Cuz 25

 
00:00

veinnî `uẕtü birabbî verabbiküm en tercümûn.

Arapça:

وَإِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ أَن تَرْجُمُونِ

Türkçe:

"Ben, beni taşlamınzdan Rabbim ve Rabbinize sığındım."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.

Diyanet Vakfı:

Ben, beni taşlamanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a sığındım.

İngilizce:

For me, I have sought safety with my Lord and your Lord, against your injuring me.

Fransızca:

Et je cherche protection auprès de mon Seigneur et votre Seigneur, pour que vous ne me lapidiez pas.

Almanca:

Und gewiß, ich suchte Schutz bei meinem HERRN und eurem HERRN, daß ihr mich steinigt.

Rusça:

Я прибег к защите моего Господа и вашего Господа, чтобы вы не побили меня камнями.

Açıklama:
 
00:00

veil lem tü'minû lî fa`tezilûn.

Arapça:

وَإِن لَّمْ تُؤْمِنُوا لِي فَاعْتَزِلُونِ

Türkçe:

"Bana inanmadınızsa bari benden uzak durun!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Eğer siz bana iman etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın."

Diyanet Vakfı:

Eğer bana inanmazsanız, hiç değilse yanımdan uzaklaşın.

İngilizce:

If ye believe me not, at least keep yourselves away from me.

Fransızca:

Si vous ne voulez pas croire en moi, éloignez-vous de moi".

Almanca:

Und solltet ihr mir keinen Iman schenken, dann bleibt mir fern!"

Rusça:

Если же вы не верите мне, то оставьте меня".

Açıklama:
 
00:00

fede`â rabbehû enne hâülâi ḳavmüm mücrimûn.

Arapça:

فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ مُّجْرِمُونَ

Türkçe:

Sonra Rabbine, "Bunlar suç işleyen bir topluluktur." diye yakardı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Musa: "Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir." diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı.

Diyanet Vakfı:

Bunun üzerine Musa: Bunlar suç işleyen bir toplumdur, diye Rabbine arzetti.

İngilizce:

(But they were aggressive:) then he cried to his Lord: "These are indeed a people given to sin."

Fransızca:

Il invoqua alors son Seigneur : "Ce sont des gens criminels".

Almanca:

Dann richtete Bittgebet an seinen HERRN: "Diese sind doch schwer verfehlende Leute."

Rusça:

Затем он воззвал к своему Господу: "Они являются грешными людьми".

Açıklama:
 
00:00

feesri bi`ibâdî leylen inneküm müttebe`ûn.

Arapça:

فَأَسْرِ بِعِبَادِي لَيْلًا إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ

Türkçe:

Bunun üzerine, Allah buyurdu: "O halde kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah buyurdu ki: "Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib edileceksiniz.

Diyanet Vakfı:

Allah, O halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz, buyurdu.

İngilizce:

(The reply came:) "March forth with My Servants by night: for ye are sure to be pursued.

Fransızca:

"Voyage de nuit avec Mes serviteurs; vous serez poursuivis .

Almanca:

"Also mache dich mit Meinen Dienern nachts auf den Weg! Gewiß, ihr werdet verfolgt.

Rusça:

Аллах сказал: "Выступи с Моими рабами ночью. Воистину, вас будут преследовать.

Açıklama:
 
00:00

vetruki-lbaḥra rahvâ. innehüm cündüm mugraḳûn.

Arapça:

وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًا ۖ إِنَّهُمْ جُندٌ مُّغْرَقُونَ

Türkçe:

"Denizi açık bırak, çünkü onlar, boğulmaya mahkûm edilmiş bir ordudur."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur."

Diyanet Vakfı:

Denizi açık halde bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.

İngilizce:

And leave the sea as a furrow (divided): for they are a host (destined) to be drowned.

Fransızca:

Laisse la mer calme; [telle que tu l'as franchie] ce sont, des armées [voués] à la noyade".

Almanca:

Und laß das Meer still sein! Gewiß, sie sind ertränkte Soldaten."

Rusça:

Оставь море в покое - их воинство будет потоплено".

Açıklama:
 
00:00

kem terakû min cennâtiv ve`uyûn.

Arapça:

كَمْ تَرَكُوا مِن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

Türkçe:

Geriye nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!

Diyanet Vakfı:

Onlar geride nice şeyler bıraktılar; bahçeler, çeimeler,

İngilizce:

How many were the gardens and springs they left behind,

Fransızca:

Que de jardins et de sources ils laissèrent [derrière eux]

Almanca:

Wie viele Dschannat und Quellen sie hinterließen,

Rusça:

Сколько они оставили садов, источников,

Açıklama:
 
00:00

vezürû`iv vemeḳâmin kerîm.

Arapça:

وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ

Türkçe:

Nice ekinler, nice seçkin makamlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ne ekinler, ne güzel kaynaklar,

Diyanet Vakfı:

Ekinler, güzel konaklar,

İngilizce:

And corn-fields and noble buildings,

Fransızca:

que de champs et de superbes résidences,

Almanca:

auch Gewächs und edlen Aufenthalt

Rusça:

посевов, благородных мест

Açıklama:
 
00:00

vena`metin kânû fîhâ fâkihîn.

Arapça:

وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ

Türkçe:

İçinde zevk sürdükleri nice nimetler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah!

Diyanet Vakfı:

Ve zevkü sefa sürdükleri nice nimetler!

İngilizce:

And wealth (and conveniences of life), wherein they had taken such delight!

Fransızca:

que de délices au sein desquels ils réjouissaient.

Almanca:

sowie Wohlergehen, in dem sie freudenerregt waren.

Rusça:

и блаженства, в котором они наслаждались!

Açıklama:
 
00:00

keẕâlik. veevraŝnâhâ ḳavmen âḫarîn.

Arapça:

كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ

Türkçe:

İşte böyle! Onlara başka bir toplumu mirasçı kıldık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.

Diyanet Vakfı:

İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.

İngilizce:

Thus (was their end)! And We made other people inherit (those things)!

Fransızca:

Il en fut ainsi et Nous fîmes qu'un autre peuple en hérita.

Almanca:

Solcherart! Und WIR überließen diese anderen Leuten zum Erbe.

Rusça:

Вот так! Мы позволили унаследовать это другому народу.

Açıklama:
 
00:00

femâ beket `aleyhimü-ssemâü vel'arḍu vemâ kânû münżarîn.

Arapça:

فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنظَرِينَ

Türkçe:

Gök de ağlamadı onlar için yer de. Yüzlerine bakılmadı bile!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.

Diyanet Vakfı:

Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.

İngilizce:

And neither heaven nor earth shed a tear over them: nor were they given a respite (again).

Fransızca:

Ni le ciel ni la terre ne les pleurèrent et ils n'eurent aucun délai.

Almanca:

So weinten ihnen weder Himmel, noch Erde nach. Und ihnen wurde kein Aufschub gewährt.

Rusça:

Ни небо, ни земля не оплакивали их, и им не была предоставлена отсрочка.

Açıklama:

Sayfalar

Cuz 25 beslemesine abone olun.