Ash-Shuara—الشعراء

vebürrizeti-lceḥîmü lilgâvîn.

Türkçe:
Cehennem de şımarıp azanların karşısına getirilir.
İngilizce:
And to those straying in Evil, the Fire will be placed in full view;
Fransızca:
et l'on exposera aux errants la Fournaise,
Almanca:
Und die Hölle wurde den Fehlgehenden hervorgebracht.
Rusça:
а Ад будет ясно показан заблудшим.
Arapça:
وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır.
Diyanet Vakfı:
Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir.

veḳîle lehüm eyne mâ küntüm ta`büdûn.

Türkçe:
Denir ki onlara: "O ibadet ettikleriniz nerede?"
İngilizce:
And it shall be said to them: 'Where are the (gods) ye worshipped-
Fransızca:
et on leur dira : "Où sont ceux que vous adoriez,
Almanca:
Und ihnen wurde gesagt: "Wo ist das, dem ihr gedient habt
Rusça:
Им скажут: "Где же те, кому вы поклонялись
Arapça:
وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara, "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilir.
Diyanet Vakfı:
Onlara: Allah'tan gayrı taptıklarınız hani nerede? denilir.

min dûni-llâh. hel yenṣurûneküm ev yenteṣirûn.

Türkçe:
"Allah'ın dışındakiler, size yardım ediyorlar mı? Peki, kendilerine yardımları dokunuyor mu?"
İngilizce:
Besides Allah? Can they help you or help themselves?'
Fransızca:
en dehors d'Allah ? vous secourent-ils ? ou se secourent-ils eux-mêmes ? "
Almanca:
anstelle von ALLAH? Können sie euch beistehen oder gar siegen?!"
Rusça:
наряду с Аллахом? Помогут ли они вам и помогут ли они себе?"
Arapça:
مِن دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara, "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilir.
Diyanet Vakfı:
Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine (olsun) yardımları dokunuyor mu?.

fekübkibû fîhâ hüm velgâvûn.

Türkçe:
Ardından onlar ve öteki azgınlar cehennemin içine tıkılmıştır.
İngilizce:
Then they will be thrown headlong into the (Fire),- they and those straying in Evil,
Fransızca:
Ils y seront donc jetés pêle-mêle, et les errants aussi,
Almanca:
Dann wurden sie in sie immer wieder hineingeworfen, so auch die Fehlgehenden
Rusça:
Они будут брошены туда вместе с заблудшими,
Arapça:
فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve arkasından hep onlar (putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar.
Diyanet Vakfı:
Onlar ve azgınlar oraya tepetaklak (cehenneme) atılırlar.

vecünûdü iblîse ecme`ûn.

Türkçe:
İblis orduları toplu haldedir.
İngilizce:
And the whole hosts of Iblis together.
Fransızca:
ainsi que toutes les légions d'Iblis.
Almanca:
und die Gehilfen von Iblis, allesamt.
Rusça:
а также со всеми воинами Иблиса.
Arapça:
وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:
Diyanet Vakfı:
İblis bütün orduları da.

ḳâlû vehüm fîhâ yaḫteṣimûn.

Türkçe:
Onun içinde birbiriyle çekişirlerken şöyle derler:
İngilizce:
They will say there in their mutual bickerings:
Fransızca:
Ils diront, tout en s'y querellant :
Almanca:
Sie sagten, während sie darin stritten:
Rusça:
Препираясь там, они скажут:
Arapça:
قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:
Diyanet Vakfı:
Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler:

tellâhi in künnâ lefî ḍalâlim mübîn.

Türkçe:
"Vallahi, biz açık bir sapıklığın ta içindeymişiz."
İngilizce:
By Allah, we were truly in an error manifest,
Fransızca:
"Par Allah ! Nous étions certes dans un égarement évident,
Almanca:
"Bei ALLAH! Wir waren gewiß in einem eindeutigen Fehlgehen,
Rusça:
"Клянемся Аллахом, мы пребывали в очевидном заблуждении,
Arapça:
تَاللَّهِ إِن كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.
Diyanet Vakfı:
Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.

iẕ nüsevvîküm birabbi-l`âlemîn.

Türkçe:
"Çünkü sizi âlemlerin Rabbi'yle aynı düzeyde tutuyorduk."
İngilizce:
When we held you as equals with the Lord of the Worlds;
Fransızca:
quand nous faisions de vous les égaux du Seigneur de l'univers.
Almanca:
als wir euch Dem HERRN aller Schöpfung gleichstellten,
Rusça:
когда равняли вас с Господом миров.
Arapça:
إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.
Diyanet Vakfı:
Çünkü biz sizi alemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk.

vemâ eḍallenâ ille-lmücrimûn.

Türkçe:
"Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi."
İngilizce:
And our seducers were only those who were steeped in guilt.
Fransızca:
Ce ne sont que les criminels qui nous ont égarés.
Almanca:
und uns haben nur die schwer Verfehlenden irregeführt.
Rusça:
Только грешники ввели нас в заблуждение,
Arapça:
وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı.
Diyanet Vakfı:
Bizi ancak o günahkarlar saptırdı.

femâ lenâ min şâfi`în.

Türkçe:
"Artık ne şefaatçilerimiz var,
İngilizce:
Now, then, we have none to intercede (for us),
Fransızca:
Et nous n'avons pas d'intercesseurs,
Almanca:
So gibt es für uns weder Fürbittende
Rusça:
и нет у нас ни заступников,
Arapça:
فَمَا لَنَا مِن شَافِعِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bak bizim için ne şefaatçiler var,
Diyanet Vakfı:
"Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var".

Sayfalar

Ash-Shuara—الشعراء beslemesine abone olun.