5301 |
565 |
68 |
30 |
29 |
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ |
feaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetelâvemûn. |
Birbirlerini yermeye başladılar. |
Then they approached one another, blaming each other. |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5302 |
565 |
68 |
31 |
29 |
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ |
ḳâlû yâ veylenâ innâ künnâ ṭâgîn. |
Sonra şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize; doğrusu azgınlık edenlerdendik." |
They said, "O woe to us; indeed we were transgressors. |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5303 |
565 |
68 |
32 |
29 |
عَسَىٰ رَبُّنَا أَن يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِّنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ |
`asâ rabbünâ ey yübdilenâ ḫayram minhâ innâ ilâ rabbinâ râgibûn. |
Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir; doğrusu artık, Rabbimizden dilemekteyiz. |
Perhaps our Lord will substitute for us [one] better than it. Indeed, we are toward our Lord desirous." |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5304 |
565 |
68 |
33 |
29 |
كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
keẕâlike-l`aẕâb. vele`aẕâbü-l'âḫirati ekber. lev kânû ya`lemûn. |
İşte azap böyledir; ama ahiret azabı daha büyüktür; keşke bilseler! |
Such is the punishment [of this world]. And the punishment of the Hereafter is greater, if they only knew. |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5305 |
565 |
68 |
34 |
29 |
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ |
inne lilmütteḳîne `inde rabbihim cennâti-nne`îm. |
Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, Rableri katında nimet cennetleri vardır. |
Indeed, for the righteous with their Lord are the Gardens of Pleasure. |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5306 |
565 |
68 |
35 |
29 |
أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ |
efenec`alü-lmüslimîne kelmücrimîn. |
Kendilerini Allah'a vermiş olanları hiç suçlular gibi tutar mıyız? |
Then will We treat the Muslims like the criminals? |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5307 |
565 |
68 |
36 |
29 |
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ |
mâ leküm. keyfe taḥkümûn. |
Ne oluyorsunuz? Ne biçim hükmediyorsunuz? |
What is [the matter] with you? How do you judge? |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5308 |
565 |
68 |
37 |
29 |
أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ |
em leküm kitâbün fîhi tedrusûn. |
Yoksa okuduğunuz bir kitabınız mı var? |
Or do you have a scripture in which you learn |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5309 |
565 |
68 |
38 |
29 |
إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ |
inne leküm fîhi lemâ teḫayyerûn. |
Seçtikleriniz herhalde orada olacaktır. |
That indeed for you is whatever you choose? |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5310 |
565 |
68 |
39 |
29 |
أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ |
em leküm eymânün `aleynâ bâligatün ilâ yevmi-lḳiyâmeti inne leküm lemâ taḥkümûn. |
Yoksa aleyhimizde, kıyamet gününe kadar süregidecek ahidleriniz mi var ki, kendinize hükmettikleriniz sizin olacaktır? |
Or do you have oaths [binding] upon Us, extending until the Day of Resurrection, that indeed for you is whatever you judge? |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5311 |
565 |
68 |
40 |
29 |
سَلْهُمْ أَيُّهُم بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ |
selhüm eyyühüm biẕâlike za`îm. |
Sor onlara: "Bunu kim üzerine alır?" |
Ask them which of them, for that [claim], is responsible. |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5312 |
565 |
68 |
41 |
29 |
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِن كَانُوا صَادِقِينَ |
em lehüm şürakâ'. felye'tû bişürakâihim in kânû ṣâdiḳîn. |
Yoksa onların ortakları mı vardır? Doğru sözlü iseler ortaklarını getirsinler. |
Or do they have partners? Then let them bring their partners, if they should be truthful. |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |
5313 |
565 |
68 |
42 |
29 |
يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ |
yevme yükşefü `an sâḳiv veyüd`avne ile-ssücûdi felâ yesteṭî`ûn. |
O gün işin dehşetinden baldırlar açılır; gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet bürür; secdeye çağırılırlar ama buna güçleri yetmez. Oysa, kendileri sapasağlam oldukları zaman secdeye çağırılmışlardı. |
The Day the shin will be uncovered and they are invited to prostration but the disbelievers will not be able, |
Sayfa 565, Cuz 29, القلم, Al-Qalam—القلم |