Cuz 25

 
00:00

inne hâẕâ mâ küntüm bihî temterûn.

Arapça:

إِنَّ هَٰذَا مَا كُنتُم بِهِ تَمْتَرُونَ

Türkçe:

"İşte budur o kuşkulanıp durduğunuz şey."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur."

Diyanet Vakfı:

İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.

İngilizce:

Truly this is what ye used to doubt!

Fransızca:

Voilà ce dont vous doutiez.

Almanca:

Gewiß, dies ist das, was ihr zu bezweifeln pflegtet.

Rusça:

Вот то, в чем вы сомневались!

Açıklama:
 
00:00

inne-lmütteḳîne fî meḳâmin emîn.

Arapça:

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ

Türkçe:

Korunup sakınanlar, güvenli bir makamdadır;

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şüphesiz ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.

Diyanet Vakfı:

Müttakiler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.

İngilizce:

As to the Righteous (they will be) in a position of Security,

Fransızca:

Les pieux seront dans une demeure sûre,

Almanca:

Gewiß, die Muttaqi sind an einem sicheren Aufenthaltsort,

Rusça:

Воистину, богобоязненные пребудут в безопасном месте,

Açıklama:
 
00:00

fî cennâtiv ve`uyûn.

Arapça:

فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

Türkçe:

Bahçelerde, pınar başlarında.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

Diyanet Vakfı:

Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

İngilizce:

Among Gardens and Springs;

Fransızca:

parmi les jardins et des sources,

Almanca:

in Dschannat und an Quellen.

Rusça:

в Райских садах и среди источников.

Açıklama:
 
00:00

yelbesûne min sündüsiv veistebraḳim müteḳâbilîn.

Arapça:

يَلْبَسُونَ مِن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَقَابِلِينَ

Türkçe:

İnce ipekten, parlak atlastan giymiş olarak, karşılıklı oturmaktadırlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.

Diyanet Vakfı:

İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.

İngilizce:

Dressed in fine silk and in rich brocade, they will face each other;

Fransızca:

Ils porteront des vêtements de satin et de brocart et seront placés face à face.

Almanca:

Sie tragen Kleidung aus Sundos und Istabraq einander gegenüber (sitzend).

Rusça:

Они будут облачены в атлас и парчу и будут восседать друг против друга.

Açıklama:
 
00:00

keẕâlik. vezevvecnâhüm biḥûrin `în.

Arapça:

كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ

Türkçe:

İşte böyle! Onları iri gözlü hurilerle de eşleştirmişizdir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.

Diyanet Vakfı:

İşte böyle. Bunun yanısıra biz onları, iri gözlü hurilerle evlendiririz.

İngilizce:

So; and We shall join them to fair women with beautiful, big, and lustrous eyes.

Fransızca:

C'est ainsi ! Et Nous leur donnerons pour épouses des houris aux grands yeux.

Almanca:

Solcherart! Und WIR vermählten sie mit Hur-'in .

Rusça:

Вот так! Мы сочетаем их с черноокими, большеглазыми девами.

Açıklama:
 
00:00

yed`ûne fîhâ bikülli fâkihetin âminîn.

Arapça:

يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ

Türkçe:

Orada, güvenli bir biçimde her türlü meyveyi isterler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.

Diyanet Vakfı:

Orada, güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.

İngilizce:

There can they call for every kind of fruit in peace and security;

Fransızca:

Ils y demanderont en toute quiétude toutes sortes de fruits.

Almanca:

Sie verlangen darin nach jeglicher Art Obst als sich sicher Fühlende.

Rusça:

Там они будут просить любые фрукты, будучи в безопасности.

Açıklama:
 
00:00

lâ yeẕûḳûne fîhe-lmevte ille-lmevtete-l'ûlâ. veveḳâhüm `aẕâbe-lceḥîm.

Arapça:

لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَىٰ ۖ وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ

Türkçe:

Orada, ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.

Diyanet Vakfı:

İlk tattıkları ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur (sürekli hayata kavuşmuşlardır).

İngilizce:

Nor will they there taste Death, except the first death; and He will preserve them from the Penalty of the Blazing Fire,-

Fransızca:

Ils n'y goûteront pas à la mort sauf leur mort première. Et [Allah] les protégera du châtiment de la Fournaise,

Almanca:

Nicht erfahren sie den Tod darin, außer dem ersten Tod. Und ER schützte sie vor der Peinigung der Hölle,

Rusça:

Там они не вкусят смерти после первой смерти. Он защитил их от мучений в Аду

Açıklama:
 
00:00

faḍlem mir rabbik. ẕâlike hüve-lfevzü-l`ażîm.

Arapça:

فَضْلًا مِّن رَّبِّكَ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

Türkçe:

Rabbinden bir lütuf olarak böyledir. İşte budur o büyük başarı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur.

Diyanet Vakfı:

(Bunlar) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). İşte büyük kurtuluş budur.

İngilizce:

As a Bounty from thy Lord! that will be the supreme achievement!

Fransızca:

c'est là une grâce de ton Seigneur. Et c'est là l'énorme succès.

Almanca:

als Gunst von deinem HERRN. Dies ist der gewaltige Erfolg.

Rusça:

по милости от твоего Господа. Это и есть великое преуспеяние.

Açıklama:
 
00:00

feinnemâ yessernâhü bilisânike le`allehüm yeteẕekkerûn.

Arapça:

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Türkçe:

Biz o Kur'an'ı senin dilinle/senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz Kur'ân'ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.

Diyanet Vakfı:

Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.

İngilizce:

Verily, We have made this (Qur'an) easy, in thy tongue, in order that they may give heed.

Fransızca:

Nous ne l'avons facilité dans ta langue, qu'afin qu'ils se rappellent !

Almanca:

Und WIR erleichterten ihn doch in deiner Sprache, damit sie sich besinnen.

Rusça:

Мы облегчили его (Коран) на твоем языке, чтобы они могли помянуть назидание.

Açıklama:
 
00:00

ferteḳib innehüm mürteḳibûn.

Arapça:

فَارْتَقِبْ إِنَّهُم مُّرْتَقِبُونَ

Türkçe:

Artık, beklemeye geç! Çünkü onlar da beklemekteler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Artık sen onların başlarına gelecekleri bekle: Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.

Diyanet Vakfı:

(Yine de inanmayanların başlarına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.

İngilizce:

So wait thou and watch; for they (too) are waiting.

Fransızca:

Attends donc. Eux aussi attendent.

Almanca:

So warte! Gewiß, sie warten ebenfalls.

Rusça:

Подожди же, ведь они тоже ждут.

Açıklama:

Sayfalar

Cuz 25 beslemesine abone olun.