
veiẕâ raâke-lleẕîne keferû iy yetteḫiẕûneke illâ hüzüvâ. ehâẕe-lleẕî yeẕküru âliheteküm. vehüm biẕikri-rraḥmâni hüm kâfirûn.
Türkçe:
O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman'ın zikrini/Kur'an'ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.
İngilizce:
When the Unbelievers see thee, they treat thee not except with ridicule. "Is this," (they say), "the one who talks of your gods?" and they blaspheme at the mention of (Allah) Most Gracious!
Fransızca:
Quand les mécréants te voient, ils ne te prennent qu'en dérision (disant) : "Quoi ! Est-ce là celui qui médit de vos divinités ? " Et ils nient [tout] rappel du Tout Miséricordieux.
Almanca:
Und wenn dich diejenigen, die Kufr betrieben haben, sehen, machen sie dich zu nichts anderem als zum Spott: "Ist dieser derjenige, der eure Gottheiten kritisiert?"Während sie selbst doch dem Gedenken an Den Allgnade Erweisenden gegenüber Kufr betreiben.
Rusça:
Когда неверующие видят тебя, они лишь насмехаются над тобой и говорят: "Не тот ли это, кто плохо отзывается о ваших богах?" Но сами они не веруют в поминание Милостивого.
Arapça:
وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ هُمْ كَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O inkârcılar seni gördükleri zaman, seni alaya alıyorlar ve "İlâhlarınızı diline dolayan bu mudur?" diyorlar. Halbuki onlar Rahmân'ın kitabını inkâr ediyorlar.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Kafirler seni gördükleri zaman: "Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu?" diyerek seni hep alaya alırlar. Halbuki onlar, çok esirgeyici Allah'ın Kitabını inkar edenlerin ta kendileridir.

ḫuliḳa-l'insânü min `acel. seürîküm âyâtî felâ testa`cilûn.
Türkçe:
İnsan, aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin!
İngilizce:
Man is a creature of haste: soon (enough) will I show you My Signs; then ye will not ask Me to hasten them!
Fransızca:
L'homme a été créé prompt dans sa nature. Je vous montrerai Mes signes [la réalisation de Mes menaces]. Ne me hâtez donc pas.
Almanca:
Der Mensch ist aus Eile erschaffen. ICH werde euch Meine Ayat zeigen, so fordert keine Eile von Mir.
Rusça:
Человек сотворен нетерпеливым. Я покажу вам Свои знамения, и посему не торопите Меня.
Arapça:
خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ ۚ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size yakında (azaba dair) alametlerimi göstereceğim. Şimdi siz acele etmeyin.
Diyanet Vakfı:
İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim; benden acele istemeyin.

veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.
Türkçe:
Diyorlar ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz bu vaat ne zaman?"
İngilizce:
They say: "When will this promise come to pass, if ye are telling the truth?"
Fransızca:
Et ils disent : "A quand cette promesse si vous êtes véridiques ? "
Almanca:
Und sie sagen: "Wann wird dieses Versprechen 2 erfüllt, solltet ihr wahrhaftig sein?"
Rusça:
Они говорят: "Когда же исполнится это обещание, если вы говорите правду?"
Arapça:
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğru sözlü iseniz (bildirin) bu vaad ne zamandır? derler.
Diyanet Vakfı:
"Eğer, diyorlar, doğru iseniz, ne zaman (gerçekleşecek) bu tehdit?"

lev ya`lemü-lleẕîne keferû ḥîne lâ yeküffûne `av vucûhihimü-nnâra velâ `an żuhûrihim velâ hüm yünṣarûn.
Türkçe:
O inkâr edenler, ne yüzlerinden ne sırtlarından azabı uzak tutamayacakları ve hiçbir yardım da göremeyecekleri zamanı bir bilselerdi!
İngilizce:
If only the Unbelievers knew (the time) when they will not be able to ward off the fire from their faces, nor yet from their backs, and (when) no help can reach them!
Fransızca:
Si [seulement] les mécréants connaissaient le moment où ils ne pourront empêcher le feu de leurs visages ni de leur dos, et où ils ne seront point secourus...
Almanca:
Würden diejenigen, die Kufr betrieben haben, es doch nur wissen! (Es geschieht), wenn sie das Feuer weder von ihren vorderen Seiten noch von ihren hinteren Seiten zurückhalten können, noch ihnen beigestanden wird.
Rusça:
Если бы только неверующие знали о том времени, когда они не смогут отвратить Огонь от своих лиц и своих спин, когда им никто не поможет!
Arapça:
لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu kâfirler ateşi yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve yardım da göremeyecekleri zamanı, bir bilseler!
Diyanet Vakfı:
İnkar edenler, yüzlerinden ve sırtlarından (saran) ateşi savamayacakları, kendilerine yardım dahi edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi!

bel te'tîhim bagteten fetebhetühüm felâ yesteṭî`ûne raddehâ velâ hüm yünżarûn.
Türkçe:
Doğrusu şu ki, o onlara ansızın gelecek de onları şaşkınlıktan donduracak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ne de yüzlerine bakılacak.
İngilizce:
Nay, it may come to them all of a sudden and confound them: no power will they have then to avert it, nor will they (then) get respite.
Fransızca:
Mais non, cela leur viendra subitement et ils seront alors stupéfaits; ils ne pourront pas le repousser et on ne leur donnera pas de répit.
Almanca:
Nein, sondern sie (die Stunde) bricht über sie plötzlich herein, dann macht sie sie sprachlos verwundert, dann werden sie diese weder aufhalten können, noch wird ihnen eine Frist gewährt.
Rusça:
Он (Ад или День воскресения) настигнет их внезапно и ошеломит их. Они не смогут избавиться от него, и им не будет предоставлена отсрочка.
Arapça:
بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.
Diyanet Vakfı:
Bilakis kendilerine o (kıyamet) öyle ani gelir ki, onları şaşırtır. Artık, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir.

