
veinnî küllemâ de`avtühüm litagfira lehüm ce`alû eṣâbi`ahüm fî âẕânihim vestagşev ŝiyâbehüm veeṣarru vestekberü-stikbârâ.
Arapça:
وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا
Türkçe:
"Ben onları, sen kendilerini affedesin diye çağırdıkça, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiseleriyle sarılıp sarmalandılar, inat ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben onları senin bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler.
Diyanet Vakfı:
Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
İngilizce:
And every time I have called to them, that Thou mightest forgive them, they have (only) thrust their fingers into their ears, covered themselves up with their garments, grown obstinate, and given themselves up to arrogance.
Fransızca:
Et chaque fois que je les ai appelés pour que Tu leur pardonnes, ils ont mis leurs doigts dans leurs oreilles, se sont enveloppés de leurs vêtements, se sont entêtés et se sont montrés extrêmement orgueilleux.
Almanca:
Und immer wieder, wenn ich ihnen Da'wa machte, damit DU ihnen vergibst, steckten sie ihre Finger in ihre Ohren, umhüllten sich mit ihrer Kleidung, beharrten auf (der Verfehlung) und erhoben sich in ziemlicher Arroganz.
Rusça:
Каждый раз, когда я призывал их, чтобы Ты простил их, они затыкали пальцами уши и укрывались одеждами. Они упорствовали и надменно превозносились.
Açıklama:

ŝümme innî de`avtühüm cihârâ.
Arapça:
ثُمَّ إِنِّي دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا
Türkçe:
"Sonra onları daha açık bir biçimde çağırdım."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra ben onları açık açık çağırdım.
Diyanet Vakfı:
Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum.
İngilizce:
So I have called to them aloud;
Fransızca:
Ensuite, je les ai appelés ouvertement.
Almanca:
Dann machte ich doch ihnen Da'wa öffentlich,
Rusça:
Затем я призывал их открыто.
Açıklama:

ŝümme innî a`lentü lehüm veesrartü lehüm isrârâ.
Arapça:
ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا
Türkçe:
"Daha sonra bir başka duyuru yönelttim. Ve onları gizli gizli de çağırdım."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra hem ilan ederek söyledim onlara, hem gizli gizli.
Diyanet Vakfı:
Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum.
İngilizce:
Further I have spoken to them in public and secretly in private,
Fransızca:
Puis, je leur ai fait des proclamations publiques, et des confidences en secret.
Almanca:
dann legte ich es ihnen offen und teilte es ihnen aber 3 auch heimlich mit.
Rusça:
Затем я обращался к ним всенародно и говорил с ними наедине.
Açıklama:

feḳultü-stagfirû rabbeküm innehû kâne gaffârâ.
Arapça:
فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا
Türkçe:
Ve şöyle dedim: "Rabbinizden af dileyin! O, bağışlamayı çok sevendir."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gelin, dedim, Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Çünkü o çok bağışlayıcıdır.
Diyanet Vakfı:
Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır.
İngilizce:
Saying, 'Ask forgiveness from your Lord; for He is Oft-Forgiving;
Fransızca:
J'ai donc dit : "Implorez le pardon de votre Seigneur, car Il est grand Pardonneur,
Almanca:
Dann sagte ich: "Bittet euren HERRN um Vergebung! Gewiß, ER ist immer allvergebend,
Rusça:
Я говорил: "Просите у вашего Господа прощения, ведь Он - Всепрощающий.
Açıklama:
Sayfalar
