Adh-Dhariyat—الذاريات

 
00:00

vefî emvâlihim ḥaḳḳul lissâili velmaḥrûm.

Arapça:

وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

Türkçe:

İhtiyaç sahibi için, yoksun için bir hak vardı mallarında onların.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.

Diyanet Vakfı:

Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.

İngilizce:

And in their wealth and possessions (was remembered) the right of the (needy,) him who asked, and him who (for some reason) was prevented (from asking).

Fransızca:

et dans leurs biens, il y avait un droit au mendiant et au déshérité.

Almanca:

Und in ihren Vermögensgütern ist ein Anrecht für den Bittenden und den Ausgeschlossenen.

Rusça:

Они выделяли известную долю своего имущества для просящих и обездоленных.

Açıklama:
 
00:00

vefi-l'arḍi âyâtül lilmûḳinîn.

Arapça:

وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ

Türkçe:

Yeryüzünde ayetler vardır görürcesine bilenler için.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?

Diyanet Vakfı:

Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır.

İngilizce:

On the earth are signs for those of assured Faith,

Fransızca:

Il y a sur terre des preuves pour ceux qui croient avec certitude;

Almanca:

Und auf Erden sind Ayat für die Gewißheit-Anstrebenden

Rusça:

На земле есть знамения для людей убежденных,

Açıklama:
 
00:00

vefî enfüsiküm. efelâ tübṣirûn.

Arapça:

وَفِي أَنفُسِكُمْ ۚ أَفَلَا تُبْصِرُونَ

Türkçe:

Benliklerinizin içinde de. Hâlâ bakıp görmeyecek misiniz?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?

Diyanet Vakfı:

Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?

İngilizce:

As also in your own selves: Will ye not then see?

Fransızca:

ainsi qu'en vous-mêmes. N'observez-vous donc pas ?

Almanca:

sowie in euch selbst. Habt ihr etwa keinen Einblick?!

Rusça:

а также в вас самих. Неужели вы не видите?

Açıklama:
 
00:00

vefi-ssemâi rizḳuküm vemâ tû`adûn.

Arapça:

وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ

Türkçe:

Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sizin rızkınız da size vaad edilen sevap ve ceza da göktedir.

Diyanet Vakfı:

Semada da rızkınız ve size vadedilen başka şeyler vardır.

İngilizce:

And in heaven is your Sustenance, as (also) that which ye are promised.

Fransızca:

Et il y dans le ciel votre subsistance et ce qui vous a été promis.

Almanca:

Und im Himmel ist euer Rizq und das, was euch versprochen wird.

Rusça:

На небе находится ваш удел и то, что вам обещано.

Açıklama:
 
00:00

feverabbi-ssemâi vel'arḍi innehû leḥaḳḳum miŝle mâ enneküm tenṭiḳûn.

Arapça:

فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ

Türkçe:

Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gerçektir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir.

Diyanet Vakfı:

Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.

İngilizce:

Then, by the Lord of heaven and earth, this is the very Truth, as much as the fact that ye can speak intelligently to each other.

Fransızca:

Par le Seigneur du ciel et de la terre ! Ceci est tout aussi vrai que le fait que vous parliez.

Almanca:

Beim HERRN des Himmels und der Erde! Gewiß, es ist bestimmt wahr, genauso (wie es wahr ist), daß ihr sprecht.

Rusça:

Клянусь Господом неба и земли, что это является истиной, подобно тому, что вы обладаете даром речи.

Açıklama:
 
00:00

hel etâke ḥadîŝü ḍayfi ibrâhîme-lmükramîn.

Arapça:

هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ

Türkçe:

Geldi mi sana İbrahim'in ikram edilen konuklarının haberi?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ey Muhammed! İbrahim'in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?

Diyanet Vakfı:

İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.)

İngilizce:

Has the story reached thee, of the honoured guests of Abraham?

Fransızca:

T'est-il parvenu le récit des visiteurs honorables d'Abraham ?

Almanca:

Wurde dir der Bericht über Ibrahims gewürdigte Gäste zuteil?!

