Cuz 29

innehüm yeravnehû be`îdâ.

Türkçe:
Onlar onu çok uzak görüyorlar.
İngilizce:
They see the (Day) indeed as a far-off (event):
Fransızca:
Ils le (le châtiment) voient bien loin,
Almanca:
Gewiß, sie sehen sie weit entfernt,
Rusça:
Они считают его далеким.
Arapça:
إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü onlar onu uzak görürler.
Diyanet Vakfı:
Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.

venerâhü ḳarîbâ.

Türkçe:
Biz ise onu çok yakın görüyoruz.
İngilizce:
But We see it (quite) near.
Fransızca:
alors que Nous le voyons bien proche,
Almanca:
und WIR sehen sie nahe,
Rusça:
Мы же видим, что оно близко.
Arapça:
وَنَرَاهُ قَرِيبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz ise onu yakın görüyoruz.
Diyanet Vakfı:
Biz ise onu yakın görmekteyiz.

yevme tekûnü-ssemâü kelmühl.

Türkçe:
O gün gök, erimiş bir maden gibi olur.
İngilizce:
The Day that the sky will be like molten brass,
Fransızca:
le jour où le ciel sera comme du métal en fusion
Almanca:
am Tag, wenn der Himmel wie das Verschmolzene wird,
Rusça:
В тот день, когда небо станет подобно расплавленному металлу (или осадку масла; или кровавому гною),
Arapça:
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün gök erimiş bir maden gibi olur.
Diyanet Vakfı:
O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.

vetekûnü-lcibâlü kel`ihn.

Türkçe:
Dağlar, atılmış, renkli yün gibi olur.
İngilizce:
And the mountains will be like wool,
Fransızca:
et les montagnes comme de la laine,
Almanca:
und die Berge wie die Wolle werden,
Rusça:
а горы станут подобны шерсти,
Arapça:
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.
Diyanet Vakfı:
Dağlar da atılmış yüne döner.

velâ yes'elü ḥamîmün ḥamîmâ.

Türkçe:
En yakın dostlar birbirlerinin halini sormaz/bir dost bir dostundan bir şey isteyemez.
İngilizce:
And no friend will ask after a friend,
Fransızca:
où nul ami dévoué ne s'enquerra d'un ami,
Almanca:
und kein enger Freund einen engen Freund fragt.
Rusça:
родственник не станет расспрашивать родственника,
Arapça:
وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dost dostun halini soramaz.
Diyanet Vakfı:
Dost, dostu sormaz.

yübeṣṣarûnehüm. yeveddü-lmücrimü lev yeftedî min `aẕâbi yevmiiẕim bibenîh.

Türkçe:
Birbirlerine gösterilirler. Suçlu, o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye vermeyi bile ister.
İngilizce:
Though they will be put in sight of each other,- the sinner's desire will be: Would that he could redeem himself from the Penalty of that Day by (sacrificing) his children,
Fransızca:
bien qu'ils se voient l'un l'autre. Le criminel aimerait pouvoir se racheter du châtiment de ce jour, en livrant ses enfants,
Almanca:
Und sie werden ihnen gezeigt. Der schwer Verfehlende wünscht sich, er könnte sich von der Peinigung an diesem Tag freikaufen mit seinen Söhnen,
Rusça:
хотя они будут видеть друг друга. Грешник пожелает откупиться от мучений того дня своими сыновьями,
Arapça:
يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Birbirlerine gösterilirler. Suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını,
Diyanet Vakfı:
Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkar kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını,

veṣâḥibetihî veeḫîh.

Türkçe:
Eşini, kardeşini,
İngilizce:
His wife and his brother,
Fransızca:
sa compagne, son frère,
Almanca:
mit seiner Gefährtin, mit seinem Bruder,
Rusça:
своей супругой и своим братом,
Arapça:
وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eşini ve kardeşini,
Diyanet Vakfı:
Karısını ve kardeşini,

vefeṣîletihi-lletî tü'vîh.

Türkçe:
Kendisini kucaklayıp barındıran ailesini.
İngilizce:
His kindred who sheltered him,
Fransızca:
même son clan qui lui donnait asile,
Almanca:
mit seiner Großfamilie, die ihn aufnimmt,
Rusça:
своим родом, который укрывал его,
Arapça:
وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini,
Diyanet Vakfı:
Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini

vemen fi-l'arḍi cemî`an ŝümme yüncîh.

Türkçe:
Ve yeryüzündeki insanların tümünü fidye verip kendisini kurtarmayı ister.
İngilizce:
And all, all that is on earth,- so it could deliver him:
Fransızca:
et tout ce qui est sur la terre, tout, qui pourrait le sauver.
Almanca:
und mit allen auf der Erde, allesamt, dann daß dies ihn errettet.
Rusça:
и всеми обитателями земли, чтобы затем спастись.
Arapça:
وَمَن فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنجِيهِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve yeryüzünde bulunanların hepsini ki, tek kendini kurtarabilsin.
Diyanet Vakfı:
Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.

kellâ. innehâ leżâ.

Türkçe:
Hayır, hayır! O, alevlenen bir ateştir.
İngilizce:
By no means! for it would be the Fire of Hell!-
Fransızca:
Mais rien [ne le sauvera]. [L'Enfer] est un brasier
Almanca:
Nein! Es ist eine Feuerflamme,
Rusça:
Но нет! Это - Адское пламя,
Arapça:
كَلَّا ۖ إِنَّهَا لَظَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, o alevlenen bir ateştir.
Diyanet Vakfı:
Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.

Sayfalar

Cuz 29 beslemesine abone olun.