Sayfa 320

fete`âle-llâhü-lmelikü-lḥaḳḳ. velâ ta`cel bilḳur'âni min ḳabli ey yuḳḍâ ileyke vaḥyüh. veḳur rabbi zidnî `ilmâ.

Türkçe:
O Melik/o hak hükümdar olan Allah, yüceler yücesidir. Sana vahyi tamamlanmadan önce, Kur'an hakkında aceleci olma. Şöyle de:"Rabbim, ilmimi artır!"
İngilizce:
High above all is Allah, the King, the Truth! Be not in haste with the Qur'an before its revelation to thee is completed, but say, "O my Lord! advance me in knowledge."
Fransızca:
Que soit exalté Allah, le Vrai Souverain ! Ne te hâte pas [de réciter] le Coran avant que ne te soit achevée sa révélation . Et dis : "ô mon Seigneur, accroît mes connaissances ! "
Almanca:
Und hocherhaben ist ALLAH, Der Allherrschende, Der Wahrhaftigste! Und übereile dich nicht mit der Rezitation des Quran, bevor dir dessen Wahy komplett verkündet wurde. Und sag: "Mein HERR! Lasse mir noch mehr Wissen zuteil werden!"
Rusça:
Превыше всего Аллах, Истинный Царь! Не торопись читать Коран, пока ниспослание откровения тебе не будет завершено, и говори: "Господи! Приумножь мои знания".
Arapça:
فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۗ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَىٰ إِلَيْكَ وَحْيُهُ ۖ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hükmü her yerde geçerli gerçek hükümdar olan Allah yücedir. (Ey Muhammed!) Kur'ân sana vahyedilirken, vahiy bitmeden önce (unutma korkusu ile) Kur'ân'ı okumada acele etme; "Rabbim! benim ilmimi artır" de.
Diyanet Vakfı:
Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O'nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur'an'ı (okumakta) acele etme ve "Rabbim, benim ilmimi artır" de.

veleḳad `ahidnâ ilâ âdeme min ḳablü fenesiye velem necid lehû `azmâ.

Türkçe:
Yemin olsun, biz daha önce Âdem'e ahit verdik de unuttu; biz onda bir kararlılık bulamadık.
İngilizce:
We had already, beforehand, taken the covenant of Adam, but he forgot: and We found on his part no firm resolve.
Fransızca:
En effet, Nous avons auparavant fait une recommandation à Adam; mais il oublia; et Nous n'avons pas trouvé chez lui de résolution ferme.
Almanca:
Und gewiß, bereits wiesen WIR Adam vorher an, doch er vergaß, und WIR stellten bei ihm keinen Vorsatz fest.
Rusça:
Прежде Мы заключили завет с Адамом, но он запамятовал, и Мы не нашли у него твердой воли.
Arapça:
وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَىٰ آدَمَ مِن قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu bundan önce Âdem'e (bu ağaçtan yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz, daha önce de Âdem'e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki o, (ahdi) unuttu. Onda azim de bulmadık.

veiẕ ḳulnâ lilmelâiketi-scüdû liâdeme fesecedû illâ iblîs. ebâ.

Türkçe:
Hani meleklere "Âdem'e secde edin!" demiştik de İblis müstesna hepsi secde etmişti. İblis dayatmıştı.
İngilizce:
When We said to the angels, "Prostrate yourselves to Adam", they prostrated themselves, but not Iblis: he refused.
Fransızca:
Et quand Nous dîmes aux Anges : "Prosternez-vous devant Adam", ils se prosternèrent, excepté Iblis qui refusa.
Almanca:
(Und erinnere daran), als WIR den Engeln sagten: "Vollzieht Sudschud für Adam!" Sie vollzogen Sudschud, außer Iblis hat es abgelehnt.
Rusça:
Вот сказали Мы ангелам: "Падите ниц перед Адамом!" Они пали ниц, и только Иблис отказался.
Arapça:
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir vakit meleklere: "Âdem(e hürmet) için secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti.
Diyanet Vakfı:
Bir zaman biz meleklere: Âdem'e secde edin! demiştik. Onlar hemen secde ettiler; yalnız İblis hariç. O, diretti.

feḳulnâ yâ âdemü inne hâẕâ `adüvvül leke velizevcike felâ yuḫricennekümâ mine-lcenneti feteşḳâ.