Rusça:

Дошел ли до тебя рассказ о почтенных гостях Ибрахима (Авраама)?

Açıklama:
 
00:00

iẕ deḫalû `aleyhi feḳâlû selâmâ. ḳâle selâm. ḳavmüm münkerûn.

Arapça:

إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ

Türkçe:

Hani, İbrahim'in yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. İbrahim: "Selam! Tanınmayan bir topluluk bu." demişti.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hani onlar İbrahim'in huzuruna girmişlerdi de "Selam sana!" demişlerdi. İbrahim: "Size de selam" demiş, ve içinden: "Bunlar tanınmamış bir topluluk!" diye geçirmişti.

Diyanet Vakfı:

Onlar İbrahim'in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, "Bunlar, yabancılar" demişti.

İngilizce:

Behold, they entered his presence, and said: "Peace!" He said, "Peace!" (and thought, "These seem) unusual people."

Fransızca:

Quand ils entrèrent chez lui et dirent : "Paix ! ", il [leur] dit : "Paix, visiteurs inconnus".

Almanca:

Als sie zu ihm eintraten und sagten: "Salam (sei mit dir)!" Er sagte: "Salam (sei mit euch), ihr unbekannte Leute!"

Rusça:

Вот они вошли к нему и сказали: "Мир тебе!" Он сказал: "И вам мир, люди незнакомые!"

Açıklama:
 
00:00

ferâga ilâ ehlihî fecâe bi`iclin semîn.

Arapça:

فَرَاغَ إِلَىٰ أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ

Türkçe:

Hemen ailesinin yanına gitti; semiz bir dana getirdi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İbrahim, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi.

Diyanet Vakfı:

Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş,

İngilizce:

Then he turned quickly to his household, brought out a fatted calf,

Fransızca:

Puis il alla discrètement à sa famille et apporta un veau gras.

Almanca:

Dann ging er unbemerkt zu seiner Familie, dann kam er mit einem wohlgenährten Kalb,

Rusça:

Он направился к своей семье с опаской и принес жирного теленка.

Açıklama:
 
00:00

feḳarrabehû ileyhim ḳâle elâ te'külûn.

Arapça:

فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ

Türkçe:

Danayı misafirlerin önüne sürdü. "Yemez misiniz?" dedi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onu önlerine sürerek: "Yemez misiniz?" dedi.

Diyanet Vakfı:

Onların önüne koyup "Yemez misiniz?" demişti.

İngilizce:

And placed it before them.. he said, "Will ye not eat?"

Fransızca:

Ensuite il l'approcha d'eux... "Ne mangez-vous pas ? " dit-il.

Almanca:

dann setzte er es ihnen vor, er sagte: "Esst ihr etwa nicht?"

Rusça:

Он придвинул его к ним и сказал: "Не отведаете ли?"

Açıklama:
 
00:00

feevcese minhüm ḫîfeh. ḳâlû lâ teḫaf. vebeşşerûhü bigulâmin `alîm.

Arapça:

فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۖ قَالُوا لَا تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ

Türkçe:

O arada, içine bunlardan bir kuşku düştü. "Korkma!" dediler. Ve ona bilgin bir oğlan müjdelediler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim'e: "Korkma!" dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.

Diyanet Vakfı:

Derken onlardan korkmaya başladı. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.

İngilizce:

(When they did not eat), He conceived a fear of them. They said, "Fear not," and they gave him glad tidings of a son endowed with knowledge.

Fransızca:

Il ressentit alors de la peur vis-à-vis d'eux. Ils dirent : "N'aie pas peur". Et ils lui annoncèrent [la naissance] d'un garçon plein de savoir.

Almanca:

Dann verbarg er Furcht vor ihnen. Sie sagten: "Fürchte dich nicht!" Und sie überbrachten ihm frohe Botschaft über einen äußerst wissenden Jungen.

Rusça:

Он испугался их в душе, и тогда они сказали: "Не бойся". Они обрадовали его вестью о знающем мальчике.

Açıklama:

Sayfalar

Adh-Dhariyat—الذاريات beslemesine abone olun.