
veümlî lehüm. inne keydî metîn.
Türkçe:
Süre tanıyorum onlara. Tuzağım gerçekten zorludur benim.
İngilizce:
A (long) respite will I grant them: truly powerful is My Plan.
Fransızca:
Et Je leur accorde un délai, car Mon stratagème est sûr !
Almanca:
Und ICH gewähre ihnen Aufschub. Gewiß, Meine Planung ist stark.
Rusça:
Я даю им отсрочку, ведь хитрость Моя несокрушима.
Arapça:
وَأُمْلِي لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır.
Diyanet Vakfı:
Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!

em tes'elühüm ecran fehüm mim magramim müŝḳalûn.
Türkçe:
Bir ücret mi istiyorsun kendilerinden de onlar, bir borç altında eziliyorlar!
İngilizce:
Or is it that thou dost ask them for a reward, so that they are burdened with a load of debt?-
Fransızca:
Ou bien est-ce que tu leur demandes un salaire, les accablant ainsi d'une lourde dette ?
Almanca:
Oder verlangst du von ihnen Lohn, so daß sie durch ihre Verpflichtung belastet sind?!
Rusça:
Или же ты просишь у них вознаграждения, и они обременены обязательствами?
Arapça:
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

em `indehümü-lgaybü fehüm yektübûn.
Türkçe:
Yoksa gayb, yanlarında da onlar mı yazıyorlar?
İngilizce:
Or that the Unseen is in their hands, so that they can write it down?
Fransızca:
Ou savent-ils l'Inconnaissable et c'est de là qu'ils écrivent [leurs mensonges] ?
Almanca:
Oder haben sie das Verborgene bei sich, so schreiben sie?!
Rusça:
Или же они владеют сокровенным и записывают его?
Arapça:
أَمْ عِندَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?

faṣbir liḥukmi rabbike velâ tekün keṣâḥibi-lḥût. iẕ nâdâ vehüve mekżûm.
Türkçe:
Artık, Rabbinin hüküm vermesi için sabret! Balığın dostu Yûnus gibi olma! Hani o, öfkelendirilmiş bir halde yakarmıştı.
İngilizce:
So wait with patience for the Command of thy Lord, and be not like the Companion of the Fish,- when he cried out in agony.
Fransızca:
Endure avec patience la sentence de ton Seigneur, et ne soit pas comme l'homme au Poisson (Jonas) qui appela (Allah) dans sa grande angoisse.
Almanca:
Also übe dich in Geduld mit der Bestimmung deines HERRN, und sei nicht wie der Weggenosse des Fisches, als er rief, während er bedrängt war.
Rusça:
Потерпи же до решения твоего Господа и не уподобляйся человеку в рыбе (Йунусу), который обратился с мольбой вслух, сдерживая свою печаль.
Arapça:
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma. Hani o öfkeye boğulmuş da nida etmişti.
Diyanet Vakfı:
Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.

levlâ en tedârakehû ni`metüm mir rabbihî lenübiẕe bil`arâi vehüve meẕmûm.
Türkçe:
Eğer ona, Rabbinden bir nimet ulaşmasaydı, horlanmış bir halde cascavlak bir yere atılırdı.
İngilizce:
Had not Grace from his Lord reached him, he would indeed have been cast off on the naked shore, in disgrace.
Fransızca:
Si un bienfait de son Seigneur ne l'avait pas atteint, il aurait été rejeté honni sur une terre déserte,
Almanca:
Hätte ihn eine Wohltat von seinem HERRN nicht ereilt, wäre er doch ans blanke Land geworfen, während er getadelt war.
Rusça:
Если бы его не постигла милость Господа, то он был бы выброшен на открытую местность постыженным.
Arapça:
لَّوْلَا أَن تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.
Diyanet Vakfı:
Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

fectebâhü rabbühû fece`alehû mine-ṣṣâliḥîn.
Türkçe:
Fakat Rabbi onu seçip yüceltti ve barışseverlerden yaptı.
İngilizce:
Thus did his Lord choose him and make him of the Company of the Righteous.
Fransızca:
Puis son Seigneur l'élut et le désigna au nombre des gens de bien.
Almanca:
Dann erwählte ihn sein HERR, dann machte ER ihn von den gottgefällig Guttuenden.
Rusça:
Но его Господь избрал его и сделал одним из праведников.
Arapça:
فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı.
Diyanet Vakfı:
Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu salihlerden kıldı.

veiy yekâdü-lleẕîne keferû leyüzliḳûneke biebṣârihim lemmâ semi`ü-ẕẕikra veyeḳûlûne innehû lemecnûn.
Türkçe:
O küfre sapanlar, Zikir'i/Kur'an'ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi. "Bu tam bir cinlidir." diyorlardı.
İngilizce:
And the Unbelievers would almost trip thee up with their eyes when they hear the Message; and they say: "Surely he is possessed!"
Fransızca:
Peu s'en faut que ceux qui mécroient ne te transpercent par leurs regards, quand ils entendent le Coran, ils disent : "Il est certes fou ! ".
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, hätten dich beinahe mit ihren Blicken doch zu Fall gebracht, als sie die Ermahnung hörten, und sie sagen: "Gewiß, er ist doch geistesgestört."
Rusça:
Воистину, неверующие готовы заставить тебя поскользнуться своими взглядами, когда они слышат Напоминание, и говорят: "Воистину, он - одержимый!"
Arapça:
وَإِن يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O kafirler Kur'ân'ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar "o bir deli" diyorlar.
Diyanet Vakfı:
O inkar edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hala da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler.

vemâ hüve illâ ẕikrul lil`âlemîn.
Türkçe:
Oysaki o Zikir/Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir.
İngilizce:
But it is nothing less than a Message to all the worlds.
Fransızca:
Et ce n'est qu'un Rappel, adressé aux mondes ! .
Almanca:
Und er (der Quran) ist nichts anderes als Ermahnung für alle Schöpfung.
Rusça:
Но это - не что иное, как Напоминание для миров.
Arapça:
وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Halbuki o âlemler için bir öğüttür.
Diyanet Vakfı:
Oysa o (Kur'an), alemler için ancak bir öğüttür.

elḥâḳḳah.
Türkçe:
el-Hâkka/geleceği kuşkusuz olan şey!
İngilizce:
The Sure Reality!
Fransızca:
L'inévitable [l'Heure qui montre la vérité].
Almanca:
Al-haqqa,
Rusça:
Неминуемое (День воскресения)!
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الْحَاقَّةُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Gerçekleşecek) Kıyamet!
Diyanet Vakfı:
Gerçekleşecek olan;

me-lḥâḳḳah.
Türkçe:
Nedir o hâkka?
İngilizce:
What is the Sure Reality?
Fransızca:
Qu'est-ce que l'inévitable ?
Almanca:
was ist Al-haqqa?!
Rusça:
Что такое Неминуемое (День воскресения)?
Arapça:
مَا الْحَاقَّةُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nedir, o Kıyamet?
Diyanet Vakfı:
(Evet) nedir o gerçekleşecek olan?
Sayfalar