Türkçe:
Bunun üzerine biz şöyle demiştik: "Ey Âdem! Şu, senin de eşinin de düşmanıdır, dikkat et de sizi cennetten çıkarmasın; sonra bedbaht olursun."
İngilizce:
Then We said: "O Adam! verily, this is an enemy to thee and thy wife: so let him not get you both out of the Garden, so that thou art landed in misery.
Fransızca:
Alors Nous dîmes : "ô Adam, celui-là est vraiment un ennemi pour toi et ton épouse. Prenez garde qu'il vous fasse sortir du Paradis, car alors tu seras malheureux.
Almanca:
Dann sagten WIR: "Adam! Gewiß, dieser ist ein Feind für dich und für deine Gattin. Also lasst ihn nicht euch beide aus der Dschanna herausbringen, sonst mußt du dich mühen.
Rusça:
Мы сказали: "О Адам! Это - враг тебе и твоей жене. Пусть же он не выведет вас из Рая, а не то ты станешь несчастным.
Arapça:
فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَٰذَا عَدُوٌّ لَّكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz de (Âdem'e) şöyle demiştik: "Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun)."
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine: Ey Âdem! dedik, bu, hem senin için hem de eşin için büyük bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra yorulur, sıkıntı çekersin!

inne leke ellâ tecû`a fîhâ velâ ta`râ.

Türkçe:
"Senin burada ne acıkman söz konusudur ne de çıplak kalman."
İngilizce:
There is therein (enough provision) for thee not to go hungry nor to go naked,
Fransızca:
Car tu n'y auras pas faim ni ne sera nu,
Almanca:
Es wird dir gewiß gewährt, daß du 2 darin weder hungerst noch nackt wirst.
Rusça:
В нем ты не будешь голодным и нагим.
Arapça:
إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu senin acıkmaman ve çıplak kalmaman (ancak) cennettedir.
Diyanet Vakfı:
Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak.

veenneke lâ tażmeü fîhâ velâ taḍḥâ.

Türkçe:
"Ve sen burada ne susayacaksın ne de güneşten yanacaksın."
İngilizce:
Nor to suffer from thirst, nor from the sun's heat.
Fransızca:
tu n'y auras pas soif ni ne seras frappé par l'ardeur du soleil".
Almanca:
Und daß du darin weder dürstest noch unter Sonnenhitze leidest."
Rusça:
В нем ты не будешь страдать от жажды и зноя".
Arapça:
وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve sen orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın"
Diyanet Vakfı:
Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın.

fevesvese ileyhi-şşeyṭânü ḳâle yâ âdemü hel edüllüke `alâ şecerati-lḫuldi vemülkil lâ yeblâ.

Türkçe:
Derken, şeytan ona şöyle diyerek vesvese verdi: "Ey Âdem! Sana, sonsuzluk ağacıyla eskimez-çökmez mülk ve saltanatı göstereyim mi?"
İngilizce:
But Satan whispered evil to him: he said, "O Adam! shall I lead thee to the Tree of Eternity and to a kingdom that never decays?"
Fransızca:
Puis le Diable le tenta en disant : "ô Adam, t'indiquerai-je l'arbre de l'éternité et un royaume impérissable ? "
Almanca:
Dann flüsterte ihm der Satan ein, er sagte: "Soll ich dir zeigen den Baum der Ewigkeit und eine Herrschaft, die nie vergeht?"
Rusça:
Но сатана стал нашептывать ему и сказал: "О Адам! Показать ли тебе дерево вечности и непреходящей власти?"
Arapça:
فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَىٰ شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi: "Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?"
Diyanet Vakfı:
Derken şeytan onun aklını karıştırıp "Ey Adem! dedi, sana ebedilik ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi?"

feekelâ minhâ febedet lehümâ sev'âtühümâ veṭafiḳâ yaḫṣifâni `aleyhimâ miv veraḳi-lcenneh. ve`aṣâ âdemü rabbehû fegavâ.

