
velleẕîne hüm `alâ ṣalevâtihim yüḥâfiżûn.
Arapça:
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
Türkçe:
Namazlarını/dualarını korumaya devam ederler onlar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler,
Diyanet Vakfı:
Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.
İngilizce:
And who (strictly) guard their prayers;-
Fransızca:
et qui observent strictement leur Salat.
Almanca:
Und diejenigen, die ihre rituellen Gebete beachten.
Rusça:
которые регулярно совершают намаз.
Açıklama:

ülâike hümü-lvâriŝûn.
Arapça:
أُولَٰئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ
Türkçe:
İşte bunlardır mirasçı olanlar;
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte asıl onlar varislerdir.
Diyanet Vakfı:
İşte, asıl bunlar varis olacaklardır;
İngilizce:
These will be the heirs,
Fransızca:
Ce sont eux les héritiers,
Almanca:
Diese sind die Erben,
Rusça:
Именно они являются наследниками,
Açıklama:

elleẕîne yeriŝûne-lfirdevs. hüm fîhâ ḫâlidûn.
Arapça:
الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Türkçe:
Ki, Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sürekli kalırlar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki, Firdevs'e varis olan bu kimseler orada ebedî kalırlar.
Diyanet Vakfı:
(Evet) Firdevs'e varis olan bu kimseler, orada ebedi kalıcıdırlar.
İngilizce:
Who will inherit Paradise: they will dwell therein (for ever).
Fransızca:
qui hériteront le Paradis pour y demeurer éternellement.
Almanca:
die Al-firdaus erben. Darin bleiben sie ewig.
Rusça:
которые унаследуют Фирдаус, в котором они пребудут вечно.
Açıklama:

veleḳad ḫalaḳne-l'insâne min sülâletim min ṭîn.
Arapça:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ
Türkçe:
Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık.
İngilizce:
Man We did create from a quintessence (of clay);
Fransızca:
Nous avons certes créé l'homme d'un extrait d'argile,
Almanca:
Und gewiß, bereits erschufen WIR den Menschen aus einem Auszug aus Lehm.
Rusça:
Воистину, Мы сотворили человека из эссенции глины.
Açıklama:

ŝümme ce`alnâhü nuṭfeten fî ḳarârim mekîn.
Arapça:
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ
Türkçe:
Sonra onu çok dayanaklı bir karargâhta bir damlacık yaptık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra onu emin ve sağlam bir karargahta (rahimde) nutfe (sperma) haline getirdik.
Diyanet Vakfı:
Sonra onu sağlam bir karargahta nutfe haline getirdik.
İngilizce:
Then We placed him as (a drop of) sperm in a place of rest, firmly fixed;
Fransızca:
puis Nous en fîmes une goutte de sperme dans un reposoir solide.
Almanca:
Dann machten WIR ihn als Nutfa in einem gefestigten Aufenthaltsort.
Rusça:
Потом Мы поместили его каплей в надежном месте.
Açıklama:

ŝümme ḫalaḳne-nnuṭfete `aleḳaten feḫalaḳne-l`aleḳate muḍgaten feḫalaḳne-lmuḍgate `iżâmen fekesevne-l`iżâme laḥmâ. ŝümme enşe'nâhü ḫalḳan âḫar. fetebârake-llâhü aḥsenü-lḫâliḳîn.
Arapça:
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ ۚ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
Türkçe:
Sonra o damlacığı bir embriyo halinde yarattık, sonra o embriyoyu bir et parçası halinde yarattık, sonra o et parçasını bir kemik halinde yarattık ve nihayet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurduk. Yaratıcıların en güzeli Allah'ın kudret ve sanatı ne yücedir!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattık, derken o alakayı bir mudga (bir çiğnem et parçası halinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.
Diyanet Vakfı:
Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıpyaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
İngilizce:
Then We made the sperm into a clot of congealed blood; then of that clot We made a (foetus) lump; then we made out of that lump bones and clothed the bones with flesh; then we developed out of it another creature. So blessed be Allah, the best to create!
Fransızca:
Ensuite, Nous avons fait du sperme une adhérence; et de l'adhérence Nous avons créé un embryon; puis, de cet embryon Nous avons créé des os et Nous avons revêtu les os de chair. Ensuite, Nous l'avons transformé en une tout autre création. Gloire à Allah le Meilleur des créateurs !
Almanca:
Dann ließen WIR die Nutfa zu einer 'Alaqa werden. So ließen WIR die 'Alaqa zu einer Mudgha werden, und WIR ließen die Mudgha zu Knochen werden, und die Knochen bedeckten WIR mit Fleisch, dann ließen WIR ihn als eine andere Schöpfung entstehen. Also immer allerhabener ist ALLAH, Der Beste aller Schöpfer.
Rusça:
Потом Мы создали из капли сгусток крови, потом создали из сгустка крови разжеванный кусочек, потом создали из этого кусочка кости, и потом облекли кости мясом. Потом Мы вырастили его в другом творении. Благословен же Аллах, Наилучший из творцов!
Açıklama:

ŝümme inneküm ba`de ẕâlike lemeyyitûn.
Arapça:
ثُمَّ إِنَّكُم بَعْدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ
Türkçe:
Sonra, siz bütün bunların ardından mutlaka öleceksiniz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra siz bunun ardından, muhakkak ki öleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.
İngilizce:
After that, at length ye will die
Fransızca:
Et puis, après cela vous mourrez.
Almanca:
Dann gewiß ihr werdet danach zweifelsohne sterben.
Rusça:
После этого вы непременно умрете.
Açıklama:

ŝümme inneküm yevme-lḳiyâmeti tüb`aŝûn.
Arapça:
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ
Türkçe:
Sonra, siz kıyamet gününde yeniden diriltileceksiniz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra da siz, şüphesiz, kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.
İngilizce:
Again, on the Day of Judgment, will ye be raised up.
Fransızca:
Et puis au Jour de la Résurrection vous serez ressuscités.
Almanca:
Dann gewiß ihr werdet am Tag der Auferstehung erweckt werden.
Rusça:
А потом, в День воскресения, вы непременно будете воскрешены.
Açıklama:

veleḳad ḫalaḳnâ fevḳaküm seb`a ṭarâiḳ. vemâ künnâ `ani-lḫalḳi gâfilîn.
Arapça:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ
Türkçe:
Yemin olsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık! Ve biz yaratılıştan/yaratılmışlardan gafil de değiliz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz, yaratmaktan habersiz değiliz.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz.
İngilizce:
And We have made, above you, seven tracts; and We are never unmindful of (our) Creation.
Fransızca:
Nous avons créé, au-dessus de vous, sept cieux. Et Nous ne sommes pas inattentifs à la création.
Almanca:
Und gewiß, bereits erschufen WIR über euch sieben übereinander Lagernde. Und WIR waren nie der Schöpfung gegenüber achtlos.
Rusça:
Воистину, Мы создали над вами семь небес одно над другим. Мы никогда не находились в неведении о творениях.
Açıklama:

veenzelnâ mine-ssemâi mâem biḳaderin feeskennâhü fi-l'arḍ. veinnâ `alâ ẕehâbim bihî leḳâdirûn.
Arapça:
وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ ۖ وَإِنَّا عَلَىٰ ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ
Türkçe:
Gökten bir kaderle/belli ölçüde bir su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Elbette ki biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu yerde durgunlaştırdık. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.
Diyanet Vakfı:
Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durdurduk. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.
İngilizce:
And We send down water from the sky according to (due) measure, and We cause it to soak in the soil; and We certainly are able to drain it off (with ease).
Fransızca:
Et Nous avons fait descendre l'eau du ciel avec mesure. Puis Nous l'avons maintenue dans la terre, cependant que Nous sommes bien Capable de la faire disparaître.
Almanca:
Und WIR ließen vom Himmel Wasser in Abgewogenheit fallen, dann ließen WIR es in der Erde unterbringen. Und WIR sind, um es vergehen zu lassen, doch allmächtig.
Rusça:
Мы низвели с неба воду в меру и разместили ее на земле. Воистину, Мы способны увести ее.
Açıklama:
Sayfalar
