2447 |
319 |
20 |
99 |
16 |
كَذَٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ ۚ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِن لَّدُنَّا ذِكْرًا |
keẕâlike neḳuṣṣu `aleyke min embâi mâ ḳad sebeḳ. veḳad âteynâke mil ledünnâ ẕikrâ. |
Geçmiş olayları sana böyle anlatırız. Katımızdan sana da bir Kitap verdik; kim ondan yüz çevirirse bilsin ki kıyamet günü bir günah yükü yüklenecektir. |
Thus, [O Muhammad], We relate to you from the news of what has preceded. And We have certainly given you from Us the Qur'an. |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2448 |
319 |
20 |
100 |
16 |
مَّنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا |
men a`raḍa `anhü feinnehû yaḥmilü yevme-lḳiyâmeti vizrâ. |
Geçmiş olayları sana böyle anlatırız. Katımızdan sana da bir Kitap verdik; kim ondan yüz çevirirse bilsin ki kıyamet günü bir günah yükü yüklenecektir. |
Whoever turns away from it - then indeed, he will bear on the Day of Resurrection a burden, |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2449 |
319 |
20 |
101 |
16 |
خَالِدِينَ فِيهِ ۖ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا |
ḫâlidîne fîh. vesâe lehüm yevme-lḳiyâmeti ḥimlâ. |
Devamlı bu günahın azabında kalacaklar. Kıyamet günü onlar için ne kötüdür bu yük! |
[Abiding] eternally therein, and evil it is for them on the Day of Resurrection as a load - |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2450 |
319 |
20 |
102 |
16 |
يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ ۚ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا |
yevme yünfeḫu fi-ṣṣûri venaḥşüru-lmücrimîne yevmeiẕin zürḳâ. |
Sura üflendiği gün, işte o gün, suçluları gözleri korkudan göğermiş olarak toplarız. |
The Day the Horn will be blown. And We will gather the criminals, that Day, blue-eyed. |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2451 |
319 |
20 |
103 |
16 |
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا |
yeteḫâfetûne beynehüm il lebiŝtüm illâ `aşrâ. |
Siz dünyada sadece on gün eğleştiniz diye, aralarında saklı saklı konuşurlar. |
They will murmur among themselves, "You remained not but ten [days in the world]." |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2452 |
319 |
20 |
104 |
16 |
نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا |
naḥnü a`lemü bimâ yeḳûlûne iẕ yeḳûlü emŝelühüm ṭarîḳaten il lebiŝtüm illâ yevmâ. |
Aralarında konuştuklarını Biz daha iyi biliriz. En akıllıları: "Sadece bir gün eğleştiniz" der. |
We are most knowing of what they say when the best of them in manner will say, "You remained not but one day." |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2453 |
319 |
20 |
105 |
16 |
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا |
veyes'elûneke `ani-lcibâli feḳul yensifühâ rabbî nesfâ. |
Sana dağları sorarlar; de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiçbir tarafa sapmadan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman'ın heybetinden kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin." |
And they ask you about the mountains, so say, "My Lord will blow them away with a blast. |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2454 |
319 |
20 |
106 |
16 |
فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا |
feyeẕeruhâ ḳâ`an ṣafṣafâ. |
Sana dağları sorarlar; de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiçbir tarafa sapmadan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman'ın heybetinden kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin." |
And He will leave the earth a level plain; |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2455 |
319 |
20 |
107 |
16 |
لَّا تَرَىٰ فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا |
lâ terâ fîhâ `ivecev velâ emtâ. |
Sana dağları sorarlar; de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiçbir tarafa sapmadan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman'ın heybetinden kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin." |
You will not see therein a depression or an elevation." |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2456 |
319 |
20 |
108 |
16 |
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ ۖ وَخَشَعَتِ الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَٰنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا |
yevmeiẕiy yettebi`ûne-ddâ`iye lâ `ivece leh. veḫaşe`ati-l'aṣvâtü lirraḥmâni felâ tesme`u illâ hemsâ. |
Sana dağları sorarlar; de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiçbir tarafa sapmadan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman'ın heybetinden kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin." |
That Day, everyone will follow [the call of] the Caller [with] no deviation therefrom, and [all] voices will be stilled before the Most Merciful, so you will not hear except a whisper [of footsteps]. |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2457 |
319 |
20 |
109 |
16 |
يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا |
yevmeiẕil lâ tenfe`u-şşefâ`atü illâ men eẕine lehü-rraḥmânü veraḍiye lehû ḳavlâ. |
O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. |
That Day, no intercession will benefit except [that of] one to whom the Most Merciful has given permission and has accepted his word. |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2458 |
319 |
20 |
110 |
16 |
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا |
ya`lemü mâ beyne eydîhim vemâ ḫalfehüm velâ yüḥîṭûne bihî `ilmâ. |
Allah onların geçmişlerini de, geleceklerini de bilir. Onların hiçbirinin ilmi ise O'nu kuşatamaz. |
Allah knows what is [presently] before them and what will be after them, but they do not encompass it in knowledge. |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2459 |
319 |
20 |
111 |
16 |
۞ وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ ۖ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا |
ve`aneti-lvucûhü lilḥayyi-lḳayyûm. veḳad ḫâbe men ḥamele żulmâ. |
İnsanlar, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran Allah'a boyun eğmiştir. Yükü zulüm olan kimse ise hüsrana uğramıştır. |
And [all] faces will be humbled before the Ever-Living, the Sustainer of existence. And he will have failed who carries injustice. |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |
2460 |
319 |
20 |
112 |
16 |
وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا |
vemey ya`mel mine-ṣṣâliḥâti vehüve mü'minün felâ yeḫâfü żulmev velâ haḍmâ. |
İnanmış olarak, yararlı işler işleyen kimse, haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden korkmaz. |
But he who does of righteous deeds while he is a believer - he will neither fear injustice nor deprivation. |
Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه |