Rubu 210

in hüve illâ vaḥyüy yûḥâ.

Türkçe:
İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o.
İngilizce:
It is no less than inspiration sent down to him:
Fransızca:
ce n'est rien d'autre qu'une révélation inspirée.
Almanca:
Es ist nur ein Wahy, das als Wahy zuteil wird.
Rusça:
Это - всего лишь откровение, которое внушается.
Arapça:
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir.
Diyanet Vakfı:
O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.

`allemehû şedîdü-lḳuvâ.

Türkçe:
Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona.
İngilizce:
He was taught by one Mighty in Power,
Fransızca:
que lui a enseigné [L'Ange Gabriel] à la force prodigieuse,
Almanca:
Ihn lehrte einer von enormen Kräften,
Rusça:
Научил его обладающий могучей силой
Arapça:
عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti
Diyanet Vakfı:
Çünkü onu güçlü kuvvetli biri (Cebrail) öğretti.

ẕû mirrah. festevâ.

Türkçe:
Akıl, güzellik ve güç sahibidir. Doğrulup dikildi.
İngilizce:
Endued with Wisdom: for he appeared (in stately form);
Fransızca:
doué de sagacité; c'est alors qu'il se montra sous sa forme réelle [angélique],
Almanca:
von Intelligenz, dann stand er gerade,
Rusça:
и прекрасным сложением (или благоразумием). Он вознесся (или выпрямился)
Arapça:
ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ki o) akıl ve görüşünde kuvvetli (bir melek)dir. Hemen (gerçek meleklik şekliyle) doğruldu.
Diyanet Vakfı:
Ve üstün yaratılışlı(melek), doğruldu:

vehüve bil'üfüḳi-l'a`lâ.

Türkçe:
En yüksek ufuktadır o.
İngilizce:
While he was in the highest part of the horizon:
Fransızca:
alors qu'ils se trouvait à l'horizon supérieur.
Almanca:
während er am höchsten Horizont war,
Rusça:
на наивысшем горизонте.
Arapça:
وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, en yüksek ufukta idi.
Diyanet Vakfı:
Kendisi en yüksek ufukta iken.

ŝümme denâ fetedellâ.

Türkçe:
Sonra iyice yaklaştı ve sarktı,
İngilizce:
Then he approached and came closer,
Fransızca:
Puis il se rapprocha et descendit encore plus bas,
Almanca:
dann näherte er sich, dann stieg er hinab,
Rusça:
Потом он приблизился и спустился.
Arapça:
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra (Cebrail ona) yaklaştı ve (aşağıya doğru) sarktı.
Diyanet Vakfı:
Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, (yere doğru)sarktı.

fekâne ḳâbe ḳavseyni ev ednâ.

Türkçe:
İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı.
İngilizce:
And was at a distance of but two bow-lengths or (even) nearer;
Fransızca:
et fut à deux portées d'arc, ou plus près encore.
Almanca:
so war er (so nahe) wie der Abstand beider Bogenenden oder noch näher,
Rusça:
Он находился от него (Джибриль от Мухаммада или Мухаммад от Аллаха) на расстоянии двух луков или даже ближе.
Arapça:
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut daha az kaldı.
Diyanet Vakfı:
O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.

feevḥâ ilâ `abdihî mâ evḥâ.

Türkçe:
Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini.
İngilizce:
So did (Allah) convey the inspiration to His Servant- (conveyed) what He (meant) to convey.
Fransızca:
Il révéla à Son serviteur ce qu'Il révéla.
Almanca:
dann ließ er Seinem Diener als Wahy das zuteil werden, was er als Wahy zuteil werden ließ.
Rusça:
Он внушил Его рабу откровение,
Arapça:
فَأَوْحَىٰ إِلَىٰ عَبْدِهِ مَا أَوْحَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Allah), kuluna verdiği vahyi verdi.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi.

mâ keẕebe-lfüâdü mâ raâ.

Türkçe:
Kalp yalanlamadı gördüğünü.
İngilizce:
The (Prophet's) (mind and) heart in no way falsified that which he saw.
Fransızca:
Le cœur n'a pas menti en ce qu'il a vu.
Almanca:
Der Verstand erlog nicht, was er sah.
Rusça:
и сердце не солгало о том, что он увидел.
Arapça:
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı.
Diyanet Vakfı:
(Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.

efetümârûnehû `alâ mâ yerâ.

Türkçe:
Onun gördüğü şey hakkında kuşkuya düşüp onunla çekişiyor musunuz?
İngilizce:
Will ye then dispute with him concerning what he saw?
Fransızca:
Lui contestez-vous donc ce qu'il voit ?
Almanca:
Zweifelt ihr etwa an ihm das an, was er sieht?!
Rusça:
Неужели вы будете спорить с ним о том, что он увидел?
Arapça:
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَىٰ مَا يَرَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız.
Diyanet Vakfı:
Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?

veleḳad raâhü nezleten uḫrâ.

Türkçe:
Yemin olsun ki onu bir başka inişte de görmüştü.
İngilizce:
For indeed he saw him at a second descent,
Fransızca:
Il l'a pourtant vu, lors d'une autre descente,
Almanca:
Und gewiß, bereits sah er ihn gewiß schon einmal
Rusça:
Он уже видел его другое нисхождение
Arapça:
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun onu bir kez daha görmüştü.
Diyanet Vakfı:
Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,

Sayfalar

Rubu 210 beslemesine abone olun.