Al-Mumenoon-المؤمنون

 
00:00

velleẕîne hüm birabbihim lâ yüşrikûn.

Arapça:

وَالَّذِينَ هُم بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ

Türkçe:

Onlar ki, Rablerine ortak koşmazlar,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Rablerine ortak tanımayanlar,

Diyanet Vakfı:

Rablerine ortak tanımayanlar;

İngilizce:

Those who join not (in worship) partners with their Lord;

Fransızca:

qui n'associent rien à leur Seigneur,

Almanca:

und diejenigen, die ihrem HERRN gegenüber keinen Schirk betreiben,

Rusça:

которые не приобщают к своему Господу сотоварищей,

Açıklama:
 
00:00

velleẕîne yü'tûne mâ âtev veḳulûbühüm veciletün ennehüm ilâ rabbihim râci`ûn.

Arapça:

وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوا وَّقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَىٰ رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ

Türkçe:

Onlar ki, verdiklerini, Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek verirler;

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve, Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri titreyerek yapanlar;

Diyanet Vakfı:

Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar;

İngilizce:

And those who dispense their charity with their hearts full of fear, because they will return to their Lord;-

Fransızca:

qui donnent ce qu'ils donnent, tandis que leurs coeurs sont pleins de crainte [à la pensée] qu'ils doivent retourner à leur Seigneur.

Almanca:

und diejenigen, die das geben, was sie gaben, während ihre Herzen ehrfurcht-erfüllt sind, da sie zu ihrem HERRN zurückkehren werden,

Rusça:

которые раздают милостыню, тогда как их сердца страшатся того, что им суждено вернуться к своему Господу, -

Açıklama:
 
00:00

ülâike yüsâri`ûne fi-lḫayrâti vehüm lehâ sâbiḳûn.

Arapça:

أُولَٰئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ

Türkçe:

İşte bunlar, hayırlarda yarışırlar. Ve hayırlarda önde gidenler de onlardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.

Diyanet Vakfı:

İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.

İngilizce:

It is these who hasten in every good work, and these who are foremost in them.

Fransızca:

Ceux-là se précipitent vers les bonnes actions et sont les premiers à les accomplir.

Almanca:

diese eilen initiativ zum (gottgefällig) Guten, und sind daran die ersten voran.

Rusça:

все они спешат вершить добрые дела и опережают в этом других.

Açıklama:
 
00:00

velâ nükellifü nefsen illâ vus`ahâ veledeynâ kitâbüy yenṭiḳu bilḥaḳḳi vehüm lâ yużlemûn.

Arapça:

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنطِقُ بِالْحَقِّ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

Türkçe:

Biz, hiçbir benliğe gücünün yeteceğinden daha azını yüklemenin dışında bir teklifte bulunmayız. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlara haksızlık edilmez.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

Diyanet Vakfı:

Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

İngilizce:

On no soul do We place a burden greater than it can bear: before Us is a record which clearly shows the truth: they will never be wronged.

Fransızca:

Nous n'imposons à personne que selon sa capacité. Et auprès de Nous existe un Livre qui dit la vérité, et ils ne seront pas lésés.

Almanca:

Und WIR erlegen keinem Menschen auf außer dem, was er vermag. Und WIR haben ein Register, das die Wahrheit artikuliert. Und ihnen wird kein Unrecht zugefügt.

Rusça:

Мы не возлагаем на человека сверх его возможностей. У Нас есть Писание, которое глаголет истину, и с ними не поступят несправедливо.

Açıklama:
 
00:00

bel ḳulûbühüm fî gamratim min hâẕâ velehüm a`mâlüm min dûni ẕâlike hüm lehâ `âmilûn.

Arapça:

بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِّنْ هَٰذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِّن دُونِ ذَٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ

Türkçe:

Fakat onların kalpleri bundan gaflet içindedir. Onların bundan başka da işleri vardır ki, hep o işler için çalışmaktadırlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hayır, onların kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan öte birtakım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.

Diyanet Vakfı:

Hayır, onların (o inkarcıların) kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan (bu şirk ve inkarcılıklarından) öte birtakım (kötü) işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.

İngilizce:

But their hearts are in confused ignorance of this; and there are, besides that, deeds of theirs, which they will (continue) to do,-

Fransızca:

Mais leurs coeurs restent dans l'ignorance à l'égard de cela [le Coran]. [En outre] ils ont d'autres actes (vils) qu'ils accomplissent,

Almanca:

Nein, sondern ihre Herzen sind in Achtlosigkeit demgegenüber. Und sie haben andere Taten als diese, die sie immer wieder tun.

Rusça:

Однако их сердца слепы к этому (Корану). А наряду с этим они совершают менее тяжкие злодеяния.

