Al-Baqara--البقرة

vedde keŝîrum min ehli-lkitâbi lev yeruddûneküm mim ba`di îmâniküm küffârâ. ḥasedem min `indi enfüsihim mim ba`di mâ tebeyyene lehümü-lḥaḳḳ. fa`fû vaṣfeḥû ḥattâ ye'tiye-llâhü biemrih. inne-llâhe `alâ külli şey'in ḳadîr.

Türkçe:
Ehlikitap'tan birçoğu, benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonra kâfirler haline bir döndürebilseler diye yürekten istedi. Hem de gerçek kendilerine ayan-beyan olduktan sonra... Allah, buyruğunu getirinceye değin affedin, hoşgörün. Allah, her şeye gücü yetendir.
İngilizce:
Quite a number of the People of the Book wish they could Turn you (people) back to infidelity after ye have believed, from selfish envy, after the Truth hath become Manifest unto them: But forgive and overlook, Till Allah accomplish His purpose; for Allah Hath power over all things.
Fransızca:
Nombre de gens du Livre aimeraient par jalousie de leur part, pouvoir vous rendre mécréants après que vous ayez cru. Et après que la vérité s'est manifestée à eux ? Pardonnez et oubliez jusqu'à ce qu'Allah fasse venir Son commandement. Allah est très certainement Omnipotent !
Almanca:
Viele von den Schriftbesitzern wünschten sich, sie könnten euch nach eurem Iman-Bekenntnis wieder zu Kafir umwandeln aus Neid in ihren Seelen, nachdem ihnen die Wahrheit sichtbar wurde. So erlaßt und seht nach, bis ALLAH Seine Anweisung kommen läßt. Gewiß, ALLAH ist über alles allmächtig.
Rusça:
После того, как прояснилась им истина, многие из людей Писания из зависти своей хотели бы отвратить вас от веры, когда вы уже приняли ее. Простите их и будьте великодушны, пока Аллах не явится со Своим повелением. Воистину, Аллах способен на всякую вещь.
Arapça:
وَدَّ كَثِيرٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّن بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ ۖ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ehli kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle davranın tâ Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.
Diyanet Vakfı:
Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

veeḳîmu-ṣṣalâte veâtü-zzekâh. vemâ tüḳaddimû lienfüsiküm min ḫayrin tecidûhü `inde-llâh. inne-llâhe bimâ ta`melûne beṣîr.

Türkçe:
Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin. Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz her hayrı, Allah katında bulacaksınız. Hiç kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.
İngilizce:
And be steadfast in prayer and regular in charity: And whatever good ye send forth for your souls before you, ye shall find it with Allah: for Allah sees Well all that ye do.
Fransızca:
Et accomplissez la Salat et acquittez la Zakat. Et tout ce que vous avancez de bien pour vous-mêmes, vous le retrouverez auprès d'Allah, car Allah voit parfaitement ce que vous faites.
Almanca:
Und verrichtet ordnungsgemäß das rituelle Gebet und entrichtet die Zakat. Und was ihr für euch an Gutem vorlegt, werdet ihr bei ALLAH vorfinden. Gewiß, ALLAH ist dessen, was ihr tut, allsehend.
Rusça:
Совершайте намаз и выплачивайте закят. Все то доброе, что вы предварите для себя, вы найдете у Аллаха. Воистину, Аллах видит то, что вы совершаете.
Arapça:
وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ۚ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.
Diyanet Vakfı:
Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.

veḳâlû ley yedḫule-lcennete illâ men kâne hûden ev neṣârâ. tilke emâniyyühüm. ḳul hâtû bürhâneküm in küntüm ṣâdiḳîn.

Türkçe:
"Yahudi yahut Hıristiyan olandan başkası cennete asla giremeyecek." dediler. Bu, onların hurafeleri/anlamını bilmeden okuyuşları/kuruntularıdır. De ki onlara: "Eğer doğru sözlü iseniz hadi getirin susturucu kanıtınızı!"
İngilizce:
And they say: "None shall enter Paradise unless he be a Jew or a Christian." Those are their (vain) desires. Say: "Produce your proof if ye are truthful."
Fransızca:
Et ils ont dit : "Nul n'entrera au Paradis que Juifs ou Chrétiens". Voilà leurs chimères. - Dis : "Donnez votre preuve, si vous êtes véridiques".
Almanca:
Und schon sagten sie: "Die Dschanna wird keiner betreten außer demjenigen, der Jude oder Nazarener war." - diese sind ihre Wunschvorstellungen - Sag: "Bringt euren Beweis, solltet ihr wahrhaftig sein."
Rusça:
Они сказали: "Не войдет в Рай никто, кроме иудеев или христиан". Таковы их мечты. Скажи: "Приведите ваше доказательство, если вы говорите правду".
Arapça:
وَقَالُوا لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلَّا مَن كَانَ هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ ۗ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir de "yahudi ve hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; "Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin delilinizi."
Diyanet Vakfı:
(Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de.

