
ḳâle beṣurtü bimâ lem yebṣurû bihî feḳabaḍtü ḳabḍatem min eŝeri-rrasûli fenebeẕtühâ vekeẕâlike sevvelet lî nefsî.
Arapça:
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَٰلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي
Türkçe:
Sâmirî dedi: "Onların görmediklerini gördüm. Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Nefsim bana böylesini hoş gösterdi."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sâmirî: "Onların görmedikleri bir şey gördüm: (Sana gelen) ilâhî elçinin (Cebrail'in) izinden bir avuç (toprak) aldım ve onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu, bana böylece nefsim hoş gösterdi" dedi.
Diyanet Vakfı:
O da: Ben, onların görmediklerini gördüm. Zira, o elçinin izinden bir avuç (toprak) alıp onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi, dedi.
İngilizce:
He replied: "I saw what they saw not: so I took a handful (of dust) from the footprint of the Messenger, and threw it (into the calf): thus did my soul suggest to me."
Fransızca:
Il dit : "J'ai vu ce qu'ils n'ont pas vu : j'ai donc pris une poignée de la trace de l'Envoyé ; puis, je l'ai lancée. Voilà ce que mon âme m'a suggéré".
Almanca:
Er sagte: "Ich nahm wahr, was sie nicht wahrnahmen, dann griff ich eine Handvoll von der Spur des Entsandten, dann warf ich sie hinein. Und solcherart machte es mir meine Seele leicht."
Rusça:
Он сказал: "Я видел то, чего не видели они. Я взял пригоршню со следов посланца (коня Джибриля) и бросил ее. Моя душа соблазнила меня на это".
Açıklama:

ḳâle feẕheb feinne leke fi-lḥayâti en teḳûle lâ misâs. veinne leke mev`idel len tuḫlefeh. venżur ilâ ilâhike-lleẕî żalte `aleyhi `âkifâ. lenüḥarriḳannehû ŝümme lenensifennehû fi-lyemmi nesfâ.
Arapça:
قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لَا مِسَاسَ ۖ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّن تُخْلَفَهُ ۖ وَانظُرْ إِلَىٰ إِلَٰهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا ۖ لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا
Türkçe:
Mûsa dedi: "Defol, çünkü sen, hayatın boyunca 'Bana dokunmayın!' diyeceksin! Ve senin için asla kurtulamayacağın bir hesap zamanı da var. O başını bekleyip durduğun tanrına bir bak! Onu kesinlikle yakacağız, sonra da un-ufak edip denize dökeceğiz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Musa ona şöyle) dedi: "Haydi çekil git. Artık senin için hayat boyunca, 'benimle temas yok' diye söylemen var (bir vahşi gibi yapayalnız yaşamağa mahkum olacaksın). Hem senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Bir de ibadet edip durduğun ilâhına bak; elbette biz onu yakacağız, sonra da kül edip muhakkak onu denize savuracağız."
Diyanet Vakfı:
Musa: Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: "Bana dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!
İngilizce:
(Moses) said: "Get thee gone! but thy (punishment) in this life will be that thou wilt say, 'touch me not'; and moreover (for a future penalty) thou hast a promise that will not fail: Now look at thy god, of whom thou hast become a devoted worshipper: We will certainly (melt) it in a blazing fire and scatter it broadcast in the sea!"
Fransızca:
"Va-t-en, dit [Moïse]. Dans la vie, tu auras à dire (à tout le monde) : "Ne me touchez pas ! " Et il y aura pour toi un rendez-vous que tu ne pourras manquer. Regarde ta divinité que tu as adorée avec assiduité. Nous la brûlerons certes, et ensuite, nous disperserons [sa cendre] dans les flots.
Almanca:
Er sagte: "Geh! Denn dir ist in diesem Leben gewährt zu sagen: "Keine Berührung!" Und gewiß, für dich ist noch ein Versprechen bestimmt, das dir gegenüber nicht gebrochen wird. Und schau deinen Gott an, dem du ständig Zuwendung erwiesen hast, wir werden es zweifelsohne verbrennen, dann werden wir es gewiß in den Fluß streuen."
Rusça:
Он сказал: "Ступай! В этой жизни тебе придется говорить: "Я не касаюсь вас, а вы не касайтесь меня!" А затем наступит срок, которого тебе не удастся избежать. Смотри же на своего бога, которому ты предавался. Мы сожгем его и развеем его по морю.
Açıklama:

innemâ ilâhükümü-llâhü-lleẕî lâ ilâhe illâ hû. vesi`a külle şey'in `ilmâ.
Arapça:
إِنَّمَا إِلَٰهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا
Türkçe:
Gerçek olan şu ki, sizin ilahınız kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan Allah'tır. O, ilim bakımından her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah'dır. Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
Diyanet Vakfı:
Sizin ilahınız, yalnızca, kendisinden başka ilah olmayan Allah'tır. O'nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
İngilizce:
But the god of you all is the One Allah: there is no god but He: all things He comprehends in His knowledge.
Fransızca:
En vérité, votre seul Dieu est Allah en dehors de qui il n'y a point de divinité. De Sa science Il embrasse tout.
Almanca:
Euer Gott ist nur ALLAH, Derjenige, außer Ihm es keine Gottheit gibt. ER umfaßt alles mit Wissen.
Rusça:
Вашим Богом является Аллах, кроме Которого нет иного божества. Он объемлет знанием всякую вещь".
Açıklama:

keẕâlike neḳuṣṣu `aleyke min embâi mâ ḳad sebeḳ. veḳad âteynâke mil ledünnâ ẕikrâ.
Arapça:
كَذَٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ ۚ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِن لَّدُنَّا ذِكْرًا
Türkçe:
İşte böylece, geçip gitmişlerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Biz sana katımızdan da bir Zikir/Kur'an vermişizdir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki, sana katımızdan bir zikir (düşünüp kendisinden ibret alınacak bir kitab) verdik.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) İşte böylece geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Şüphesiz ki, tarafımızdan sana bir zikir verdik.
İngilizce:
Thus do We relate to thee some stories of what happened before: for We have sent thee a Message from Our own Presence.
Fransızca:
C'est ainsi que Nous te racontons les récits de ce qui s'est passé. C'est bien un rappel de Notre part que Nous t'avons apporté.
Almanca:
Solcherart berichten WIR dir über Nachrichten von dem, was sich früher ereignete. Und WIR ließen dir von Uns aus eine Ermahnung (den Quran) zuteil werden.
Rusça:
Вот так Мы рассказываем тебе вести о том, что было в прошлом. Мы уже даровали тебе Напоминание.
Açıklama:

men a`raḍa `anhü feinnehû yaḥmilü yevme-lḳiyâmeti vizrâ.
Arapça:
مَّنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا
Türkçe:
Kim ondan yüz çevirirse, kıyamet günü bir günah yüklenecektir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kim ondan yüz çevirirse, şüphesiz o, kıyamet günü bir günah yüklenecektir.
Diyanet Vakfı:
Kim ondan yüz çevirirse, şüphesiz ki kıyamet gününde o, ağır bir günah yükünü yüklenecektir.
İngilizce:
If any do turn away therefrom, verily they will bear a burden on the Day of judgment;
Fransızca:
Quiconque s'en détourne (de ce Coran), portera au jour de la résurrection un fardeau;
Almanca:
Wer sich von ihm abwendet, dieser wird gewiß am Tag der Auferstehung eine Schuldenlast tragen.
Rusça:
Кто отвернется от него (Корана), тот понесет в День воскресения тяжелую ношу.
Açıklama:

ḫâlidîne fîh. vesâe lehüm yevme-lḳiyâmeti ḥimlâ.
Arapça:
خَالِدِينَ فِيهِ ۖ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا
Türkçe:
Uzun süre o yükün altındadır; kıyamet gününde bu onlar için ne kötü yüktür!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Devamlı o azabın altında kalacaklar. Kıyamet günü onlar için, bu ne fena bir yüktür!
Diyanet Vakfı:
Bu kimseler, onda (o günah yükünün altında) ebedi kalırlar. Onlar için kıyamet gününde bu ne kötü bir yüktür!
İngilizce:
They will abide in this (state): and grievous will the burden be to them on that Day,-
Fransızca:
ils resteront éternellement dans cet état, et quel mauvais fardeau pour eux au Jour de la Résurrection,
Almanca:
Darin werden sie ewig bleiben. Und erbärmlich ist es für sie am Tag der Auferstehung als Schuldenlast,
Rusça:
Они пребудут в таком состоянии вечно. Скверна будет их ноша в День воскресения!
Açıklama:

