Sayfa 570

 
00:00

`alâ en nübeddile ḫayram minhüm vemâ naḥnü bimesbûḳîn.

Arapça:

عَلَىٰ أَن نُّبَدِّلَ خَيْرًا مِّنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ

Türkçe:

Onları kendilerinden daha üstün olanlarla değiştirmeye... Ve biz önüne geçilebilecekler değiliz.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onları kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirebiliriz ve bizim önümüze geçilmez.

Diyanet Vakfı:

Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez.

İngilizce:

Substitute for them better (men) than they; And We are not to be defeated (in Our Plan).

Fransızca:

De les remplacer par de meilleurs qu'eux, et nul ne peut Nous en empêcher.

Almanca:

sie mit Besseren als sie eintauschen, und Uns wird nicht zuvorgekommen.

Rusça:

заменить их теми, кто лучше них, и никто не превзойдет Нас.

Açıklama:
 
00:00

feẕerhüm yeḫûḍû veyel`abû ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî yû`adûn.

Arapça:

فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ

Türkçe:

Bırak onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncaya kadar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O halde bırak onları, kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya kadar dalıp oynayadursunlar.

Diyanet Vakfı:

Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.

İngilizce:

So leave them to plunge in vain talk and play about, until they encounter that Day of theirs which they have been promised!-

Fransızca:

Laisse-les donc s'enfoncer (dans leur mécréance) et se divertir jusqu'à ce qu'ils rencontrent leur jour dont on les menaçait,

Almanca:

So laß sie sich unterhalten und Unfug treiben, bis sie ihren Tag treffen, der ihnen angedroht wird.

Rusça:

Оставь же их погружаться в словоблудие и забавляться, пока они не встретят тот день их, который им обещан.

Açıklama:
 
00:00

yevme yaḫrucûne mine-l'ecdâŝi sirâ`an keennehüm ilâ nüṣubiy yûfiḍûn.

Arapça:

يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ

Türkçe:

O gün, kabirlerden fırlayarak çıkarlar. Dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki putlara gidiyorlarmış gibi fırlayacaklar.

Diyanet Vakfı:

O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.

İngilizce:

The Day whereon they will issue from their sepulchres in sudden haste as if they were rushing to a goal-post (fixed for them),-

Fransızca:

le jour où ils sortiront des tombes, rapides comme s'ils couraient vers des pierres dressées;

Almanca:

An dem Tag, wenn sie von den Gräbern eilend herauskommen, als würden sie zu Aufgestellten (Zeichen) spurten.

Rusça:

В тот день они торопливо выйдут из могил, словно устремляясь к воздвигнутой цели (или идолам; или охотничей сети).

Açıklama:
 
00:00

ḫâşi`aten ebṣâruhüm terheḳuhüm ẕilleh. ẕâlike-lyevmü-lleẕî kânû yû`adûn.

Arapça:

خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ

Türkçe:

Gözleri yere eğik; bir zillet kuşatmıştır onları. İşte bu gündür onlara vaat edilmiş olan.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gözleri düşük, kendilerini bir alçaklık saracak da saracak. İşte onlara vaad edilen gün, o gündür.

Diyanet Vakfı:

Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!

İngilizce:

Their eyes lowered in dejection,- ignominy covering them (all over)! such is the Day the which they are promised!

Fransızca:

leurs yeux seront abaissés, l'avilissement les couvrira. C'est cela le jour dont on les menaçait !

Almanca:

Ihre Blicke sind (vor Ehrfurcht) gesenkt, und Demütigung überkommt sie. Dies ist der Tag, der ihnen immer angedroht wurde.

Rusça:

Их взоры потупятся, и унижение покроет их. Это будет тот день, который им обещан!

Açıklama:
 
00:00

innâ erselnâ nûḥan ilâ ḳavmihî en enẕir ḳavmeke min ḳabli ey ye'tiyehüm `aẕâbün elîm.

Arapça:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ أَنْ أَنذِرْ قَوْمَكَ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

Türkçe:

Biz, Nûh'u, "Toplumunu, kendilerine korkunç bir azap gelmeden önce uyar!" diye kavmine gönderdik.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gerçekten biz Nûh'u kavmine gönderdik, "kavmine acı bir azap gelmezden önce onları uyar" diye.

Diyanet Vakfı:

Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik.

İngilizce:

We sent Noah to his People (with the Command): "Do thou warn thy People before there comes to them a grievous Penalty."

Fransızca:

Nous avons envoyé Noé vers son peuple : "Avertis ton peuple, avant que leur vienne un châtiment douloureux".

Almanca:

Gewiß, WIR entsandten Nuh zu seinen Leuten: "Warne deine Leute, bevor zu ihnen eine qualvolle Peinigung kommt."

Rusça:

Мы отправили Нуха (Ноя) к его народу: "Предостереги свой народ прежде, чем их постигнут мучительные страдания".

