5242 |
562 |
67 |
1 |
29 |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
tebârake-lleẕî biyedihi-lmülk. vehüve `alâ külli şey'in ḳadîr. |
Hükümranlık elinde olan Allah yücedir ve O herşeye Kadir'dir. |
Blessed is He in whose hand is dominion, and He is over all things competent - |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |
5243 |
562 |
67 |
2 |
29 |
الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ |
elleẕî ḫaleḳa-lmevte velḥayâte liyeblüveküm eyyüküm aḥsenü `amelâ. vehüve-l`azîzü-lgafûr. |
Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi (hayatı) yaratan O'dur. O, güçlüdür, bağışlayandır. |
[He] who created death and life to test you [as to] which of you is best in deed - and He is the Exalted in Might, the Forgiving - |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |
5244 |
562 |
67 |
3 |
29 |
الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا ۖ مَّا تَرَىٰ فِي خَلْقِ الرَّحْمَٰنِ مِن تَفَاوُتٍ ۖ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَىٰ مِن فُطُورٍ |
elleẕî ḫaleḳa seb`a semâvâtin ṭibâḳâ. mâ terâ fî ḫalḳi-rraḥmâni min tefâvüt. ferci`i-lbeṣara hel terâ min füṭûr. |
Gökleri yedi kat üzerine yaratan O'dur. Rahman'ın bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü bir çevir bak, bir çatlak görebilir misin? |
[And] who created seven heavens in layers. You do not see in the creation of the Most Merciful any inconsistency. So return [your] vision [to the sky]; do you see any breaks? |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |
5245 |
562 |
67 |
4 |
29 |
ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِئًا وَهُوَ حَسِيرٌ |
ŝümme-rci`i-lbeṣara kerrateyni yenḳalib ileyke-lbeṣaru ḫâsiev vehüve ḥasîr. |
Bir aksaklık bulmak için gözünü tekrar tekrar çevir bak; ama göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun düşer. |
Then return [your] vision twice again. [Your] vision will return to you humbled while it is fatigued. |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |
5246 |
562 |
67 |
5 |
29 |
وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِّلشَّيَاطِينِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ |
veleḳad zeyyenne-ssemâe-ddünyâ bimeṣâbîḥa vece`alnâhâ rucûmel lişşeyâṭîni vea`tednâ lehüm `aẕâbe-sse`îr. |
And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık. |
And We have certainly beautified the nearest heaven with stars and have made [from] them what is thrown at the devils and have prepared for them the punishment of the Blaze. |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |
5247 |
562 |
67 |
6 |
29 |
وَلِلَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ |
velilleẕîne keferû birabbihim `aẕâbü cehennem. vebi'se-lmeṣîr. |
Rablerini inkar eden kimseler için cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür! |
And for those who disbelieved in their Lord is the punishment of Hell, and wretched is the destination. |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |
5248 |
562 |
67 |
7 |
29 |
إِذَا أُلْقُوا فِيهَا سَمِعُوا لَهَا شَهِيقًا وَهِيَ تَفُورُ |
iẕâ ülḳû fîhâ semi`û lehâ şehîḳav vehiye tefûr. |
Oraya atıldıkları zaman, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. |
When they are thrown into it, they hear from it a [dreadful] inhaling while it boils up. |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |
5249 |
562 |
67 |
8 |
29 |
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ ۖ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ |
tekâdü temeyyezü mine-lgayż. küllemâ ülḳiye fîhâ fevcün seelehüm ḫazenetühâ elem ye'tiküm neẕîr. |
Nerede ise öfkesinden paralanacak! İçine her bir topluluğun atılmasında, bekçileri onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar. |
It almost bursts with rage. Every time a company is thrown into it, its keepers ask them, "Did there not come to you a warner?" |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |
5250 |
562 |
67 |
9 |
29 |
قَالُوا بَلَىٰ قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ |
ḳâlû belâ ḳad câenâ neẕîrun fekeẕẕebnâ veḳulnâ mâ nezzele-llâhü min şey'. in entüm illâ fî ḍalâlin kebîr. |
Onlar: "Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik" derler. |
They will say," Yes, a warner had come to us, but we denied and said, 'Allah has not sent down anything. You are not but in great error.'" |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |
5251 |
562 |
67 |
10 |
29 |
وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ |
veḳâlû lev künnâ nesme`u ev na`ḳilü mâ künnâ fî aṣḥâbi-sse`îr. |
Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde olmazdık derler. |
And they will say, "If only we had been listening or reasoning, we would not be among the companions of the Blaze." |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |
5252 |
562 |
67 |
11 |
29 |
فَاعْتَرَفُوا بِذَنبِهِمْ فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ |
fa`terafû biẕembihim. fesuḥḳal liaṣḥâbi-sse`îr. |
Böylece, günahlarını itiraf ederler. Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar! |
And they will admit their sin, so [it is] alienation for the companions of the Blaze. |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |
5253 |
562 |
67 |
12 |
29 |
إِنَّ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ |
inne-lleẕîne yaḫşevne rabbehüm bilgaybi lehüm magfiratüv veecrun kebîr. |
Doğrusu, görünmediği halde Rablerinden korkanlara, onlara, bağışlanma ve büyük ecir vardır. |
Indeed, those who fear their Lord unseen will have forgiveness and great reward. |
Sayfa 562, Cuz 29, الملك, Al-Mulk—الملك |