Açıklama:
 
00:00

ḥattâ iẕâ eḫaẕnâ mütrafîhim bil`aẕâbi iẕâ hüm yec'erûn.

Arapça:

حَتَّىٰ إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ

Türkçe:

Sonunda, servet ve refahla şımarmışlarını azapla yakaladığımızda, hemen bağırıp dövünmeye başlarlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

Diyanet Vakfı:

En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

İngilizce:

Until, when We seize in Punishment those of them who received the good things of this world, behold, they will groan in supplication!

Fransızca:

jusqu'à ce que par le châtiment Nous saisissions les plus aisés parmi eux et voilà qu'ils crient au secours.

Almanca:

Wenn WIR dann ihre Luxurierenden mit der Peinigung zugrunde richten, dann schreien sie um Hilfe.

Rusça:

А когда Мы подвергнем наказанию изнеженных роскошью среди них, они завопят громким голосом.

Açıklama:
 
00:00

lâ tec'erü-lyevme inneküm minnâ lâ tünṣarûn.

Arapça:

لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ ۖ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ

Türkçe:

"Bağırıp dövünmeyin bugün, bizim karşımızda kimseden yardım göremezsiniz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Boşuna feryad etmeyin bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz.

Diyanet Vakfı:

Boşuna sızlanmayın bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz!

İngilizce:

(It will be said): "Groan not in supplication this day: for ye shall certainly not be helped by Us.

Fransızca:

"Ne criez pas aujourd'hui. Nul ne vous protégera contre Nous.

Almanca:

Schreit heute nicht um Hilfe! Gewiß, ihr werdet von Uns nicht unterstützt.

Rusça:

Не вопите сегодня! Воистину, Мы не окажем вам помощи.

Açıklama:
 
00:00

ḳad kânet âyâtî tütlâ `aleyküm feküntüm `alâ a`ḳâbiküm tenkisûn.

Arapça:

قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ تَنكِصُونَ

Türkçe:

"Ayetlerimiz size okunuyordu da siz ökçeleriniz üzerine gerisin geri dönüyordunuz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Çünkü âyetlerimiz size okunurdu da, buna karşı siz arkanızı dönerdiniz.

Diyanet Vakfı:

Çünkü ayetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı döner, geceleyin (Kabe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz.

İngilizce:

My Signs used to be rehearsed to you, but ye used to turn back on your heels-

Fransızca:

Mes versets vous étaient récités auparavant; mais vous vous [en] détourniez,

Almanca:

Bereits wurden euch Meine Ayat stets vorgetragen, dann pflegtet ihr auf euren Fersen (zum Kufr) umzukehren

Rusça:

Вам читали Мои аяты, но вы пятились от них,

Açıklama:
 
00:00

müstekbirîne bih. sâmiran tehcürûn.

Arapça:

مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ

Türkçe:

"Ona karşı büyüklük taslayarak, gece boyunca hezeyanlar savuruyordunuz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kafa tutardınız ve geceleyin hezeyanlar savururdunuz.

Diyanet Vakfı:

Çünkü ayetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı döner, geceleyin (Kabe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz.

İngilizce:

In arrogance: talking nonsense about the (Qur'an), like one telling fables by night.

Fransızca:

enflant d'orgueil, et vous les dénigriez au cours de vos veillées".

Almanca:

in äußerster Arroganz ihm gegenüber, und ihr habt nachts dagegen gelästert.

Rusça:

возгордившись ею (Каабой) и произнося скверные речи по ночам.

Açıklama:
 
00:00

efelem yeddebberü-lḳavle em câehüm mâ lem ye'ti âbâehümü-l'evvelîn.

Arapça:

أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُم مَّا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ

Türkçe:

Sözü gereğince düşünmediler de ondan mı, yoksa kendilerine ilk atalarına gelmeyen bir şey geldi diye mi?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar bu sözü (Kur'ân'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

Diyanet Vakfı:

Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

İngilizce:

Do they not ponder over the Word (of Allah), or has anything (new) come to them that did not come to their fathers of old?

Fransızca:

Ne méditent-ils donc pas sur la parole (le Coran) ? Ou est-ce que leur est venu ce qui n'est jamais venu à leurs premiers ancêtres ?

Almanca:

Haben sie etwa über das Vorgetragene nicht nachgedacht?! Oder kam etwa zu ihnen das, was zu ihren ersten Ahnen nicht kam?!

Rusça:

Неужели они не задумываются над Словом? Или же к ним явилось то, что не приходило к их отцам?

Açıklama:

Sayfalar

Al-Mumenoon-المؤمنون beslemesine abone olun.