Al-Mumenoon-المؤمنون

 
00:00

veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe le`allehüm yehtedûn.

Arapça:

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

Türkçe:

Yemin olsun, Mûsa'ya o Kitap'ı vermiştik ki, hidayete erebilsinler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Andolsun biz Musa'ya belki onlar yola gelirler diye, o kitabı da verdik.

Diyanet Vakfı:

Andolsun biz Musa'ya, belki onlar yola gelirler diye, Kitab'ı verdik.

İngilizce:

And We gave Moses the Book, in order that they might receive guidance.

Fransızca:

Et Nous avions apporté le Livre à Moïse afin qu'ils se guident.

Almanca:

Und gewiß, bereits ließen WIR Musa die Schrift zuteil werden, damit sie Rechtleitung finden.

Rusça:

Воистину, Мы даровали Мусе (Моисею) Писание, чтобы они могли последовать прямым путем.

Açıklama:
 
00:00

vece`alne-bne meryeme veümmehû âyetev veâveynâhümâ ilâ rabvetin ẕâti ḳarâriv veme`în.

Arapça:

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ

Türkçe:

Meryem'in oğluyla annesini birer ayet kıldık ve onları oturmaya uygun pınarlı bir tepeye yerleştirdik.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Meryemoğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, sulu bir tepeye yerleştirdik.

Diyanet Vakfı:

Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alamet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik.

İngilizce:

And We made the son of Mary and his mother as a Sign: We gave them both shelter on high ground, affording rest and security and furnished with springs.

Fransızca:

Et Nous fîmes du fils de Marie, ainsi que de sa mère, un prodige; et Nous donnâmes à tous deux asile sur une colline bien stable et dotée d'une source.

Almanca:

Und WIR machten Ibnu- Maryam und seine Mutter zu einer Aya und gewährten ihnen Unterkunft bei einem Hügel mit Aufenthaltsmöglichkeit und fließendem Wasser.

Rusça:

Мы сделали сына Марьям (Марии) и его мать знамением и поселили их в укромном месте на холме, где протекал ручей.

Açıklama:
 
00:00

yâ eyyühe-rrusülü külû mine-ṭṭayyibâti va`melû ṣâliḥâ. innî bimâ ta`melûne `alîm.

Arapça:

يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا ۖ إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ

Türkçe:

Ey resuller! Güzel ve temiz şeylerden yiyin ve barışa, hayra yönelik iş yapın! Çünkü ben, yapmakta olduğuklarınızı çok iyi bilmekteyim.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.

Diyanet Vakfı:

"Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyle bilmekteyim."

İngilizce:

O ye messengers! enjoy (all) things good and pure, and work righteousness: for I am well-acquainted with (all) that ye do.

Fransızca:

ô Messagers ! Mangez de ce qui est permis et agréable et faites du bien. Car Je sais parfaitement ce que vous faites.

Almanca:

Ihr Gesandte! Esst von den Tay-yibat und tut gottgefällig Gutes! ICH bin gegenüber dem, was ihr tut, allwissend.

Rusça:

О посланники! Вкушайте блага и поступайте праведно. Воистину, Мне известно о том, что вы совершаете.

Açıklama:
 
00:00

veinne hâẕihî ümmetüküm ümmetev vâḥidetev veenâ rabbüküm fetteḳûn.

Arapça:

وَإِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ

Türkçe:

İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim; o halde benden sakının!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının. (denildi).

Diyanet Vakfı:

"Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının" (denildi).

İngilizce:

And verily this Brotherhood of yours is a single Brotherhood, and I am your Lord and Cherisher: therefore fear Me (and no other).

Fransızca:

Cette communauté, la vôtre, est une seule communauté, tandis que Je suis votre Seigneur. Craignez-Moi donc," .

Almanca:

Und gewiß diese eure Umma, ist eine einheitliche Umma, und ICH bin euer HERR, so handelt Taqwa gemäß Mir gegenüber!

Rusça:

Воистину, ваша религия - религия единая, а Я - ваш Господь. Бойтесь же Меня!

Açıklama:
 
00:00

feteḳaṭṭa`û emrahüm beynehüm zübürâ. küllü ḥizbim bimâ ledeyhim feriḥûn.

