rusça:
В тот день Мы ясно покажем Геенну неверующим,
Arapça:
وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِّلْكَافِرِينَ عَرْضًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve cehennemi o gün kâfirlere öyle bir göstereceğiz ki!
Diyanet Vakfı:
Ve, gözleri beni görmeye kapalı bulunan, kulak vermeye de tahammül edemez olan kafirleri o gün cehennemle yüz yüze getirmişizdir.

elleẕîne kânet a`yünühüm fî giṭâin `an ẕikrî vekânû lâ yesteṭî`ûne sem`â.

Türkçe:
Onlar, gözleri benim zikrim/Kur'anım karşısında perde içinde olan insanlardı. Dinlemeye dayanamıyorlardı.
İngilizce:
(Unbelievers) whose eyes had been under a veil from remembrance of Me, and who had been unable even to hear.
Fransızca:
dont les yeux étaient couverts d'un voile qui les empêchait de penser à Moi, et ils ne pouvaient rien entendre non plus.
Almanca:
Es sind diejenigen, deren Augen mit 2 einer Blende gegen Meine Ermahnung umhüllt waren. Und sie vermochten nicht zu hören.
Rusça:
на глазах которых было покрывало, отделяющее их от поминания Меня, и которые не могли слышать.
Arapça:
الَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاءٍ عَن ذِكْرِي وَكَانُوا لَا يَسْتَطِيعُونَ سَمْعًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar ki, beni hatırlatan âyetlerimden gözleri bir örtü içindeydi. İşitmeye de tahammül edemiyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Ve, gözleri beni görmeye kapalı bulunan, kulak vermeye de tahammül edemez olan kafirleri o gün cehennemle yüz yüze getirmişizdir.

efeḥasibe-lleẕîne keferû ey yetteḫiẕû `ibâdî min dûnî evliyâ'. innâ a`tednâ cehenneme lilkâfirîne nüzülâ.

Türkçe:
Küfre sapanlar, beni bırakıp da kullarımı veliler edineceklerini mi sandılar. Biz cehennemi bir konuk evi olrak inkârcılar için hazırladık.
İngilizce:
Do the Unbelievers think that they can take My servants as protectors besides Me? Verily We have prepared Hell for the Unbelievers for (their) entertainment.
Fransızca:
Ceux qui ont mécru, comptent-ils donc pouvoir prendre, pour alliés, Mes serviteurs en dehors de Moi ? Nous avons préparé l'Enfer comme résidence pour les mécréants.
Almanca:
Dachten etwa diejenigen, die Kufr betrieben haben, daß Meine Diener sich an Meiner Stelle andere Wali nehmen. Gewiß, WIR bereiteten Dschahannam den Kafir als Unterkunft.
Rusça:
Неужели неверующие полагали, что они сделают Моих рабов своими покровителями и помощниками вместо Меня? Воистину, Мы приготовили Геенну обителью для неверующих.
Arapça:
أَفَحَسِبَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَن يَتَّخِذُوا عِبَادِي مِن دُونِي أَوْلِيَاءَ ۚ إِنَّا أَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ نُزُلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Doğrusu biz cehennemi o kâfirlere bir konukluk olarak hazırladık.
Diyanet Vakfı:
Kafirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kafirlere bir konak olarak hazırladık.

ḳul hel nünebbiüküm bil'aḫserîne a`mâlâ.

Türkçe:
De ki: "Amelleri bakımından hüsrana en çok batanları size haber vereyim mi?"
İngilizce:
Say: "Shall we tell you of those who lose most in respect of their deeds?-
Fransızca:
Dis : "Voulez-vous que Nous vous apprenions lesquels sont les plus grands perdants, en oeuvres ?
Almanca:
Sag: "Sollen wir euch eine Mitteilung über die Erfolglosesten beim Handeln machen?!"
Rusça:
Скажи: "Не сообщить ли вам о тех, чьи деяния принесут наибольший убыток?
Arapça:
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُم بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi?
Diyanet Vakfı:
De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?

elleẕîne ḍalle sa`yühüm fi-lḥayâti-ddünyâ vehüm yaḥsebûne ennehüm yuḥsinûne ṣun`â.

