
veleḳad eraynâhü âyâtinâ küllehâ fekeẕẕebe veebâ.
Arapça:
وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَىٰ
Türkçe:
Yemin olsun, o Firavun'a ayetlerimizin tamamını gösterdik ama yalanlayıp inadını sürdürdü.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun ki, biz, Firavun'a mucizelerimizin hepsini gösterdik. Böyle iken o yine onları yalan sayıp kabulden çekindi.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz ona (Firavun'a) bütün (bu) delillerimizi gösterdik; yine de yalanladı ve diretti.
İngilizce:
And We showed Pharaoh all Our Signs, but he did reject and refuse.
Fransızca:
Certes Nous lui avons montré tous Nos prodiges; mais il les a démentis et a refusé (de croire).
Almanca:
Und gewiß, bereits zeigten WIR ihm alle Unsere Ayat, dann leugnete er und lehnte sie ab.
Rusça:
Мы явили ему (Фараону) всевозможные Наши знамения, но он счел их ложью и отказался.
Açıklama:

ḳâle eci'tenâ lituḫricenâ min arḍinâ bisiḥrike yâ mûsâ.
Arapça:
قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسَىٰ
Türkçe:
Şöyle dedi: "Büyünle bizi, toprağımızdan çıkarasın diye mi geldin, ey Mûsa!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Firavun Musa'ya şöyle) dedi: "Ey Musa! Sen sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize?"
Diyanet Vakfı:
Dedi ki: Bizi, yaptığın büyü ile yurdumuzdan çıkarasın diye mi geldin, ey Musa?
İngilizce:
He said: "Hast thou come to drive us out of our land with thy magic, O Moses?
Fransızca:
Il dit : "Es-tu venu à nous, ô Moïse, pour nous faire sortir de notre terre par ta magie ?
Almanca:
Er sagte: "Bist du etwa zu uns gekommen, Musa! - mit deiner Magie, damit du uns von unserem Land vertreibst?
Rusça:
Он сказал: "О Муса (Моисей)! Неужели ты явился к нам, чтобы изгнать нас из нашей земли своим колдовством?
Açıklama:

felene'tiyenneke bisiḥrim miŝlihî fec`al beynenâ vebeyneke mev`idel lâ nuḫlifühû naḥnü velâ ente mekânen süvâ.
Arapça:
فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِّثْلِهِ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَّا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنتَ مَكَانًا سُوًى
Türkçe:
"Seninki gibi bir büyü, biz de mutlaka sana getireceğiz. Seninle bizim aramızda öyle bir buluşma yeri ve zamanı belirle ki, ne biz cayalım ne de sen. Herkese uygun bir yer olsun."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde biz de senin sihrin gibi bir sihirle sana geleceğiz (karşına çıkacağız); şimdi bizimle senin aranda bir vakit ve bir buluşma yeri tayin et ki; ne senin, ne bizim caymayacağımız uygun bir yer olsun.
Diyanet Vakfı:
Öyle ise, muhakkak surette biz de sana, aynen onun gibi bir büyü getireceğiz. Şimdi sen, seninle bizim aramızda, ne senin, ne de bizim muhalefet etmeyeceğimiz uygun bir yerde buluşma zamanı ayarla.
İngilizce:
But we can surely produce magic to match thine! So make a tryst between us and thee, which we shall not fail to keep - neither we nor thou - in a place where both shall have even chances.
Fransızca:
Nous t'apporterons assurément une magie semblable. Fixe entre nous et toi un rendez-vous auquel ni nous ni toi ne manquerons, dans un lieu convenable".
Almanca:
also sicher werden wir dir gleichwertige Magie entgegensetzen, so lege zwischen uns und dir einen Termin fest, den weder wir noch du versäumen, an einem (uns) bekannten 2 Ort!"
Rusça:
Мы непременно покажем тебе такое же колдовство. Назначь же срок для нашей встречи на открытом месте, где мы будем иметь равные шансы, и никто из нас не должен нарушить его".
Açıklama:

ḳâle mev`idüküm yevmü-zzîneti veey yuḥşera-nnâsü ḍuḥâ.
Arapça:
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَن يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى
Türkçe:
Mûsa dedi: "Bizimle buluşacağınız zaman, süs günü olsun. İnsanlar kuşluk vakti bir araya getirilsin."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa: "Sizinle buluşma zamanı, süs (bayramı) günü ve insanların toplanacağı kuşluk vaktidir." dedi.
Diyanet Vakfı:
Musa: Buluşma zamanınız, bayram günü, kuşluk vaktinde insanların toplanma zamanı olsun, dedi.
İngilizce:
Moses said: "Your tryst is the Day of the Festival, and let the people be assembled when the sun is well up."
Fransızca:
Alors Moïse dit : "Votre rendez-vous, c'est le jour de la fête. Et que les gens se rassemblent dans la matinée" .
Almanca:
Er sagte: "Euer Termin ist der Tag der Festlichkeit. Und die Menschen sollen am Vormittag versammelt werden.
Rusça:
Он сказал: "Сроком для вас будет день украшения, и пусть люди соберутся утром".
Açıklama:

fetevellâ fir`avnü feceme`a keydehû ŝümme etâ.
Arapça:
فَتَوَلَّىٰ فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَىٰ
Türkçe:
Bunun üzerine Firavun oradan ayrıldı, tüm kurnazlığını topladı, sonra geldi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine Firavun döndü gitti ve bütün hile vasıtalarını topladıktan sonra geldi.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Firavun dönüp gitti. Hilesini (sihirbazlarını) topladı; sonra geri geldi.
İngilizce:
So Pharaoh withdrew: He concerted his plan, and then came (back).
Fransızca:
Pharaon, donc, se retira. Ensuite il rassembla sa ruse puis vint (au rendez-vous) .
Almanca:
Dann wandte Pharao sich ab und sammelte sein Listzeug zusammen, dann kam er.
Rusça:
Фараон отвернулся и собрал свои козни, а затем пришел в назначенный срок.
Açıklama:

ḳâle lehüm mûsâ veyleküm lâ tefterû `ale-llâhi keẕiben feyüsḥiteküm bi`aẕâb. veḳad ḫâbe meni-fterâ.
Arapça:
قَالَ لَهُم مُّوسَىٰ وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُم بِعَذَابٍ ۖ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَىٰ
Türkçe:
Mûsa onlara dedi ki: "Yazıklar olsun size, yalan düzerek Allah'a iftira etmeyin! Yoksa bir azap ile kökünüzü kurutur. İftira eden, perişan olmuştur."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa onlara dedi ki: "Yazıklar olsun size! Allah'a yalan uydur mayın. Sonra bir azab ile kökünüzü keser. Gerçekten (Allah'a) iftira eden hüsrana uğramıştır."
Diyanet Vakfı:
Musa onlara: Yazık size! dedi, Allah hakkında yalan uydurmayın! Sonra O, bir azap ile kökünüzü keser! İftira eden, muhakkak perişan olur.
İngilizce:
Moses said to him: Woe to you! Forge not ye a lie against Allah, lest He destroy you (at once) utterly by chastisement: the forger must suffer frustration!"
Fransızca:
Moïse leur dit : "Malheur à vous ! Ne forgez pas de mensonge contre Allah : sinon par un châtiment Il vous anéantira. Celui qui forge (un mensonge) est perdu".
Almanca:
Musa sagte ihnen: "Euer Untergang! Erfindet im Namen ALLAHs keine Lügen, sonst richtet ER euch mit einer Peinigung zugrunde. Und bereits versagen wird derjenige, der etwas erdichtet!"
Rusça:
Муса (Моисей) сказал им: "Горе вам! Не возводите навет на Аллаха, а не то Он уничтожит вас, подвергнув мучениям. Неудача постигнет того, кто измышляет ложь".
Açıklama:

fetenâza`û emrahüm beynehüm veeserrü-nnecvâ.
Arapça:
فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَىٰ
Türkçe:
Bunun üzerine işlerini aralarında tartıştılar, fısıltıyı koyulaştırdılar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sihirbazlar aralarında işlerini tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine onlar, durumlarını aralarında tartıştılar; gizli gizli fısıldaştılar.
İngilizce:
So they disputed, one with another, over their affair, but they kept their talk secret.
Fransızca:
Là-dessus, ils se mirent à disputer entre eux de leur affaire et tinrent secrètes leurs discussions.
Almanca:
Und sie waren in ihrer Angelegenheit uneins und verheimlichten ihre Unterredung.
Rusça:
Они стали спорить между собой о своих действиях и сохранили свой разговор в тайне.
Açıklama:

ḳâlû in hâẕâni lesâḥirâni yürîdâni ey yuḫricâküm min arḍiküm bisiḥrihimâ veyeẕhebâ biṭarîḳatikümü-lmüŝlâ.
Arapça:
قَالُوا إِنْ هَٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَن يُخْرِجَاكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَىٰ
Türkçe:
Dediler ki: "Şunlar, iki büyücüden başka birşey değillerdir. Büyüleriyle sizi toprağınızdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek istiyorlar."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Sihirbazlar daha sonra Musa ve Harun'u göstererek şöyle) dediler: "Bu ikisi muhakkak sihirbazdır; büyüleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve de örnek dininizi yok etmek istiyorlar."
Diyanet Vakfı:
Şöyle dediler: "Bu ikisi, muhakkak ki, sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu ortadan kaldırmak isteyen iki sihirbazdırlar sadece."
İngilizce:
They said: "These two are certainly (expert) magicians: their object is to drive you out from your land with their magic, and to do away with your most cherished institutions.
Fransızca:
Ils dirent : "Voici deux magiciens qui, par leur magie, veulent vous faire abandonner votre terre et emporter votre doctrine idéale .
Almanca:
Sie sagten: "Diese beiden sind sicherlich Magier, die euch aus eurem Land mit ihrer Magie vertreiben wollen und eure ideale Lebensweise annullieren.
Rusça:
Они сказали: "Эти двое мужчин - колдуны. Они хотят колдовством изгнать вас из вашей страны и вдвоем следовать вашим превосходным путем.
Açıklama:

feecmi`û keydeküm ŝümme-'tû ṣaffâ. veḳad efleḥa-lyevme meni-sta`lâ.
Arapça:
فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا ۚ وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَىٰ
Türkçe:
"Hemen hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış olarak gelin! Bugün, üstün gelen kurtulmuş olacaktır."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun için bütün tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra hep bir sıra halinde gelin. Bugün üstün gelen muhakkak zafer kazanmıştır.
Diyanet Vakfı:
"Öyle ise hilenizi kurun; sonra sıra halinde gelin! Muhakkak ki bugün, üstün gelen kazanmıştır."
İngilizce:
Therefore concert your plan, and then assemble in (serried) ranks: He wins (all along) today who gains the upper hand.
Fransızca:
Rassemblez donc votre ruse puis venez en ranges serrés. Et celui qui aura le dessus aujourd'hui aura réussi".
Almanca:
Also kommt in eurer List überein, dann kommt in Reihe. Und bereits ist erfolgreich an diesem Tag, wer die Oberhand gewinnt."
Rusça:
Объедините ваши козни и выстройтесь в ряд. Сегодня преуспеет тот, кто одержит верх".
Açıklama:

ḳâlû yâ mûsâ immâ en tülḳiye veimmâ en nekûne evvele men elḳâ.
Arapça:
قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَىٰ
Türkçe:
Dediler: "Ey Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut da ilk hüner sergileyen biz olacağız."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sihirbazlar: "Ey Musa! Ya sen at, yahud ilk atan biz olalım" dediler.
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Ey Musa! Ya sen at veya önce atan biz olalım.
İngilizce:
They said: "O Moses! whether wilt thou that thou throw (first) or that we be the first to throw?"
Fransızca:
Ils dirent : "ô Moïse, ou tu jettes, [le premier ton bâton] ou que nous soyons les premiers à jeter ? "
Almanca:
Sie sagten: "Musa! Entweder wirfst du, oder werden wir die ersten sein, die werfen.
Rusça:
Они сказали: "О Муса (Моисей)! Ты бросишь первым, или же нам бросать первыми?"
Açıklama:
Sayfalar