Türkçe:
Nihayet, ikisi de ondan yediler. Bunun üzerine, çirkin yerleri kendilerine açıldı; üzerlerine cennet yapraklarından örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etmiş, azmış, ziyana uğramıştı.
İngilizce:
In the result, they both ate of the tree, and so their nakedness appeared to them: they began to sew together, for their covering, leaves from the Garden: thus did Adam disobey his Lord, and allow himself to be seduced.
Fransızca:
Tous deux (Adam et ève) en mangèrent. Alors leur apparut leur nudité. Ils se mirent à se couvrir avec des feuilles du paradis. Adam désobéit ainsi à son Seigneur et il s'égara.
Almanca:
Dann aßen beide von ihm, dann wurde beiden ihre Blöße sichtbar. Und beide begannen, von den Blättern der Dschanna auf sich zu flechten. Und Adam widersetzte sich seinem HERRN, so irrte er.
Rusça:
Они оба поели с него, и тогда им стали видны их срамные места. Они стали прилеплять на себе райские листья. Адам ослушался своего Господа и впал в заблуждение.
Arapça:
فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ ۚ وَعَصَىٰ آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve üzerlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbinin emrinden çıktı da şaşırdı.
Diyanet Vakfı:
Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri göründü. Üstlerini cennet yaprağı ile örtmeye çalıştılar. (Bu suretle) Âdem Rabbine asi olup yolunu şaşırdı.

ŝümme-ctebâhü rabbühû fetâbe `aleyhi vehedâ.

Türkçe:
Sonra, Rabbi onu arıtıp temizledi, onun tövbesini kabul edip kendisini iyiye ve doğruya kılavuzladı.
İngilizce:
But his Lord chose him (for His Grace): He turned to him, and gave him Guidance.
Fransızca:
Son Seigneur l'a ensuite élu, agréé son repentir et l'a guidé.
Almanca:
Dann erwählte ihn sein HERR, dann vergab ER ihm und leitete ihn recht.
Rusça:
Потом Господь избрал его, принял его покаяние и наставил на прямой путь.
Arapça:
ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra Rabbi, onu seçti de tevbesini kabul buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi.
Diyanet Vakfı:
Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tevbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti.

ḳâle-hbiṭâ minhâ cemî`am ba`ḍuküm liba`ḍin `adüvv. feimmâ ye'tiyenneküm minnî hüden femeni-ttebe`a hüdâye felâ yeḍillü velâ yeşḳâ.

Türkçe:
Allah dedi: "İkiniz birlikte inin oradan! Birbirinize düşmansınız. Benden size bir hidayet geldiğinde, benim o hidayetime uyan artık ne sapar ne de bedbaht olur."
İngilizce:
He said: "Get ye down, both of you,- all together, from the Garden, with enmity one to another: but if, as is sure, there comes to you Guidance from Me, whosoever follows My Guidance, will not lose his way, nor fall into misery.
Fransızca:
Il dit : "Descendez d'ici, (Adam et ève), [Vous serez] tous (avec vos descendants) ennemis les uns des autres . Puis, si jamais un guide vous vient de Ma part, quiconque suit Mon guide ne s'égarera ni ne sera malheureux.
Almanca:
ER sagte: "Steigt von ihr, allesamt hinab! Die einen von euch (dieMenschen) sind für die anderen (Satan) Feind. Und wenn euch von Mir Rechtleitung zuteil wird, wer dann Meiner Rechtleitung folgt, der wird weder abirren noch unglücklich werden.
Rusça:
Он сказал: "Низвергнитесь отсюда вместе, и одни из вас будут врагами других. Если же к вам явится от Меня верное руководство, то всякий, кто последует Моему верному руководству, не окажется заблудшим и несчастным.
Arapça:
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا ۖ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah (onlara) şöyle dedi: "Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan (cennetten) inin. Artık benden size bir hidayet (kitab) geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte o, sapıklığa düşmez ve (ahirette) zahmet çekmez.
Diyanet Vakfı:
Dedi ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan (cennetten) inin! Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.

Sayfalar

Sayfa 320 beslemesine abone olun.