Türkçe:
O kimselerdir ki, dünya hayatındaki çabaları boşa gitmiştir de onlar sanayileşmeyi/işi hâlâ güzel yaptıklarını sanırlar.
İngilizce:
Those whose efforts have been wasted in this life, while they thought that they were acquiring good by their works?
Fransızca:
Ceux dont l'effort, dans la vie présente, s'est égaré, alors qu'ils s'imaginent faire le bien.
Almanca:
Es sind diejenigen, deren Bestreben im diesseitigen Leben verfehlt war, während sie dachten, sie bewerkstelligten doch Gutes.
Rusça:
О тех, чьи усилия заблудились в мирской жизни, хотя они думали, что поступают хорошо?
Arapça:
الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı.
Diyanet Vakfı:
(Bunlar;) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.

ülâike-lleẕîne keferû biâyâti rabbihim veliḳâihî feḥabiṭat a`mâlühüm felâ nüḳîmü lehüm yevme-lḳiyâmeti veznâ.

Türkçe:
Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na ulaşmayı inkâr etmişler de bütün amelleri boşa çıkmıştır. Bu yüzden kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız/onlara hiçbir değer vermeyiz.
İngilizce:
They are those who deny the Signs of their Lord and the fact of their having to meet Him (in the Hereafter): vain will be their works, nor shall We, on the Day of Judgment, give them any weight.
Fransızca:
Ceux-là qui ont nié les signes de leur Seigneur, ainsi que Sa rencontre. Leurs actions sont donc vaines". Nous ne leur assignerons pas de poids au Jour de la Résurrection.
Almanca:
Es sind diese, die den Ayat ihres HERRN und Dessen Begegnung gegenüber Kufr betrieben haben, so wurden ihre Handlungen zunichte. Und am Tage der Auferstehung messen WIR ihnen keinerlei Bedeutung bei.
Rusça:
Это - те, которые не уверовали в знамения своего Господа и во встречу с Ним. Тщетны будут их деяния, и в День воскресения Мы не определим для них никакого веса".
Arapça:
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte onlar, Rabblerinin âyetlerini ve O'nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız.
Diyanet Vakfı:
İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız.

ẕâlike cezâühüm cehennemü bimâ keferû vetteḫaẕû âyâtî verusülî hüzüvâ.

Türkçe:
İşte böyle! Cezaları cehennemdir. Çünkü nankörlük ettiler; ayetlerimi ve resullerimi eğlence aracı yaptılar.
İngilizce:
That is their reward, Hell, because they rejected Faith, and took My Signs and My Messengers by way of jest.
Fransızca:
C'est que leur rétribution sera l'Enfer, pour avoir mécru et pris en raillerie Mes signes (enseignements) et Mes messagers.
Almanca:
Dies ist ihre Vergeltung - Dschahannam, für das, was sie an Kufr betrieben haben, und dafür, daß sie Meine Ayat und Meine Gesandten zu verspotten pflegten.
Rusça:
Геенна будет им воздаянием за то, что они не уверовали и насмехались над Моими знамениями и Моими посланниками.
Arapça:
ذَٰلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَرُسُلِي هُزُوًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte böyle, onların cezaları cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim âyetlerimi, peygamberlerimi alaya almışlardır.
Diyanet Vakfı:
İşte, inkar ettikleri, ayetlerimi ve resullerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir.

inne-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti kânet lehüm cennâtü-lfirdevsi nüzülâ.

Türkçe:
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, onların konuk evleri Firdevs cennetleri olacaktır.
İngilizce:
As to those who believe and work righteous deeds, they have, for their entertainment, the Gardens of Paradise,
Fransızca:
Ceux qui croient et font de bonnes oeuvres auront pour résidence les Jardins du "Firdaws," (Paradis),
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die den Iman verinnerlichen und gottgefällig Gutes tun - für sie sind die Dschannat von Al-Firdaus als Unterkunft bestimmt.
Rusça:
Воистину, обителью тех, которые уверовали и совершали праведные деяния, будут сады Фирдауса.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman edip salih ameller işleyenlere gelince, onlar için Firdevs cennetleri konak olmuştur.
Diyanet Vakfı:
İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır.

Sayfalar

Sayfa 304 beslemesine abone olun.