Mekkî

 
00:00

feerâhü-l'âyete-lkübrâ.

Arapça:

فَأَرَاهُ الْآيَةَ الْكُبْرَىٰ

Türkçe:

Derken, ona o en büyük mucizeyi gösterdi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Musa Firavun'a o büyük mucizeyi gösterdi.

Diyanet Vakfı:

Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.

İngilizce:

Then did (Moses) show him the Great Sign.

Fransızca:

Il lui fit voir le très grand miracle.

Almanca:

Dann zeigte er ihm die große Aya.

Rusça:

Он показал ему величайшее знамение,

Açıklama:
 
00:00

fekeẕẕebe ve`aṣâ.

Arapça:

فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ

Türkçe:

Ama o yalanladı, isyan etti.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Fakat Firavun yalanladı, karşı geldi.

Diyanet Vakfı:

(O ise) hemen yalanladı ve isyan etti.

İngilizce:

But (Pharaoh) rejected it and disobeyed (guidance);

Fransızca:

Mais il le qualifia de mensonge et désobéit;

Almanca:

So leugnete er ab und widersetzte sich,

Rusça:

но тот счел его ложью и ослушался,

Açıklama:
 
00:00

ŝümme edbera yes`â.

Arapça:

ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَىٰ

Türkçe:

Sonra, sırtını döndü; koşuyordu.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sonra koşarak dönüp gitti.

Diyanet Vakfı:

Sonra (inkar için) olanca çabasını göstererek sırtını döndü.

İngilizce:

Further, he turned his back, striving hard (against Allah).

Fransızca:

Ensuite, il tourna le dos, s'en alla précipitamment,

Almanca:

dann kehrte er den Rücken und ging,

Rusça:

а потом отвернулся и принялся усердствовать.

Açıklama:
 
00:00

feḥaşera fenâdâ.

Arapça:

فَحَشَرَ فَنَادَىٰ

Türkçe:

Derken, bir araya toplayıp bağırdı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Derken adamlarını topladı da bağırdı:

Diyanet Vakfı:

Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı:

İngilizce:

Then he collected (his men) and made a proclamation,

Fransızca:

rassembla [les gens] et leur fit une proclamation,

Almanca:

so versammelte er (die Leute) und rief,

Rusça:

Он собрал толпу и громко воззвал,

Açıklama:
 
00:00

feḳâle ene rabbükümü-l'a`lâ.

Arapça:

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ

Türkçe:

Dedi ki: "Ben sizin en yüce rabbinizim."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ben sizin en yüce Rabbinizim dedi.

Diyanet Vakfı:

Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.

İngilizce:

Saying, "I am your Lord, Most High".

Fransızca:

et dit : "C'est moi votre Seigneur, le très-Haut".

Almanca:

dann sagte er: "Ich bin euer hoher HERR."

Rusça:

и сказал: "Я - ваш Всевышний Господь!"

Açıklama:
 
00:00

feeḫaẕehü-llâhü nekâle-l'âḫirati vel'ûlâ.

Arapça:

فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَىٰ

Türkçe:

Bunun üzerine Allah, onu sonraya ve önceye ibret olmak üzere bir ceza ile çarptı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah da onu tuttu, dünya ve ahiret azabıyla yakalayıverdi.

Diyanet Vakfı:

Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.

İngilizce:

But Allah did punish him, (and made an) example of him, - in the Hereafter, as in this life.

Fransızca:

Alors Allah le saisit de la punition exemplaire de l'au-delà et de celle d'ici-bas.

Almanca:

Dann belangte ALLAH ihn mit der harten Bestrafung für das Letzte und Erste.

Rusça:

Тогда Аллах подверг его наказанию как в Последней жизни, так и в первой жизни.

Açıklama:
 
00:00

inne fî ẕâlike le`ibratel limey yaḫşâ.

Arapça:

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِّمَن يَخْشَىٰ

Türkçe:

Kuşkusuz, bunda, içine ürperti düşen için tam bir ibret vardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kuşkusuz bunda, saygı duyacaklar için bir ibret vardır.

Diyanet Vakfı:

Elbette bunda, korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.

İngilizce:

Verily in this is an instructive warning for whosoever feareth (Allah).

Fransızca:

Il y a certes là un sujet de réflexion pour celui qui craint.

Almanca:

Gewiß, darin ist doch eine Lehre für jeden, der ehrfürchtig ist.

Rusça:

Воистину, в этом было назидание для тех, кто богобоязнен.

Açıklama:
 
00:00

eentüm eşeddü ḫalḳan emi-ssemâü. benâhâ.

Arapça:

أَأَنتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاءُ ۚ بَنَاهَا

Türkçe:

Siz mi daha zorsunuz yaratılışça, gök mü?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu Allah bina etti.

Diyanet Vakfı:

Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti,

İngilizce:

What! Are ye the more difficult to create or the heaven (above)? (Allah) hath constructed it:

Fransızca:

êtes-vous plus durs à créer ? ou le ciel, qu'Il a pourtant construit ?

Almanca:

Seid ihr etwa schwieriger in der Schöpfung oder der Himmel?! ER richtete ihn ein,

Rusça:

Вас ли труднее создать или небо? Он воздвиг его,

Açıklama:
 
00:00

rafe`a semkehâ fesevvâhâ.

Arapça:

رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّاهَا

Türkçe:

Onu O yapıp kurdu. Onun boyunu yükseltti; ardından ona ahenk ve düzen verdi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu.

Diyanet Vakfı:

Onu yükseltti, düzene koydu,

İngilizce:

On high hath He raised its canopy, and He hath given it order and perfection.

Fransızca:

Il a élevé bien haut sa voûte, puis l'a parfaitement ordonné;

Almanca:

ER erhöhte seine Dicke, dann ebnete ER ihn,

Rusça:

поднял его своды и сделал его совершенным.

Açıklama:
 
00:00

veagṭaşe leylehâ veaḫrace ḍuḥâhâ.

Arapça:

وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا

Türkçe:

Gecesini kararttı, kuşluğunu ortaya çıkardı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı.

Diyanet Vakfı:

Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.

İngilizce:

Its night doth He endow with darkness, and its splendour doth He bring out (with light).

Fransızca:

Il a assombri sa nuit et fait luire son jour.

Almanca:

und ER verfinsterte seine Nacht und ER brachte seine Morgendämmerung hervor.

Rusça:

Он сделал его ночью темным и вывел утреннюю зарю.

Açıklama:

Sayfalar

Mekkî beslemesine abone olun.