belâ men esleme vechehû lillâhi vehüve muḥsinün felehû ecruhû `inde rabbih. velâ ḫavfün `aleyhim velâ hüm yaḥzenûn.

Türkçe:
İş onların sandığı gibi değil! Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah'a teslim ederse, Rabbi katında ödülü vardır onun. Korku yoktur böyleleri için; tasalanmayacaklardır onlar...
İngilizce:
Nay,-whoever submits His whole self to Allah and is a doer of good,- He will get his reward with his Lord; on such shall be no fear, nor shall they grieve.
Fransızca:
Non, mais quiconque soumet à Allah son être tout en faisant le bien, aura sa rétribution auprès de son Seigneur. Pour eux, nulle crainte, et ils ne seront point attristés .
Almanca:
Doch, mit Sicherheit! Wer sich ALLAH ergibt, während er Muhsin ist, dieser hat seine Belohnung bei seinem HERRN, und um sie gibt es weder Angst, noch werden sie traurig sein.
Rusça:
О нет! Кто покорит свой лик Аллаху, совершая добро, тот получит награду от своего Господа. Они не познают страха и не будут опечалены.
Arapça:
بَلَىٰ مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller.
Diyanet Vakfı:
Bilakis, kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döndürürse (Allah'a hakkıyla kulluk ederse) onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler.

veḳâleti-lyehûdü leyseti-nneṣârâ `alâ şey'. veḳâleti-nneṣârâ leyseti-lyehûdü `alâ şey'iv vehüm yetlûne-lkitâb. keẕâlike ḳâle-lleẕîne lâ ya`lemûne miŝle ḳavlihim. fellâhü yaḥkümü beynehüm yevme-lḳiyâmeti fîmâ kânû fîhi yaḫtelifûn.

Türkçe:
Yahudiler: "Hıristiyanlar hiçbir şey üzerinde değil." dediler. Hıristiyanlar da: "Yahudiler hiçbir şey üzerinde değil." dediler. Ve bunlar Kitap'ı da okuyup dururlar. İlimden nasibi olmayanlar da aynen onların sözleri gibi söz etti. Tartışmaya girdikleri şey hakkında, aralarında hükmü, kıyamet günü Allah verecektir.
İngilizce:
The Jews say: "The Christians have naught (to stand) upon; and the Christians say: "The Jews have naught (To stand) upon." Yet they (Profess to) study the (same) Book. Like unto their word is what those say who know not; but Allah will judge between them in their quarrel on the Day of Judgment.
Fransızca:
Et les Juifs disent : "Les Chrétiens ne tiennent sur rien"; et les Chrétiens disent : "Les Juifs ne tiennent sur rien", alors qu'ils lisent le Livre ! De même ceux qui ne savent rien tiennent un langage semblable au leur. Eh bien, Allah jugera sur ce quoi ils s'opposent, au Jour de la Résurrection.
Almanca:
Und die Juden sagten: "Die Nazarener verfügen über nichts Nennenswertes.", und die Nazarener sagten: "Die Juden verfügen über nichts Nennenswertes.", obwohl beide die Schrift vortragen. Solcherart sprachen diejenigen, die nicht wissen, Gleiches wie ihre Worte. So wird ALLAH am Tag der Auferstehung zwischen ihnen richten, worüber sie uneins zu sein pflegten.
Rusça:
Иудеи сказали: "Христиане не следуют прямым путем". А христиане сказали: "Иудеи не следуют прямым путем". Все они читают Писание, но слова невежественных людей похожи на их слова. В День воскресения Аллах рассудит их в том, в чем они расходились во мнениях.
Arapça:
وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارَىٰ عَلَىٰ شَيْءٍ وَقَالَتِ النَّصَارَىٰ لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلَىٰ شَيْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ ۚ فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birşey üzerinde değiller", Hristiyanlar da "Yahudiler bir şey üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar. Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onların dedikleri gibi dediler. İşte bundan dolayı Allah, ihtilafa düştükleri bu gibi şeylerde, kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
Diyanet Vakfı:
Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. Kitabı bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilafa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.

vemen ażlemü mimmem mene`a mesâcide-llâhi ey yüẕkera fîhe-smühû vese`â fî ḫarâbihâ. ülâike mâ kâne lehüm ey yedḫulûhâ illâ ḫâifîn. lehüm fi-ddünyâ ḫizyüv velehüm fi-l'âḫirati `aẕâbün `ażîm.