Arapça:

فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا ۖ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

Türkçe:

Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.

Diyanet Vakfı:

Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedirler.

İngilizce:

But people have cut off their affair (of unity), between them, into sects: each party rejoices in that which is with itself.

Fransızca:

Mais ils se sont divisés en sectes, chaque secte exultant de ce qu'elle détenait.

Almanca:

Dann zerteilten sie sich ihre Angelegenheit untereinander in Gruppen. Jede Partei findet Gefallen an dem, worüber sie verfügt.

Rusça:

Но они разорвали свою религию на части, и каждая секта радуется тому, что имеет.

Açıklama:
 
00:00

feẕerhüm fî gamratihim ḥattâ ḥîn.

Arapça:

فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ

Türkçe:

Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sen şimdi onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!

Diyanet Vakfı:

Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!

İngilizce:

But leave them in their confused ignorance for a time.

Fransızca:

Laisse-les dans leur égarement pour un certain temps.

Almanca:

So laß sie in ihrer Achtlosigkeit bis zu einer Frist.

Rusça:

Оставь же их в их невежестве (или слепоте и растерянности) до определенного времени.

Açıklama:
 
00:00

eyaḥsebûne ennemâ nümiddühüm bihî mim mâliv vebenîn.

Arapça:

أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِ مِن مَّالٍ وَبَنِينَ

Türkçe:

Sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile,

Diyanet Vakfı:

Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile.

İngilizce:

Do they think that because We have granted them abundance of wealth and sons,

Fransızca:

Pensent-ils que ce que Nous leur accordons, en biens et en enfants,

Almanca:

Denken sie etwa, daß das, womit WIR ihnen Nachschub gewähren an Vermögen und Kindern,

Rusça:

Неужели они думают, что Мы поддерживаем их богатством и сыновьями,

Açıklama:
 
00:00

nüsâri`u lehüm fi-lḫayrât. bel lâ yeş`urûn.

Arapça:

نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ ۚ بَل لَّا يَشْعُرُونَ

Türkçe:

Ve iyiliklerine koşuyoruz. Hayır, farkında olmuyorlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz. Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.

Diyanet Vakfı:

Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.

İngilizce:

We would hasten them on in every good? Nay, they do not understand.

Fransızca:

[soit une avance] que Nous Nous empressons de leur faire sur les biens [de la vie future] ? Au contraire, ils n'en sont pas conscients.

Almanca:

daß WIR ihnen damit die guten Dinge schnell zukommen lassen?! Nein, sondern sie merken es nicht.

Rusça:

потому что спешим одарить их благами? О нет! Однако они не ощущают этого!

Açıklama:
 
00:00

inne-lleẕîne hüm min ḫaşyeti rabbihim müşfiḳûn.

Arapça:

إِنَّ الَّذِينَ هُم مِّنْ خَشْيَةِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ

Türkçe:

Onlar ki, Rablerine saygıdan titrerler,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Rablerine olan saygıdan dolayı titreyenler,

Diyanet Vakfı:

Rablerine olan saygıdan dolayı kötülükten sakınanlar;

İngilizce:

Verily those who live in awe for fear of their Lord;

Fransızca:

Ceux qui, de la crainte de leur Seigneur, sont pénétrés,

Almanca:

Gewiß, diejenigen, die vor Ehrfurcht ihrem HERRN gegenüber ergeben sind,

Rusça:

Воистину, те, которые трепещут от страха перед своим Господом,

Açıklama:
 
00:00

velleẕîne hüm biâyâti rabbihim yü'minûn.

Arapça:

وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ

Türkçe:

Onlar ki, Rablerinin ayetlerine iman ederler,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Rablerinin âyetlerine inananlar,

Diyanet Vakfı:

Rablerinin ayetlerine inananlar;

İngilizce:

Those who believe in the Signs of their Lord;

Fransızca:

qui croient aux versets de leur Seigneur,

Almanca:

und diejenigen, die den Iman an die Ayat ihres HERRN verinnerlichen,

Rusça:

которые веруют в знамения своего Господа,

Açıklama:

Sayfalar

Al-Mumenoon-المؤمنون beslemesine abone olun.