veleḳadi-stühzie birusülim min ḳablike feḥâḳa billeẕîne seḫirû minhüm mâ kânû bihî yestehziûn.
Türkçe:
Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alay konusu yaptıkları şey kuşatıverdi.
İngilizce:
Mocked were (many) messenger before thee; But their scoffers were hemmed in by the thing that they mocked.
Fransızca:
On s'est moqué de messagers venus avant toi. Et ceux qui se sont moqués d'eux, se virent frapper de toutes parts par l'objet même de leurs moqueries.
Almanca:
Und gewiß, bereits wurden vor dir Gesandte verspottet, dann umgab diejenigen, die sich über sie lustig machten, das, was sie zu verspotten pflegten.
Rusça:
До тебя посланники тоже подвергались осмеянию, но тех, которые смеялись над ними, окружило (или поразило) то, над чем они насмехались.
Arapça:
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yemin olsun ki, senden önce birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey (azap) kuşatıverdi.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; ama onları alaya alanları, o alay konusu ettikleri şey kuşatıverdi.

ḳul mey yekleüküm billeyli vennehâri mine-rraḥmân. bel hüm `an ẕikri rabbihim mü`riḍûn.
Türkçe:
De ki: "Sizi gece ve gündüz Rahman'dan kim koruyabilir?" Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin zikrinden/Kur'an'ından yüz çeviriyorlar.
İngilizce:
Say: "Who can keep you safe by night and by day from (the Wrath of) (Allah) Most Gracious?" Yet they turn away from the mention of their Lord.
Fransızca:
Dis : "Qui vous protège la nuit et le jour, contre le [châtiment] du Tout Miséricordieux ? " Pourtant ils se détournent du rappel de leur Seigneur.
Almanca:
Sag: "Wer kann euch in der Nacht und am Tage vor Dem Allgnade Erweisenden schützen?" Nein, sondern sie sind gegenüber dem Gedenken an ihren HERRN abwendend.
Rusça:
Скажи: "Кто способен защитить вас от Милостивого днем или ночью?" Но они отворачиваются от поминания своего Господа.
Arapça:
قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَٰنِ ۗ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân'dan kim koruyabilir?" Ama onlar Rablerinin kitabından yüz çevirmektedirler.
Diyanet Vakfı:
De ki: Allah'a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Buna rağmen onlar Rablerini anmaktan yüz çevirirler.

em lehüm âlihetün temne`uhüm min dûninâ. lâ yesteṭî`ûne naṣra enfüsihim velâ hüm minnâ yuṣḥabûn.
Türkçe:
Yoksa onların; kendilerini bize karşı siperleyecek tanrıları mı var? Ne kendilerine yardıma güç yetirebilirler ne de bizden bir dostluğa muhatap olurlar.
İngilizce:
Or have they gods that can guard them from Us? They have no power to aid themselves, nor can they be defended from Us.
Fransızca:
Ont-ils donc des divinités en dehors de Nous, qui peuvent les protéger ? Mais celles-ci ne peuvent ni se secourir elles-mêmes, ni se faire assister contre Nous.
Almanca:
Oder haben sie etwa Gottheiten, die sie vor Uns verteidigen?! Sie können doch weder sich selbst beistehen, noch werden sie von Uns begleitet.
Rusça:
Или же у них есть боги, которые могут защитить их от Нас? Они не способны помочь самим себе, и никто не защитит их от Нас.
Arapça:
أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُم مِّن دُونِنَا ۚ لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنفُسِهِمْ وَلَا هُم مِّنَّا يُصْحَبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler, katımızdan da dostluk görmezler.
Diyanet Vakfı:
Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilahları mı var? (O ilah dedikleri şeyler) kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler. Onlar bizden de alaka ve destek görmezler.

bel metta`nâ hâülâi veâbâehüm ḥattâ ṭâle `aleyhimü-l`umür. efelâ yeravne ennâ ne'ti-l'arḍa nenḳuṣuhâ min aṭrâfihâ. efehümü-lgâlibûn.
Türkçe:
Gerçek şu ki, biz onları ve atalarını, ömür kendilerine uzun gelecek kadar nimetlendirdik. Hâlâ görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı?
İngilizce:
Nay, We gave the good things of this life to these men and their fathers until the period grew long for them; See they not that We gradually reduce the land (in their control) from its outlying borders? Is it then they who will win?
Fransızca:
Au contraire Nous avons accordé une jouissance [temporaire] à ceux-là comme à leurs ancêtres jusqu'à un âge avancé. Ne voient-ils pas que Nous venons à la terre que Nous réduisons de tous côtés ? Seront-ils alors les vainqueurs ?
Almanca:
Nein, sondern WIR gewährten Verbrauchsgüter diesen und ihren Vorfahren, bis ihnen das Leben lang erschien. Nehmen sie etwa nicht wahr, daß WIR gewiß Uns der Erde zuwenden und sie von ihren Enden einengen?! Werden sie etwa die Sieger sein?!
Rusça:
Мы позволили им и их отцам пользоваться благами, так что их жизнь затянулась. Неужели они не видят, что Мы уменьшаем землю по краям (отдаем ее во владение верующим)? Неужели это они одержат верх?
Arapça:
بَلْ مَتَّعْنَا هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ ۗ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا ۚ أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu biz o kâfirleri ve atalarını yaşattık, hatta o ömür onlara uzun geldi. Fakat şimdi memleketlerini her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O halde üstün gelen onlar mıdır?
Diyanet Vakfı:
Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kafirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?