yevme yünfeḫu fi-ṣṣûri venaḥşüru-lmücrimîne yevmeiẕin zürḳâ.
Arapça:
يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ ۚ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا
Türkçe:
O gün sûra üfrülür ve günahkârları o gün gözleri gömgök bir halde haşrederiz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sûr'a üfürüleceği gün ki biz suçluları o gün, (gözleri korkudan) göğermiş olarak mahşerde toplayacağız.
Diyanet Vakfı:
O günde Sur'a üflenir ve biz o zaman günahkarları, gözleri (korkudan) gömgök bir halde mahşerde toplarız.
İngilizce:
The Day when the Trumpet will be sounded: that Day, We shall gather the sinful, blear-eyed (with terror).
Fransızca:
le jour où l'on soufflera dans la Trompe, ce jour-là Nous rassemblerons les criminels tout bleus (de peur) !
Almanca:
am Tag, wenn in As-sur geblasen wird. Und WIR versammeln die schwer Verfehlenden an diesem Tag als Zurq .
Rusça:
В тот день подуют в Рог, и в тот день Мы соберем грешников синими.
Açıklama:

yeteḫâfetûne beynehüm il lebiŝtüm illâ `aşrâ.
Arapça:
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا
Türkçe:
Aralarında fısıldaşır gibi konuşurlar: "Ancak on gün filan kaldınız."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz dünyada sadece on(gün) kaldınız diye kendi aralarında gizli gizli konuşurlar.
Diyanet Vakfı:
Aralarında birbirlerine gizli gizli şöyle derler: "Dünyada sadece on gün kaldınız."
İngilizce:
In whispers will they consult each other: "Yet tarried not longer than ten (Days);
Fransızca:
Ils chuchoteront entre eux : "Vous n'êtes restés là que dix [jours]" !
Almanca:
Sie flüstern zueinander: "Ihr habt doch nur zehn Tage verweilt!"
Rusça:
Они будут переговариваться шепотом: "Вы пробыли там (в мирской жизни) всего десять дней!"
Açıklama:

naḥnü a`lemü bimâ yeḳûlûne iẕ yeḳûlü emŝelühüm ṭarîḳaten il lebiŝtüm illâ yevmâ.
Arapça:
نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا
Türkçe:
Onların söylemekte olduklarını biz daha iyi biliriz. Yolca en seçkinleri olan şöyle diyordu: "Eni-sonu, bir gün kaldınız."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Aralarında ne konuşacaklarını biz çok iyi biliriz. Görüşü en üstün olan: "Ancak bir gün kaldınız" diyecektir.
Diyanet Vakfı:
Aralarında konuştukları konuyu biz daha iyi biliriz. Onların en olgun ve akıllı olanı o zaman: "Bir günden fazla kalmadınız" der.
İngilizce:
We know best what they will say, when their leader most eminent in conduct will say: "Ye tarried not longer than a day!"
Fransızca:
Nous connaissons parfaitement ce qu'ils diront lorsque l'un d'entre eux dont la conduite est exemplaire dira : "Vous n'êtes restés qu'un jour".
Almanca:
WIR wissen besser, was sie sagen, wenn derjenige, der über die beste Denkart verfügt, sagt: "Ihr habt doch nur einen Tag verweilt!"
Rusça:
Нам лучше знать, о чем они будут говорить. Самый примерный из них скажет: "Вы пробыли там (в мирской жизни) всего один день".
Açıklama:

veyes'elûneke `ani-lcibâli feḳul yensifühâ rabbî nesfâ.
Arapça:
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا
Türkçe:
Sana dağlardan soruyorlar. De ki: "Rabbim onları un-ufak edecektir."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) Sana dağlar(ın kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak."
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Sana dağlar hakkında sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak.
İngilizce:
They ask thee concerning the Mountains: say, "My Lord will uproot them and scatter them as dust;
Fransızca:
Et ils t'interrogent au sujet des montagnes. Dis : "Mon Seigneur les dispersera comme la poussière,
Almanca:
Und sie fragen dich nach den Felsenbergen, dann sag: "Mein HERR wird sie in (kleinste) Teilchen zerkleinern.
Rusça:
Они спрашивают тебя о горах. Скажи: "Мой Господь развеет их
Açıklama:
Sayfalar
