Sayfa Sayfa Kur'an Gösterimi

Sayfa Sayfa Kur'an-ı Kerim Gösterimi - SyNo: 318
ANoazalan sırada SyNo SrNo SrANo Cuz Arapça Çeviriyazı Diyanet İşleri Sahih International Etiketler
2441 318 20 93 16 أَلَّا تَتَّبِعَنِ ۖ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي ellâ tettebi`an. efe`aṣayte emrî. Musa gelince: "Harun! Onların sapıttığını görünce seni benim yolumdan gitmekten alıkoyan nedir? Benim emrime karşı mı geldin?" dedi. From following me? Then have you disobeyed my order?" Sayfa 318, Cuz 16, طه, Taha—طه
2442 318 20 94 16 قَالَ يَا ابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي ۖ إِنِّي خَشِيتُ أَن تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي ḳâle yebneümme lâ te'ḫuẕ biliḥyetî velâ bira'sî. innî ḫaşîtü en teḳûle ferraḳte beyne benî isrâîle velem terḳub ḳavlî. Harun: "Ey Annemoğlu! Saçımdan sakalımdan tutma; doğrusu İsrailoğulları arasına ayrılık koydun, sözüme bakmadın demenden korktum" dedi. [Aaron] said, "O son of my mother, do not seize [me] by my beard or by my head. Indeed, I feared that you would say, 'You caused division among the Children of Israel, and you did not observe [or await] my word.' " Sayfa 318, Cuz 16, طه, Taha—طه
2443 318 20 95 16 قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ ḳâle femâ ḫaṭbüke yâ sâmiriyy. Musa: "Ey Samiri! Ya senin yaptığın nedir?" dedi. [Moses] said, "And what is your case, O Samiri?" Sayfa 318, Cuz 16, طه, Taha—طه
2444 318 20 96 16 قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَٰلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي ḳâle beṣurtü bimâ lem yebṣurû bihî feḳabaḍtü ḳabḍatem min eŝeri-rrasûli fenebeẕtühâ vekeẕâlike sevvelet lî nefsî. Samiri: "Onların görmedikleri bir şey gördüm ve o sana gelen elçinin bastığı yerden bir avuç avuçladım. Bunu ziynet eşyasının eritildiği potaya attım. Nefsim böyle yaptırdı" dedi. He said, "I saw what they did not see, so I took a handful [of dust] from the track of the messenger and threw it, and thus did my soul entice me." Sayfa 318, Cuz 16, طه, Taha—طه
2445 318 20 97 16 قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لَا مِسَاسَ ۖ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّن تُخْلَفَهُ ۖ وَانظُرْ إِلَىٰ إِلَٰهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا ۖ لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا ḳâle feẕheb feinne leke fi-lḥayâti en teḳûle lâ misâs. veinne leke mev`idel len tuḫlefeh. venżur ilâ ilâhike-lleẕî żalte `aleyhi `âkifâ. lenüḥarriḳannehû ŝümme lenensifennehû fi-lyemmi nesfâ. Musa: "Defol! Doğrusu artık hayatta, "Bana dokunmayın!" demenden başka yapacağın yoktur. Senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Durup üzerinde titrediğin tanrına bak, onu yakacağız, sonra denize dökeceğiz" dedi. [Moses] said, "Then go. And indeed, it is [decreed] for you in [this] life to say, 'No contact.' And indeed, you have an appointment [in the Hereafter] you will not fail to keep. And look at your 'god' to which you remained devoted. We will surely burn it and blow it into the sea with a blast. Sayfa 318, Cuz 16, طه, Taha—طه
2446 318 20 98 16 إِنَّمَا إِلَٰهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا innemâ ilâhükümü-llâhü-lleẕî lâ ilâhe illâ hû. vesi`a külle şey'in `ilmâ. Sizin Tanrınız, ancak, O'ndan başka tanrı olmayan Allah'tır. İlmi her şeyi içine almıştır. Your god is only Allah, except for whom there is no deity. He has encompassed all things in knowledge." Sayfa 318, Cuz 16, طه, Taha—طه
Sayfa Sayfa Kur'an-ı Kerim Gösterimi - SyNo: 319
ANoazalan sırada SyNo SrNo SrANo Cuz Arapça Çeviriyazı Diyanet İşleri Sahih International Etiketler
2447 319 20 99 16 كَذَٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ ۚ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِن لَّدُنَّا ذِكْرًا keẕâlike neḳuṣṣu `aleyke min embâi mâ ḳad sebeḳ. veḳad âteynâke mil ledünnâ ẕikrâ. Geçmiş olayları sana böyle anlatırız. Katımızdan sana da bir Kitap verdik; kim ondan yüz çevirirse bilsin ki kıyamet günü bir günah yükü yüklenecektir. Thus, [O Muhammad], We relate to you from the news of what has preceded. And We have certainly given you from Us the Qur'an. Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2448 319 20 100 16 مَّنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا men a`raḍa `anhü feinnehû yaḥmilü yevme-lḳiyâmeti vizrâ. Geçmiş olayları sana böyle anlatırız. Katımızdan sana da bir Kitap verdik; kim ondan yüz çevirirse bilsin ki kıyamet günü bir günah yükü yüklenecektir. Whoever turns away from it - then indeed, he will bear on the Day of Resurrection a burden, Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2449 319 20 101 16 خَالِدِينَ فِيهِ ۖ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا ḫâlidîne fîh. vesâe lehüm yevme-lḳiyâmeti ḥimlâ. Devamlı bu günahın azabında kalacaklar. Kıyamet günü onlar için ne kötüdür bu yük! [Abiding] eternally therein, and evil it is for them on the Day of Resurrection as a load - Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2450 319 20 102 16 يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ ۚ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا yevme yünfeḫu fi-ṣṣûri venaḥşüru-lmücrimîne yevmeiẕin zürḳâ. Sura üflendiği gün, işte o gün, suçluları gözleri korkudan göğermiş olarak toplarız. The Day the Horn will be blown. And We will gather the criminals, that Day, blue-eyed. Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2451 319 20 103 16 يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا yeteḫâfetûne beynehüm il lebiŝtüm illâ `aşrâ. Siz dünyada sadece on gün eğleştiniz diye, aralarında saklı saklı konuşurlar. They will murmur among themselves, "You remained not but ten [days in the world]." Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2452 319 20 104 16 نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا naḥnü a`lemü bimâ yeḳûlûne iẕ yeḳûlü emŝelühüm ṭarîḳaten il lebiŝtüm illâ yevmâ. Aralarında konuştuklarını Biz daha iyi biliriz. En akıllıları: "Sadece bir gün eğleştiniz" der. We are most knowing of what they say when the best of them in manner will say, "You remained not but one day." Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2453 319 20 105 16 وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا veyes'elûneke `ani-lcibâli feḳul yensifühâ rabbî nesfâ. Sana dağları sorarlar; de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiçbir tarafa sapmadan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman'ın heybetinden kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin." And they ask you about the mountains, so say, "My Lord will blow them away with a blast. Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2454 319 20 106 16 فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا feyeẕeruhâ ḳâ`an ṣafṣafâ. Sana dağları sorarlar; de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiçbir tarafa sapmadan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman'ın heybetinden kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin." And He will leave the earth a level plain; Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2455 319 20 107 16 لَّا تَرَىٰ فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا lâ terâ fîhâ `ivecev velâ emtâ. Sana dağları sorarlar; de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiçbir tarafa sapmadan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman'ın heybetinden kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin." You will not see therein a depression or an elevation." Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2456 319 20 108 16 يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ ۖ وَخَشَعَتِ الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَٰنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا yevmeiẕiy yettebi`ûne-ddâ`iye lâ `ivece leh. veḫaşe`ati-l'aṣvâtü lirraḥmâni felâ tesme`u illâ hemsâ. Sana dağları sorarlar; de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiçbir tarafa sapmadan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman'ın heybetinden kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin." That Day, everyone will follow [the call of] the Caller [with] no deviation therefrom, and [all] voices will be stilled before the Most Merciful, so you will not hear except a whisper [of footsteps]. Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2457 319 20 109 16 يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا yevmeiẕil lâ tenfe`u-şşefâ`atü illâ men eẕine lehü-rraḥmânü veraḍiye lehû ḳavlâ. O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. That Day, no intercession will benefit except [that of] one to whom the Most Merciful has given permission and has accepted his word. Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2458 319 20 110 16 يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا ya`lemü mâ beyne eydîhim vemâ ḫalfehüm velâ yüḥîṭûne bihî `ilmâ. Allah onların geçmişlerini de, geleceklerini de bilir. Onların hiçbirinin ilmi ise O'nu kuşatamaz. Allah knows what is [presently] before them and what will be after them, but they do not encompass it in knowledge. Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2459 319 20 111 16 ۞ وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ ۖ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا ve`aneti-lvucûhü lilḥayyi-lḳayyûm. veḳad ḫâbe men ḥamele żulmâ. İnsanlar, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran Allah'a boyun eğmiştir. Yükü zulüm olan kimse ise hüsrana uğramıştır. And [all] faces will be humbled before the Ever-Living, the Sustainer of existence. And he will have failed who carries injustice. Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه
2460 319 20 112 16 وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا vemey ya`mel mine-ṣṣâliḥâti vehüve mü'minün felâ yeḫâfü żulmev velâ haḍmâ. İnanmış olarak, yararlı işler işleyen kimse, haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden korkmaz. But he who does of righteous deeds while he is a believer - he will neither fear injustice nor deprivation. Sayfa 319, Cuz 16, طه, Taha—طه

Sayfalar

CSV