
feyeẕeruhâ ḳâ`an ṣafṣafâ.
Arapça:
فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا
Türkçe:
"Yerlerini bomboş, dümdüz bırakacaktır."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Böylece yerlerini dümdüz boş bir halde bırakacak.
Diyanet Vakfı:
Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır.
İngilizce:
He will leave them as plains smooth and level;
Fransızca:
et les laissera comme une plaine dénudée
Almanca:
Dann läßt ER sie zu einer ebenen Fläche werden,
Rusça:
и оставит только гладкую равнину,
Açıklama:

lâ terâ fîhâ `ivecev velâ emtâ.
Arapça:
لَّا تَرَىٰ فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا
Türkçe:
"Yerlerinde bir eğrilik de bir yumruluk da görmeyeceksin."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin.
Diyanet Vakfı:
Orada ne bir iniş, ne de bir yokuş görebileceksin.
İngilizce:
Nothing crooked or curved wilt thou see in their place.
Fransızca:
dans laquelle tu ne verras ni tortuosité, ni dépression.
Almanca:
auf der du weder Unebenheit noch Erhebung siehst.
Rusça:
на которой ты не увидишь ни углубления, ни возвышения".
Açıklama:

yevmeiẕiy yettebi`ûne-ddâ`iye lâ `ivece leh. veḫaşe`ati-l'aṣvâtü lirraḥmâni felâ tesme`u illâ hemsâ.
Arapça:
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ ۖ وَخَشَعَتِ الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَٰنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا
Türkçe:
O gün, eğip bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık bir hışıltıdan başka şey işitmezsiniz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün, hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye (Sûr'a üfleyenin çağrısına) uyarlar. Öyleki, Rahmân'ın heybetinden sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezsin.
Diyanet Vakfı:
O gün insanlar, davetçiye (İsrafil'e) uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.
İngilizce:
On that Day will they follow the Caller (straight): no crookedness (can they show) him: all sounds shall humble themselves in the Presence of (Allah) Most Gracious: nothing shalt thou hear but the tramp of their feet (as they march).
Fransızca:
Ce jour-là, ils suivront le Convocateur sans tortuosité ; et les voix baisseront devant le Tout Miséricordieux. Tu n'entendras alors qu'un chuchotement.
Almanca:
An diesem Tag folgen sie dem Rufenden ohne Abweichung. Und die Stimmen verstummen vor Dem Allgnade Erweisenden, dann vernimmst du nichts außer Flüstern.
Rusça:
В тот день они последуют за глашатаем, и им не удастся уклониться от этого. Их голоса перед Милостивым будут смиренны, и ты услышишь только тихие звуки.
Açıklama:

yevmeiẕil lâ tenfe`u-şşefâ`atü illâ men eẕine lehü-rraḥmânü veraḍiye lehû ḳavlâ.
Arapça:
يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا
Türkçe:
O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna...
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez.
Diyanet Vakfı:
O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez.
İngilizce:
On that Day shall no intercession avail except for those for whom permission has been granted by (Allah) Most Gracious and whose word is acceptable to Him.
Fransızca:
Ce jour-là, l'intercession ne profitera qu'à celui auquel le Tout Miséricordieux aura donné Sa permission et dont Il agréera la parole.
Almanca:
An diesem Tag nützt keine Fürsprache, außer (der Fürsprache) desjenigen, dem Der Allgnade Erweisende die Zustimmung gab und von ihm das Gesagte annahm.
Rusça:
В тот день заступничество не поможет никому, кроме тех, кому Милостивый позволит и чьими речами Он будет доволен.
Açıklama:

ya`lemü mâ beyne eydîhim vemâ ḫalfehüm velâ yüḥîṭûne bihî `ilmâ.
Arapça:
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا
Türkçe:
Onların önden gönderdiklerini de arkada bıraktıklarını da bilir, ama onlar O'nu ilimle kuşatamazlar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, onların geleceklerini de, geçmişlerini de bilir. Onlar ise O'nu ilmen kavrayamazlar.
Diyanet Vakfı:
O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz:
İngilizce:
He knows what (appears to His creatures as) before or after or behind them: but they shall not compass it with their knowledge.
Fransızca:
Il connaît ce qui est devant eux et ce qui est derrière eux, alors qu'eux-mêmes ne Le cernent pas de leur science.
Almanca:
ER kennt das, was vor ihnen und was hinter ihnen liegt. Sie jedoch haben kein umfassendes Wissen über Ihn.
Rusça:
Он знает их будущее и прошлое, но они не способны объять Его своим знанием.
Açıklama:

ve`aneti-lvucûhü lilḥayyi-lḳayyûm. veḳad ḫâbe men ḥamele żulmâ.
Arapça:
۞ وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ ۖ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا
Türkçe:
Bütün yüzler o Hayy ve Kayyûm önünde yere inmiştir. Zulüm taşıyan perişan olup gitmiştir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bütün yüzler, diri ve bütün yarattıklarını gözetip duran Allah'a baş eğmiştir. Bir zulüm yüklenen gerçekten hüsrana uğramıştır.
Diyanet Vakfı:
Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.
İngilizce:
(All) faces shall be humbled before (Him) - the Living, the Self-Subsisting, Eternal: hopeless indeed will be the man that carries iniquity (on his back).
Fransızca:
Et les visages s'humilieront devant Le Vivant, Celui qui subsiste par Lui-même" al-Qayyum" , et malheureux sera celui qui [se présentera devant Lui] chargé d'une iniquité.
Almanca:
Und die Gesichter sind geneigt vor Dem Lebendigen, Dem Allverantwortlichen. Und bereits versagte jeder, der Unrecht auf sich lud.
Rusça:
Лица смирятся перед Живым и Поддерживающим жизнь, и разочарование постигнет тех, кто понесет бремя несправедливости.
Açıklama:

vemey ya`mel mine-ṣṣâliḥâti vehüve mü'minün felâ yeḫâfü żulmev velâ haḍmâ.
Arapça:
وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا
Türkçe:
Mümin olarak hayra ve barışa yönelik iyilikler yapan ise ne haksızlığa uğratılmaktan korkar ne de ezilip horlanmaktan.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her kim de mümin olarak salih amelleri işlerse, artık o, ne bir haksızlıktan ve ne de çiğnenmekden korkar.
Diyanet Vakfı:
Her kim, mümin olarak iyi olan işlerden yaparsa, artık o, ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden korkar.
İngilizce:
But he who works deeds of righteousness, and has faith, will have no fear of harm nor of any curtailment (of what is his due).
Fransızca:
Et quiconque aura fait de bonnes oeuvres tout en étant croyant, ne craindra ni injustice ni oppression.
Almanca:
Doch wer von gottgefällig Gutem tut, während er Mumin ist, der fürchtet weder Ungerechtigkeit noch Minderung.
Rusça:
А тот, кто совершал праведные дела, будучи верующим, не будет бояться ни несправедливости, ни ущемления.
Açıklama:

vekeẕâlike enzelnâhü ḳur'ânen `arabiyyev veṣarrafnâ fîhi mine-lve`îdi le`allehüm yetteḳûne ev yuḥdiŝü lehüm ẕikrâ.
Arapça:
وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا
Türkçe:
Biz onu işte böyle, Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onun içinde tehditleri türlü ifadelerle sıraladık ki sakınabilsinler, yahut da Kur'an onlara yeni bir hatırlatıcı/hatırlatma sunsun.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte böylece biz onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik. Onda tehditlerden nice türlüsünü tekrar tekrar açıkladık ki belki sakınırlar, yahut onlara bir ibret ve uyanış verir.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Biz onu böylece Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda ikazları tekrar tekrar açıkladık. Umulur ki onlar (bu sayede günahtan) korunurlar; yahut da o (Kur'an) kendileri için bir ibret ortaya koyar.
İngilizce:
Thus have We sent this down - an arabic Qur'an - and explained therein in detail some of the warnings, in order that they may fear Allah, or that it may cause their remembrance (of Him).
Fransızca:
C'est ainsi que nous l'avons fait descendre un Coran en [langue] arabe, et Nous y avons multiplié les menaces, afin qu'ils deviennent pieux ou qu'il les incite à s'exhorter ?
Almanca:
Und solcherart sandten WIR ihn hinab als einen arabischen Quran und erläuterten in ihm von der Ermahnung, damit sie Taqwa gemäß handeln und damit er ihnen eine Besinnung bewirkt.
Rusça:
Таким образом Мы ниспослали его в виде Корана на арабском языке и подробно разъяснили в нем Свои угрозы, чтобы они устрашились или чтобы это стало для них назиданием.
Açıklama:

fete`âle-llâhü-lmelikü-lḥaḳḳ. velâ ta`cel bilḳur'âni min ḳabli ey yuḳḍâ ileyke vaḥyüh. veḳur rabbi zidnî `ilmâ.
Arapça:
فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۗ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَىٰ إِلَيْكَ وَحْيُهُ ۖ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا
Türkçe:
O Melik/o hak hükümdar olan Allah, yüceler yücesidir. Sana vahyi tamamlanmadan önce, Kur'an hakkında aceleci olma. Şöyle de:"Rabbim, ilmimi artır!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hükmü her yerde geçerli gerçek hükümdar olan Allah yücedir. (Ey Muhammed!) Kur'ân sana vahyedilirken, vahiy bitmeden önce (unutma korkusu ile) Kur'ân'ı okumada acele etme; "Rabbim! benim ilmimi artır" de.
Diyanet Vakfı:
Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O'nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur'an'ı (okumakta) acele etme ve "Rabbim, benim ilmimi artır" de.
İngilizce:
High above all is Allah, the King, the Truth! Be not in haste with the Qur'an before its revelation to thee is completed, but say, "O my Lord! advance me in knowledge."
Fransızca:
Que soit exalté Allah, le Vrai Souverain ! Ne te hâte pas [de réciter] le Coran avant que ne te soit achevée sa révélation . Et dis : "ô mon Seigneur, accroît mes connaissances ! "
Almanca:
Und hocherhaben ist ALLAH, Der Allherrschende, Der Wahrhaftigste! Und übereile dich nicht mit der Rezitation des Quran, bevor dir dessen Wahy komplett verkündet wurde. Und sag: "Mein HERR! Lasse mir noch mehr Wissen zuteil werden!"
Rusça:
Превыше всего Аллах, Истинный Царь! Не торопись читать Коран, пока ниспослание откровения тебе не будет завершено, и говори: "Господи! Приумножь мои знания".
Açıklama:

veleḳad `ahidnâ ilâ âdeme min ḳablü fenesiye velem necid lehû `azmâ.
Arapça:
وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَىٰ آدَمَ مِن قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا
Türkçe:
Yemin olsun, biz daha önce Âdem'e ahit verdik de unuttu; biz onda bir kararlılık bulamadık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu bundan önce Âdem'e (bu ağaçtan yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz, daha önce de Âdem'e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki o, (ahdi) unuttu. Onda azim de bulmadık.
İngilizce:
We had already, beforehand, taken the covenant of Adam, but he forgot: and We found on his part no firm resolve.
Fransızca:
En effet, Nous avons auparavant fait une recommandation à Adam; mais il oublia; et Nous n'avons pas trouvé chez lui de résolution ferme.
Almanca:
Und gewiß, bereits wiesen WIR Adam vorher an, doch er vergaß, und WIR stellten bei ihm keinen Vorsatz fest.
Rusça:
Прежде Мы заключили завет с Адамом, но он запамятовал, и Мы не нашли у него твердой воли.
Açıklama:
Sayfalar
