Rubu 210

em lehüm ilâhün gayru-llâh. sübḥâne-llâhi `ammâ yüşrikûn.

Türkçe:
Yoksa Allah'tan başka bir ilahları mı var? Uzaktır Allah, onların ortak koştuklarından.
İngilizce:
Or have they a god other than Allah? Exalted is Allah far above the things they associate with Him!
Fransızca:
Ou ont-ils une autre divinité à part Allah ? Qu'Allah soit glorifié et purifié de tout ce qu'ils associent !
Almanca:
Oder gibt es für sie etwa eine Gottheit außer ALLAH?! Subhanallah über das, was sie an Schirk betreiben.
Rusça:
Или же у них есть другой бог наряду с Аллахом? Аллах пречист и далек от тех, кого они приобщают в сотоварищи!
Arapça:
أَمْ لَهُمْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.
Diyanet Vakfı:
Veya onların Allah'tan başka bir tanrısı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

veiy yerav kisfem mine-ssemâi sâḳiṭay yeḳûlû seḥâbüm merkûm.

Türkçe:
Gökten bir parçanın düştüğünü görseler şöyle derler: "Üstüste yığılmış bulutlar!"
İngilizce:
Were they to see a piece of the sky falling (on them), they would (only) say: "Clouds gathered in heaps!"
Fransızca:
Et s'ils voient tomber des fragments du ciel, ils disent : "Ce sont des nuages superposés".
Almanca:
Und wenn sie Bruchstücke vom Himmel fallend sehen, sagen sie: "Dies sind übereinandergeschichtete Wolken."
Rusça:
Даже если они увидят куски неба падающими, они скажут: "Это скопились облака!"
Arapça:
وَإِن يَرَوْا كِسْفًا مِّنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَّرْكُومٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, "Üst üste yığılmış bulutlardır." derler.
Diyanet Vakfı:
Gökten düşen bir kütle görseler "Üst üste yığılmış bulutlardır" derler.

feẕerhüm ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî fîhi yuṣ`aḳûn.

Türkçe:
Bayılıp yere serilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları!
İngilizce:
So leave them alone until they encounter that Day of theirs, wherein they shall (perforce) swoon (with terror),-
Fransızca:
Laisse-les donc, jusqu'à ce qu'ils rencontrent leur jour où ils seront foudroyés,
Almanca:
Dann laß sie, bis sie ihrem Tag begegnen, an dem sie erschlagen werden.
Rusça:
Оставь же их, пока они не встретят тот день их, когда их постигнет погибель.
Arapça:
فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak.
Diyanet Vakfı:
Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları kendi hallerine bırak.

yevme lâ yugnî `anhüm keydühüm şey'ev velâ hüm yünṣarûn.

Türkçe:
O gün, tuzakları kendilerine bir yarar sağlamayacak; onlara yardım da edilmeyecek!
İngilizce:
The Day when their plotting will avail them nothing and no help shall be given them.
Fransızca:
le jour où leur ruse ne leur servira à rien, où ils ne seront pas secourus.
Almanca:
An dem Tag, wenn ihnen weder ihre List nutzt, noch ihnen beigestanden wird.
Rusça:
В тот день их козни не принесут им никакой пользы, и никто не поможет им.
Arapça:
يَوْمَ لَا يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün hiçbir tedbirlerinin kendilerine zerre kadar faydası olmayacak ve hiçbir şekilde yardım da görmeyeceklerdir.
Diyanet Vakfı:
O gün planları kendilerine hiçbir fayda vermez ve yardım da görmezler.

veinne lilleẕîne żalemû `aẕâben dûne ẕâlike velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn.

