
ḳâlû keẕâliki ḳâle rabbük. innehû hüve-lḥakîmü-l`alîm.
Arapça:
قَالُوا كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Türkçe:
Dediler ki: "Rabbin öyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O'dur, en iyisini bilen de O'dur.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Misafir melekler: "Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir." dediler.
Diyanet Vakfı:
Onlar: "Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir" dediler.
İngilizce:
They said, "Even so has thy Lord spoken: and He is full of Wisdom and Knowledge."
Fransızca:
Ils dirent : "Ainsi a dit ton Seigneur. C'est Lui vraiment le Sage, l'Omniscient".
Almanca:
Sie sagten: "Solcherart sagte dein HERR. Gewiß, ER ist Der Allweise, Der Allwissende."
Rusça:
Они сказали: "Так сказал твой Господь. Он - Мудрый, Знающий".
Açıklama:

ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn.
Arapça:
۞ قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
Türkçe:
İbrahim sordu: "Amacınız ne, ey elçiler?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: "Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?" dedi.
Diyanet Vakfı:
(İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi.
İngilizce:
(Abraham) said: "And what, O ye Messengers, is your errand (now)?"
Fransızca:
Alors [Abraham] dit: "Quelle est donc votre mission, ô envoyés?"
Almanca:
Er sagte: "Was ist euer Bestreben, ihr Entsandte?"
Rusça:
Он сказал: "Какова же ваша миссия, о посланцы?"
Açıklama:

ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn.
Arapça:
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
Türkçe:
Dediler: "Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik.
Diyanet Vakfı:
"Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik."
İngilizce:
They said, "We have been sent to a people (deep) in sin;-
Fransızca:
Ils dirent : "Nous avons été envoyés vers des gens criminels,
Almanca:
Sie sagten: "Gewiß, wir wurden zu schwer verfehlenden Leuten entsandt,
Rusça:
Они сказали: "Мы посланы к грешным людям,
Açıklama:

linürsile `aleyhim ḥicâratem min ṭîn.
Arapça:
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ
Türkçe:
"Üzerlerine çamurdan taş atalım diye."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız.
Diyanet Vakfı:
"Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik)."
İngilizce:
To bring on, on them, (a shower of) stones of clay (brimstone),
Fransızca:
pour lancer sur eux des pierres de glaise,
Almanca:
damit wir über sie Steine von Lehm schicken,
Rusça:
чтобы наслать на них каменья из глины,
Açıklama:

müsevvemeten `inde rabbike lilmüsrifîn.
Arapça:
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
Türkçe:
"Rabbin katında, sınır tanımazlar için işaretlenmiş taşlar."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O taşlardan herbirinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir." dediler.
Diyanet Vakfı:
(Bu taşlar,) aşırı gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlardır).
İngilizce:
Marked as from thy Lord for those who trespass beyond bounds.
Fransızca:
marquées auprès de ton Seigneur à l'intention des outranciers".
Almanca:
die bei deinem HERRN für die Maßlosen gekennzeichnet 3 sind."
Rusça:
помеченные у твоего Господа для преступников".
Açıklama:

feaḫracnâ men kâne fîhâ mine-lmü'minîn.
Arapça:
فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Türkçe:
Orada, müminlerden kim varsa çıkardık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.
İngilizce:
Then We evacuated those of the Believers who were there,
Fransızca:
Nous en fîmes sortir alors ce qu'il y avait comme croyants,
Almanca:
Dann brachten WIR heraus, wer in ihr von den Mumin war.
Rusça:
Мы вывели оттуда всех уверовавших,
Açıklama:

femâ vecednâ fîhâ gayra beytim mine-lmüslimîn.
Arapça:
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ
Türkçe:
Artık orada, bir ev dışında, müslümanlardan/Allah'a teslim olanlardan hiç kimse bulamıyorduk.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat biz orada müslümanlardan bir ev halkından başka kimseyi de bulamadık.
Diyanet Vakfı:
Zaten orada müslümanlardan, bir ev halkından başka kimse bulmadık.
İngilizce:
But We found not there any just (Muslim) persons except in one house:
Fransızca:
mais Nous n'y trouvâmes qu'une seule maison de gens soumis.
Almanca:
Dann fanden WIR in ihr nur ein Haus von Muslimen.
Rusça:
но нашли там только один дом с мусульманами.
Açıklama:

veteraknâ fîhâ âyetel lilleẕîne yeḫâfûne-l`aẕâbe-l'elîm.
Arapça:
وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
Türkçe:
Acıklı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık;
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz orada acı bir azabdan korkan kimseler için bir ibret nişanesi bıraktık.
Diyanet Vakfı:
Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.
İngilizce:
And We left there a Sign for such as fear the Grievous Penalty.
Fransızca:
Et Nous y laissâmes un signe pour ceux qui redoutent le douloureux châtiment ;
Almanca:
Und WIR ließen in ihr eine Aya für diejenigen, die sich vor der qualvollen Peinigung fürchten.
Rusça:
Мы оставили там знамение для тех, которые боятся мучительных страданий.
Açıklama:

vefî mûsâ iẕ erselnâhü ilâ fir`avne bisülṭânim mübîn.
Arapça:
وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
Türkçe:
Mûsa'da da. Biz onu açık bir kanıtla Firavun'a gönderdik.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa'nın kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik.
Diyanet Vakfı:
Musa'da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun'a göndermiştik.
İngilizce:
And in Moses (was another Sign): Behold, We sent him to Pharaoh, with authority manifest.
Fransızca:
[Il y a même un signe]: en Moïse quand Nous l'envoyâmes, avec une preuve évidente, vers Pharaon.
Almanca:
Und mit Musa (gab es eine Aya), als WIR ihn zu Pharao mit einem deutlichen Beweis entsandten.
Rusça:
Знамение было и в рассказе о Мусе (Моисее). Вот Мы отправили его к Фараону с явным доводом.
Açıklama:

fetevellâ biruknihî veḳâle sâḥirun ev mecnûn.
Arapça:
فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
Türkçe:
O tüm gücüyle/tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Bir büyücü yahut mecnun."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun ise ordusuyla birlikte yüz çevirmiş, onun hakkında: "Bu bir sihirbazdır, ya da bir delidir." demişti.
Diyanet Vakfı:
Firavun ordusuyla birlikte yüz çevirmiş: "O, bir büyücüdür veya bir delidir" demişti.
İngilizce:
But (Pharaoh) turned back with his Chiefs, and said, "A sorcerer, or one possessed!"
Fransızca:
Mais [celui-ci]: se détourna confiant en sa puissance, et dit : "C'est un magicien ou un possédé ! "
Almanca:
Dann wandte er sich zu seinen Protektoren und sagte: "(Er ist) ein Magier oder geistesgestört."
Rusça:
Он отвернулся в сторону (или вместе со своим окружением) и сказал: "Колдун или одержимый!"
Açıklama:
Sayfalar
