ص

ṣâd. velḳur'âni ẕi-ẕẕikr.

Türkçe:
Sâd. Zikir/öğüt/uyarı dolu Kur'an'a yemin olsun ki,
İngilizce:
Sad: By the Qur'an, Full of Admonition: (This is the Truth).
Fransızca:
Sad. Par le Coran, au renom glorieux (Zikr) !
Almanca:
Sad. Bei dem Quran mit der Ermahnung!
Rusça:
Сад. Клянусь Кораном, содержащим напоминание!
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ ص ۚ وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sâd. Bu zikirle dolu Kur'ân'a bak!
Diyanet Vakfı:
Sad. Öğüt veren Kur'an'a yemin ederim ki,

beli-lleẕîne keferû fî `izzetiv veşiḳâḳ.

Türkçe:
İş hiç de onların sandığı gibi değil! O küfre sapanlar bir gurur, ayrılık ve bütünden kopuş içindedirler.
İngilizce:
But the Unbelievers (are steeped) in self-glory and Separatism.
Fransızca:
Ceux qui ont mécru sont plutôt dans l'orgueil et le schisme !
Almanca:
Nein, sondern diejenigen, die Kufr betrieben haben, sind in Arroganz und Widerspenstigkeit.
Rusça:
Однако те, которые не веруют, пребывают в гордыне и разладе с истиной.
Arapça:
بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O inkâr edenler bir gurur ve ayrılık içindedirler.
Diyanet Vakfı:
Küfredenler, (iddia ettiklerinin) aksine, birgurur ve tefrika içindedirler.

kem ehleknâ min ḳablihim min ḳarnin fenâdev velâte ḥîne menâṣ.

Türkçe:
Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik biz, bağrıştılar onlar, fakat kurtuluş yoktu; geçmişti zaman.
İngilizce:
How many generations before them did We destroy? In the end they cried (for mercy)- when there was no longer time for being saved!
Fransızca:
Que de générations avant eux avons-Nous fait périr, qui ont crié, hélas, quand il n'était plus temps d'échapper ?
Almanca:
Wie manche Generation haben WIR vor ihnen zugrunde gerichtet, dann riefen sie (um Hilfe). Doch gäbe es zu der Zeit noch Errettung!
Rusça:
Как же много поколений погубили Мы до них! Они взывали, но уже было поздно для того, чтобы уклониться.
Arapça:
كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ فَنَادَوا وَّلَاتَ حِينَ مَنَاصٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerinden önce nicelerini helak ettik. Onlar çağrıştılar. Ama artık kurtuluş vakti değildi.
Diyanet Vakfı:
Onlardan önce nice nesilleri helak ettik. O zaman feryat ettiler. Halbuki artık kurtulma zamanı değildi.

ve`acibû en câehüm münẕirum minhüm. veḳâle-lkâfirûne hâẕâ sâḥirun keẕẕâb.

Türkçe:
Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: "Bu adam yalanlar düzen bir büyücü..."
İngilizce:
So they wonder that a Warner has come to them from among themselves! and the Unbelievers say, "This is a sorcerer telling lies!
Fransızca:
Et ils (les Mecquois) s'étonnèrent qu'un avertisseur parmi eux leur soit venu, et les infidèles disent : "C'est un magicien et un grand menteur,
Almanca:
Und sie wunderten sich darüber, daß zu ihnen ein Warner von ihnen kam, und die Kafir sagten: "Dieser ist ein lügnerischer Magier.
Rusça:
Они удивились тому, что к ним явился предостерегающий увещеватель из них самих, и неверующие сказали: "Это - лживый колдун!
Arapça:
وَعَجِبُوا أَن جَاءَهُم مُّنذِرٌ مِّنْهُمْ ۖ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da kâfirler: "Bu bir sihirbazdır, yalancıdır" dediler.
Diyanet Vakfı:
Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kafirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır!

ece`ale-l'âlihete ilâhev vâḥidâ. inne hâẕâ leşey'ün `ucâb.

Türkçe:
"İlahları bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gerçekten hayret edilecek bir şey!"
İngilizce:
Has he made the gods (all) into one Allah? Truly this is a wonderful thing!
Fransızca:
Réduira-t-il les divinités à un Seul Dieu ? Voilà une chose vraiment étonnante".
Almanca:
Machte er etwa die Gottheiten zu einer einzigen Gottheit?! Gewiß, dies ist doch eine sehr erstaunliche Sache."
Rusça:
Неужели он обратил богов в Единственного Бога? Воистину, это - нечто удивительное!"
Arapça:
أَجَعَلَ الْآلِهَةَ إِلَٰهًا وَاحِدًا ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İlâhları, bir tek ilâh mı kılmış? Bu gerçekten şaşılacak bir şey, çok tuhaf!
Diyanet Vakfı:
Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler.

venṭaleḳa-lmeleü minhüm eni-mşû vaṣbirû `alâ âlihetiküm. inne hâẕâ leşey'üy yürâd.