Türkçe:
Allah'ın mescitlerini, içlerinde O'nun adı anılıyor diye engelleyen ve onların yıkımı için uğraşan kişiden daha zalim kim olabilir!... Böylelerinin, o mescitlere girmeleri ancak korka korka olacaktır. Böyleleri için dünyada bir rezillik vardır. Âhirette ise bunlara çok büyük bir azap öngörülmüştür.
İngilizce:
And who is more unjust than he who forbids that in places for the worship of Allah, Allah's name should be celebrated?-whose zeal is (in fact) to ruin them? It was not fitting that such should themselves enter them except in fear. For them there is nothing but disgrace in this world, and in the world to come, an exceeding torment.
Fransızca:
Qui est plus injuste que celui qui empêche que dans les mosquées d'Allah, on mentionne Son Nom, et qui s'efforce à les détruire ? De tels gens ne devraient y entrer qu'apeurés. Pour eux, ignominie ici-bas, et dans l'au-delà un énorme châtiment.
Almanca:
Und wer ist unrecht-begehender als diejenigen, die in ALLAHs Moschee verbieten, daß Seines Namens darin gedacht wird, und sich um ihre Zerstörung bemühen?! Diesen gebührt es nicht, sie zu betreten, außer angsterfüllt. Für sie gibt es im Diesseits Erniedrigung, und im Jenseits ist für sie überharte Peinigung bestimmt.
Rusça:
Кто может быть несправедливее того, кто запрещает в мечетях Аллаха поминать имя Его и стремится разрушить их? Им следовало бы входить туда только с чувством страха. Позор им в мирской жизни и великие мучения в Последней жизни.
Arapça:
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَىٰ فِي خَرَابِهَا ۚ أُولَٰئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ ۚ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zâlim kim olabilir! İşte bunlar, oralara korka korka girmekten başka birşey yapmazlar. Bunlara dünyada perişanlık, ahirette de büyük bir azap vardır.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır.

velillâhi-lmeşriḳu velmagribü feeynemâ tüvellû feŝemme vechü-llâh. inne-llâhe vâsi`un `alîm.

Türkçe:
Doğu da batı da yalnız Allah'ındır. O halde nereye dönerseniz orada Allah'ın yüzü vardır. Allah Vâsi'dir, varlığı sürekli genişletip büyütür; Alîm'dir, her şeyi en iyi biçimde bilir.
İngilizce:
To Allah belong the east and the West: Whithersoever ye turn, there is the presence of Allah. For Allah is all-Pervading, all-Knowing.
Fransızca:
A Allah seul appartiennent l'Est et l'Ouest. Où que vous vous tourniez, la Face (direction) d'Allah est donc là, car Allah a la grâce immense; Il est Omniscient.
Almanca:
Und ALLAH gehört der Westen und der Osten. Allerorts, von wo ihr euch hinwendet, ist die von ALLAH gebotene Richtung. Gewiß, ALLAH ist allumfassend, allwissend.
Rusça:
Аллаху принадлежат восток и запад. Куда бы вы ни повернулись, там будет Лик Аллаха. Воистину, Аллах - Объемлющий, Знающий.
Arapça:
وَلِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ ۚ فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(ın rahmeti) geniştir, O, her şeyi bilendir.
Diyanet Vakfı:
Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.

veḳâlü-tteḫaẕe-llâhü veleden sübḥâneh. bel lehû mâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. küllül lehû ḳânitûn.

Türkçe:
"Allah çocuk edindi." dediler. Hâşâ! Böyle bir şeyden arınmıştır O! Tam aksine, göklerdekiler de yerdekiler de O'na aittir. Bunların tümü O'nun önünde boyun bükmektedir.
İngilizce:
They say: "Allah hath begotten a son" :Glory be to Him.-Nay, to Him belongs all that is in the heavens and on earth: everything renders worship to Him.
Fransızca:
Et ils ont dit : "Allah s'est donné un fils" ! Gloire à Lui ! Non ! mais c'est à Lui qu'appartient ce qui est dans les cieux et la terre et c'est à Lui que tous obéissent.
Almanca:
Und schon sagten sie: "ALLAH nahm sich Kinder". Gepriesen-erhaben ist ER! Nein, sondern Ihm gehört, was in Himmeln und was auf Erden ist. Alle sind Ihm unterwürfig.
Rusça:
Они сказали: "Аллах взял Себе сына". Пречист Он! Напротив, Ему принадлежит то, что на небесах и на земле. Ему одному все покоряются.
Arapça:
وَقَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۖ بَل لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O zalimler, "Allah kendisine çocuk edindi." dediler. Hâşâ, O sübhândır. Doğrusu, göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.
Diyanet Vakfı:
"Allah çocuk edindi" dediler. Haşa! O, bundan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir.

bedî`u-ssemâvâti vel'arḍ. veiẕâ ḳaḍâ emran feinnemâ yeḳûlü lehû kün feyekûn.

Türkçe:
Gökleri ve yeri, güzelliklerle donatarak yaratan Bedî' O'dur. Bir şeyin olmasına karar verdi mi ona sadece "Ol!" der. Artık o, oluverir.
İngilizce:
To Him is due the primal origin of the heavens and the earth: When He decreeth a matter, He saith to it: "Be," and it is.
Fransızca:
Il est le Créateur des cieux et de la terre à partir du néant ! Lorsqu'Il décide une chose, Il dit seulement : "Sois", et elle est aussitôt.
Almanca:
ER ist Der Erschaffer der Himmel und der Erde. Und wenn ER eine Angelegenheit bestimmte, so sagt ER ihr nur: "Sei!", sogleich ist sie.
Rusça:
Он - Творец небес и земли. Когда Он принимает решение, то стоит Ему сказать: "Будь!" - как это сбывается.
Arapça:
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o da hemen oluverir.
Diyanet Vakfı:
(O), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir.

veḳâle-lleẕîne lâ ya`lemûne levlâ yükellimüne-llâhü ev te'tînâ âyeh. keẕâlike ḳâle-lleẕîne min ḳablihim miŝle ḳavlihim. teşâbehet ḳulûbühüm. ḳad beyyenne-l'âyâti liḳavmiy yûḳinûn.

Türkçe:
Bilgiden yoksun olanlar dedi ki: "Allah bizimle konuşsaydı yahut bize bir mucize gelseydi ya! ..." Onlardan öncekiler de aynen onların dediği gibi demişti. Kalpleri birbirine benzemiştir. Biz ayetleri, gerçeği apaçık bilmek isteyenler için iyiden iyiye açıklamışızdır.
İngilizce:
Say those without knowledge: "Why speaketh not Allah unto us? or why cometh not unto us a Sign?" So said the people before them words of similar import. Their hearts are alike. We have indeed made clear the Signs unto any people who hold firmly to Faith (in their hearts).
Fransızca:
Et ceux qui ne savent pas on dit : "Pourquoi Allah ne nous parle-t-Il pas [directement], ou pourquoi un signe ne nous vient-il pas" ? De même, ceux d'avant eux disaient une parole semblable. Leurs coeurs se ressemblent. Nous avons clairement exposé les signes pour des gens qui ont la foi ferme.
Almanca:
Und diejenigen, die nicht wissen, sagten: "Würde ALLAH zu uns doch nur sprechen oder käme zu uns doch nur eine Aya!" Solcherart sprachen diejenigen vor ihnen Gleiches wie ihre Worte, ihre Herzen sind sich ähnlich. Bereits erläuterten WIR die Ayat für Leute, die Gewißheit haben.
Rusça:
Те, которые лишены знания, говорят: "Почему Аллах не говорит с нами? Почему знамение не приходит к нам?" Такие же слова говорили их предшественники. Их сердца похожи. Мы уже разъяснили знамения людям убежденным!
Arapça:
وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللَّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ ۘ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ ۗ قَدْ بَيَّنَّا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik.
Diyanet Vakfı:
Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir ayet (mucize) gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı onların dediklerini demişlerdi. Kalpleri (akılları) nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere ayetleri apaçık gösterdik.

Sayfalar

Al-Baqara--البقرة beslemesine abone olun.