Türkçe:
Zulmedenler için bundan başka bir azap da vardır. Fakat onların çokları bilmiyorlar.
İngilizce:
And verily, for those who do wrong, there is another punishment besides this: But most of them understand not.
Fransızca:
Les injustes auront un châtiment préalable. Mais la plupart d'entre eux ne savent pas.
Almanca:
Und gewiß, für diejenigen, die Unrecht begingen, gibt es eine Peinigung nach diesem. Doch die Meisten wissen es nicht.
Rusça:
Воистину, беззаконникам уготованы мучения и перед этим, но большинство их не знает этого.
Arapça:
وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَٰلِكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz o zulmedenlere ondan başka da azab vardır. Fakat çokları bilmezler.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz zulmedenlere, ondan başka da azap vardır. Fakat çokları bilmezler.

vaṣbir liḥukmi rabbike feinneke bia`yüninâ vesebbiḥ biḥamdi rabbike ḥîne teḳûm.

Türkçe:
Rabbinin hükmüne sabret! Kuşkusuz, sen bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığında, Rabbinin hamdiyle tespih et!
İngilizce:
Now await in patience the command of thy Lord: for verily thou art in Our eyes: and celebrate the praises of thy Lord the while thou standest forth,
Fransızca:
et supporte patiemment la décision de ton Seigneur. Car en vérité, tu es sous Nos yeux. Et célèbre la gloire de ton Seigneur quand tu te lèves;
Almanca:
Und übe Geduld, der Anweisung deines HERRN gegenüber! Denn du bist sicherlich unter Unserer Aufsicht. Und lobpreise mit dem Lob deines HERRN, wenn du aufstehst,
Rusça:
Потерпи же до решения твоего Господа, ведь ты - у Нас на Глазах. Прославляй хвалой своего Господа, когда поднимаешься ото сна.
Arapça:
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman Rabbini hamd ile tesbih et.
Diyanet Vakfı:
Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et.

vemine-lleyli fesebbiḥhü veidbâra-nnücûm.

Türkçe:
Gecenin bir bölümünde ve yıldızların ardından da O'nu tespih et!
İngilizce:
And for part of the night also praise thou Him,- and at the retreat of the stars!
Fransızca:
Glorifie-Le une partie de la nuit et au déclin des étoiles.
Almanca:
und an einem Teil der Nacht lobpreise Ihn, und nach dem Erblassen der Sterne.
Rusça:
Среди ночи восхваляй Его и при исчезновении звезд.
Arapça:
وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında da O'nu tesbih et
Diyanet Vakfı:
Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra da O'nu tesbih et.

vennecmi iẕâ hevâ.

Türkçe:
Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza/fışkırıp çıktığı zaman çimene/süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldızı'na/aşağı indiği zaman o parçalar halinde ağır ağır gelene,
İngilizce:
By the Star when it goes down,-
Fransızca:
Par l'étoile à son déclin !
Almanca:
Bei dem Stern, wenn er abstürzt!
Rusça:
Клянусь звездой, когда она падает!
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnmekte olan yıldıza andolsun ki,
Diyanet Vakfı:
Battığı zaman yıldıza andolsun ki;

mâ ḍalle ṣâḥibüküm vemâ gavâ.

Türkçe:
Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı.
İngilizce:
Your Companion is neither astray nor being misled.
Fransızca:
Votre compagnon ne s'est pas égaré et n'a pas été induit en erreur
Almanca:
Euer Weggenosse ist weder irregegangen, noch folgte er einer Verführung.
Rusça:
Не заблудился ваш товарищ и не сошел с пути.
Arapça:
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı.
Diyanet Vakfı:
Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve batıla inanmadı.

vemâ yenṭiḳu `ani-lhevâ.

Türkçe:
O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.
İngilizce:
Nor does he say (aught) of (his own) Desire.
Fransızca:
et il ne prononce rien sous l'effet de la passion;
Almanca:
Und er spricht nicht aus eigenem Gutdünken.
Rusça:
Он не говорит по прихоти.
Arapça:
وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.
Diyanet Vakfı:
O, arzusuna göre de konuşmaz.

Sayfalar

Rubu 210 beslemesine abone olun.