Açıklama:
 
00:00

ḳâle yâ ḳavmi innî leküm neẕîrum mübîn.

Arapça:

قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ

Türkçe:

O dedi ki: "Ey toplumum! Hiç kuşkunuz olmasın, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Dedi ki, "ey kavmim! Gerçekten ben size açık bir uyarıcıyım".

Diyanet Vakfı:

"Ey kavmim dedi, ben sizin için açık bir uyarıcıyım"

İngilizce:

He said: "O my People! I am to you a Warner, clear and open:

Fransızca:

Il [leur] dit : "ô mon peuple, je suis vraiment pour vous, un avertisseur clair,

Almanca:

Er sagte: "Meine Leute! Gewiß, ich bin für euch ein deutlicher Warner.

Rusça:

Он сказал: "О мой народ! Воистину, я для вас - предостерегающий и разъясняющий увещеватель.

Açıklama:
 
00:00

eni-`büdü-llâhe vetteḳûhü veeṭî`ûn.

Arapça:

أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ

Türkçe:

"O halde, Allah'a ibadet edin! O'ndan korkun! Ve bana itaat edin ki,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şöyle ki, "Allah'a kulluk edin, ondan korkun ve bana itaat edin."

Diyanet Vakfı:

"Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."

İngilizce:

That ye should worship Allah, fear Him and obey me:

Fransızca:

Adorez Allah, craignez-Le et obéissez-moi,

Almanca:

Dient ALLAH und handelt Taqwa gemäß Ihm gegenüber und gehorcht mir!

Rusça:

Поклоняйтесь Аллаху, бойтесь Его и повинуйтесь мне!

Açıklama:
 
00:00

yagfir leküm min ẕünûbiküm veyüeḫḫirküm ilâ ecelim müsemmâ. inne ecele-llâhi iẕâ câe lâ yü'eḫḫar. lev küntüm ta`lemûn.

Arapça:

يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاءَ لَا يُؤَخَّرُ ۖ لَوْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

Türkçe:

Allah, günahlarınızı affetsin ve sizi belirli bir süreye kadar ertelesin. Çünkü Allah'ın eceli geldiğinde ertelenmez. Bir bilebilseydiniz!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Kuşkusuz Allah'ın takdir ettiği süre gelince ertelenmez. Eğer bilseydiniz.. (inanırdınız).

Diyanet Vakfı:

"Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vadeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın)" Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vade gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz!"

İngilizce:

So He may forgive you your sins and give you respite for a stated Term: for when the Term given by Allah is accomplished, it cannot be put forward: if ye only knew.

Fransızca:

pour qu'Il vous pardonne vos péchés et qu'Il vous donne un délai jusqu'à un terme fixé. Mais quand vient le terme fixé par Allah, il ne saurait être différé si vous saviez ! "

Almanca:

ER vergibt euch von euren Verfehlungen und gewährt euch Aufschub bis zu einer festgesetzten Frist. Gewiß, wenn ALLAHs Frist anbricht, wird nicht mehr vorgeschoben, würdet ihr doch nur wissen."

Rusça:

Он простит вам ваши грехи и предоставит вам отсрочку до назначенного срока. Воистину, когда срок Аллаха наступает, он уже не откладывается. Если бы вы только знали!"

Açıklama:
 
00:00

ḳâle rabbi innî de`avtü ḳavmî leylev venehârâ.

Arapça:

قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلًا وَنَهَارًا

Türkçe:

Nûh şöyle yakardı: "Ey Rabbim! Ben toplumuma gece ve gündüz çağrıda bulundum."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Nûh dedi ki: "Ey Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim."

Diyanet Vakfı:

(Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim;

İngilizce:

He said: "O my Lord! I have called to my People night and day:

Fransızca:

Il dit : "Seigneur ! J'ai appelé mon peuple, nuit et jour.

Almanca:

Er sagte: "Mein HERR! Gewiß, ich machte Da'wa unter meinen Leuten nachts und tagsüber.

Rusça:

Он сказал: "Господи! Я призывал мой народ ночью и днем,

Açıklama:
 
00:00

felem yezidhüm dü`âî illâ firârâ.

Arapça:

فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَائِي إِلَّا فِرَارًا

Türkçe:

"Fakat çağrım, onların kaçışlarını artırmaktan başka bir işe yaramadı."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı.

Diyanet Vakfı:

Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı.

İngilizce:

But my call only increases (their) flight (from the Right).

Fransızca:

Mais mon appel n'a fait qu'accroître leur fuite.

Almanca:

Doch meine Da'wa stärkte sie nur noch im Entweichen.

Rusça:

но мои проповеди лишь ускорили их бегство.

Açıklama:

Sayfalar

Sayfa 570 beslemesine abone olun.