2528 |
326 |
21 |
45 |
17 |
قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ ۚ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنذَرُونَ |
ḳul innemâ ünẕiruküm bilvaḥy. velâ yesme`u-ṣṣummü-ddü`âe iẕâ mâ yünẕerûn. |
De ki: "Ben ancak sizi vahy ile uyarıyorum" Uyarıldıkları zaman, sağırlar çağrıyı duymazlar. |
Say, "I only warn you by revelation." But the deaf do not hear the call when they are warned. |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2529 |
326 |
21 |
46 |
17 |
وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ |
veleim messethüm nefḥatüm min `aẕâbi rabbike leyeḳûlünne yâ veylenâ innâ künnâ żâlimîn. |
Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa: "Vah bize! Doğrusu biz haksızdık" derler. |
And if [as much as] a whiff of the punishment of your Lord should touch them, they would surely say, "O woe to us! Indeed, we have been wrongdoers." |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2530 |
326 |
21 |
47 |
17 |
وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا ۖ وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا ۗ وَكَفَىٰ بِنَا حَاسِبِينَ |
veneḍa`u-lmevâzîne-lḳiṣṭa liyevmi-lḳiyâmeti felâ tużlemü nefsün şey'â. vein kâne miŝḳâle ḥabbetim min ḫardelin eteynâ bihâ. vekefâ binâ ḥâsibîn. |
Kıyamet günü doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak Biz yeteriz. |
And We place the scales of justice for the Day of Resurrection, so no soul will be treated unjustly at all. And if there is [even] the weight of a mustard seed, We will bring it forth. And sufficient are We as accountant. |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2531 |
326 |
21 |
48 |
17 |
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاءً وَذِكْرًا لِّلْمُتَّقِينَ |
veleḳad âteynâ mûsâ vehârûne-lfürḳâne veḍiyâev veẕikral lilmütteḳîn. |
And olsun ki, Musa ve Harun'a eğriyi doğrudan ayıran Kitap'ı sakınanlar için ışık ve öğüt olarak verdik. |
And We had already given Moses and Aaron the criterion and a light and a reminder for the righteous |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2532 |
326 |
21 |
49 |
17 |
الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَهُم مِّنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ |
elleẕîne yaḫşevne rabbehüm bilgaybi vehüm mine-ssâ`ati müşfiḳûn. |
Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar; kıyamet saatinden de titrerler. |
Who fear their Lord unseen, while they are of the Hour apprehensive. |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2533 |
326 |
21 |
50 |
17 |
وَهَٰذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ ۚ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ |
vehâẕâ ẕikrum mübârakün enzelnâh. efeentüm lehû münkirûn. |
İşte bu, indirdiğimiz kutsal bir Kitap'dır. Siz mi onu inkar ediyorsunuz? |
And this [Qur'an] is a blessed message which We have sent down. Then are you with it unacquainted? |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2534 |
326 |
21 |
51 |
17 |
۞ وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ |
veleḳad âteynâ ibrâhîme ruşdehû min ḳablü vekünnâ bihî `âlimîn. |
And olsun ki, daha önce İbrahim'e de akla uygun olanı göstermiştik. Biz onu biliyorduk. |
And We had certainly given Abraham his sound judgement before, and We were of him well-Knowing |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2535 |
326 |
21 |
52 |
17 |
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَٰذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ |
iẕ ḳâle liebîhi veḳavmihî mâ hâẕihi-ttemâŝîlü-lletî entüm lehâ `âkifûn. |
İbrahim, babasına ve milletine: "Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?" demişti. |
When he said to his father and his people, "What are these statues to which you are devoted?" |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2536 |
326 |
21 |
53 |
17 |
قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءَنَا لَهَا عَابِدِينَ |
ḳâlû vecednâ âbâenâ lehâ `âbidîn. |
Babalarımızı onlara tapar bulduk demişlerdi. |
They said, "We found our fathers worshippers of them." |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2537 |
326 |
21 |
54 |
17 |
قَالَ لَقَدْ كُنتُمْ أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ |
ḳâle leḳad küntüm entüm veâbâüküm fî ḍalâlim mübîn. |
İbrahim: "And olsun ki sizler de babalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" deyince: |
He said, "You were certainly, you and your fathers, in manifest error." |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2538 |
326 |
21 |
55 |
17 |
قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ |
ḳâlû eci'tenâ bilḥaḳḳi em ente mine-llâ`ibîn. |
Sen bize gerçeği mi getirdin yoksa şaka mı ediyorsun? dediler. |
They said, "Have you come to us with truth, or are you of those who jest?" |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2539 |
326 |
21 |
56 |
17 |
قَالَ بَل رَّبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَىٰ ذَٰلِكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ |
ḳâle ber rabbüküm rabbü-ssemâvâti vel'arḍi-lleẕî feṭarahünn. veenâ `alâ ẕâliküm mine-şşâhidîn. |
O şöyle dedi: "Hayır; Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim." |
He said, "[No], rather, your Lord is the Lord of the heavens and the earth who created them, and I, to that, am of those who testify. |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |
2540 |
326 |
21 |
57 |
17 |
وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُم بَعْدَ أَن تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ |
vetellâhi leekîdenne aṣnâmeküm ba`de en tüvellû müdbirîn. |
Allah'a yemin ederim ki, siz ayrıldıktan sonra, putlarınıza bir tuzak kuracağım! |
And [I swear] by Allah, I will surely plan against your idols after you have turned and gone away." |
Sayfa 326, Cuz 17, الأنبياء, Al-Anbiya—الأنبياء |