Türkçe:
İçlerinden kodaman bir grup öne çıktı: "Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada kararlı davranın! Gerçek şu ki, istenip beklenen şey budur."
İngilizce:
And the leader among them go away (impatiently), (saying), "Walk ye away, and remain constant to your gods! For this is truly a thing designed (against you)!
Fransızca:
Et leurs notables partirent en disant : "Allez-vous en, et restez constants à vos dieux : c'est là vraiment une chose souhaitable.
Almanca:
Und die Entscheidungsträger von ihnen gingen los: "Geht weiter so, und seid duldsam in eurer Gottheiten Sache! Gewiß, dies ist eine Sache, die doch erstrebt wird.
Rusça:
Знатные люди из их числа удалились со словами: "Ступайте и терпите за ваших богов. Воистину, это - некий замысел (или нечто желанное).
Arapça:
وَانطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ أَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلَىٰ آلِهَتِكُمْ ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ يُرَادُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçlerinden ileri gelenler fırladılar ve dediler ki: "İlâhlarınız üzerinde sabır ve sebat edin. Bu, gerçekten arzu edilen bir murad!"
Diyanet Vakfı:
Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur.

mâ semi`nâ bihâẕâ fi-lmilleti-l'âḫirah. in hâẕâ ille-ḫtilâḳ.

Türkçe:
"Öteki millette işitmedik böyle bir şey. Bu bir uydurmadan başka şey değildir."
İngilizce:
We never heard (the like) of this among the people of these latter days: this is nothing but a made-up tale!
Fransızca:
Nous n'avons pas entendu cela dans la dernière religion (le Christianisme); ce n'est en vérité que pure invention !
Almanca:
Wir hörten davon nicht von der letzten Gemeinschaft. Dies ist doch nichts anderes als eine Erfindung!
Rusça:
Мы не слышали об этом в последней религии. Это - не что иное, как вымысел.
Arapça:
مَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي الْمِلَّةِ الْآخِرَةِ إِنْ هَٰذَا إِلَّا اخْتِلَاقٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz bunu başka bir dinde işitmedik, bu mutlaka bir uydurmadır.
Diyanet Vakfı:
Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır.

eünzile `aleyhi-ẕẕikru mim beyninâ. bel hüm fî şekkim min ẕikrî. bel lemmâ yeẕûḳû `aẕâb.

Türkçe:
"Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim zikrimden/Kur'an'ımdan kuşkulandılar. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar.
İngilizce:
What! has the Message been sent to him - (Of all persons) among us?...but they are in doubt concerning My (Own) Message! Nay, they have not yet tasted My Punishment!
Fransızca:
Quoi ! C'est sur lui, parmi nous, qu'on aurait fait descendre le Rappel [le Coran] ? " Plutôt ils sont dans le doute au sujet de Mon message. Ou plutôt ils n'ont pas encore goûté à Mon châtiment !
Almanca:
Wurde etwa die Ermahnung (ausgerechnet) ihm unter uns hinabgesandt?" Nein, sondern sie haben Zweifel über Meine Erinnerung! Nein, sondern sie erfuhren noch nicht Meine Peinigung!
Rusça:
Неужели среди нас Напоминание ниспослано только ему одному?" О нет! Они сомневаются в Моем Напоминании (Коране). О нет! Они еще не вкусили мучений.
Arapça:
أَأُنزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِن بَيْنِنَا ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّن ذِكْرِي ۖ بَل لَّمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kur'ân aramızdan ona mı indirilmiş? dediler. Doğrusu onlar benim Kur'ân'ımdan bir kuşku içindeler. Ve doğrusu onlar henüz azabımı tatmadılar.
Diyanet Vakfı:
Kur'an aramızdan Muhammed'e mi indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Belki, bunlar Kur'an'ım hakkında şüphe içine düştüler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar.

em `indehüm ḫazâinü raḥmeti rabbike-l`azîzi-lvehhâb.

Türkçe:
Yoksa Azîz, Vahhâb olan Rabbinin rahmetinin hazineleri onların katında mı?
İngilizce:
Or have they the treasures of the mercy of thy Lord,- the Exalted in Power, the Grantor of Bounties without measure?
Fransızca:
Ou bien détiennent-ils les trésors de la miséricorde de ton Seigneur, le Puissant, le Dispensateur par excellence.
Almanca:
Oder verfügen sie etwa über die Magazine der Gnade deines HERRN, Des Allwürdigen, Des Schenkenden?!
Rusça:
Или же у них есть сокровищницы милости твоего Господа, Могущественного, Дарующего?
Arapça:
أَمْ عِندَهُمْ خَزَائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَزِيزِ الْوَهَّابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa sana o Kur'ân'ı veren çok güçlü ve ihsan sahibi Rabbinin hazineleri onların yanında mı?
Diyanet Vakfı:
Yoksa aziz ve lütufkar olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır!

em lehüm mülkü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. felyerteḳû fi-l'esbâb.

Türkçe:
Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülk ve saltanatı onların mı? Eğer öyleyse sebepler içinde yükselsinler.
İngilizce:
Or have they the dominion of the heavens and the earth and all between? If so, let them mount up with the ropes and means (to reach that end)!
Fransızca:
Ou bien ont-ils le royaume des cieux et de la terre et de ce qui existe entre eux ? Eh bien, qu'ils y montent par n'importe quel moyen !
Almanca:
Oder gehört ihnen etwa die Herrschaft der Himmel, der Erde und dessen, was zwischen ihnen ist?! Also, dann sollen sie mit ihren Verbindungen hochsteigen!
Rusça:
Или же им принадлежит власть над небесами, землей и тем, что между ними? Пусть же они поднимутся на небеса по путям (или веревкам).
Arapça:
أَمْ لَهُم مُّلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa bütün o göklerin, yerin ve aralarındakilerin mülkü onların mı? Öyle ise bütün imkanlarını seferber ederek yükselsinler de görelim!
Diyanet Vakfı:
Yahut göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir? Öyleyse (göklerin) yollarında yükselsinler (görelim)!

Sayfalar

ص beslemesine abone olun.