Hizb 57

vegadev `alâ ḥardin ḳâdirîn.

Türkçe:
Sadece engellemeye, şiddete güçleri yeten kişiler olarak erkenden vardılar.
İngilizce:
And they opened the morning, strong in an (unjust) resolve.
Fransızca:
Ils partirent de bonne heure décidés à user d'avarice [envers les pauvres], convaincus que cela était en leur pouvoir.
Almanca:
Und sie gingen in der Frühe zum Fernhalten fähig.
Rusça:
Они шли с твердым намерением и полагали, что у них достаточно сил.
Arapça:
وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler.
Diyanet Vakfı:
(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.

felemmâ raevhâ ḳâlû innâ leḍâllûn.

Türkçe:
Fakat bahçeyi görünce: "Yahu, biz yanlış gelmişiz." dediler!
İngilizce:
But when they saw the (garden), they said: "We have surely lost our way:
Fransızca:
Puis, quand ils le virent [le jardin], ils dirent : "vraiment, nous avons perdus notre chemin,
Almanca:
Und als sie sie sahen, sagten sie: "Gewiß, wir haben uns doch geirrt.
Rusça:
Когда же они увидели его, они сказали: "Мы сбились с пути!
Arapça:
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Biz herhalde yanlış gelmişiz" dediler.
Diyanet Vakfı:
Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.

bel naḥnü maḥrûmûn.

Türkçe:
"Hayır, hayır! Biz mahrum edilenleriz."
İngilizce:
Indeed we are shut out (of the fruits of our labour)!
Fransızca:
Ou plutôt nous somme frustrés".
Almanca:
Nein, sondern wir sind Ausgeschlossene."
Rusça:
О нет! Мы лишились этого".
Arapça:
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yok, biz mahrum edilmişiz. (dediler).
Diyanet Vakfı:
Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!

ḳâle evseṭuhüm elem eḳul leküm levlâ tüsebbiḥûn.

Türkçe:
Ortancaları/ılımlı olanı şöyle dedi: "Ben size söylemedim mi? Tespih etseydiniz ya!"
İngilizce:
Said one of them, more just (than the rest): "Did I not say to you, 'Why not glorify (Allah)?'"
Fransızca:
Le plus juste d'entre eux dit : "Ne vous avais-je pas dit : Si seulement vous avez rendu gloire à Allah ! "
Almanca:
Der Mittlere von ihnen sagte: "Sagte ich euch nicht: würdet ihr doch nur lobpreisen?"
Rusça:
Лучший из них сказал: "Разве я не говорил вам, что надо было прославить Аллаха?"
Arapça:
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: "Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?"
Diyanet Vakfı:
İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim?

ḳâlû sübḥâne rabbinâ innâ künnâ żâlimîn.

Türkçe:
O zaman dediler ki: "Tespih ederiz seni, ey Rabbimiz! Gerçekten biz zalimler olduk."
İngilizce:
They said: "Glory to our Lord! Verily we have been doing wrong!"
Fransızca:
Ils dirent : "Gloire à notre Seigneur ! Oui, nous avons été injustes".
Almanca:
Sie sagten: "Gepriesen-erhaben ist unser HERR! Gewiß, wir waren Unrecht-Begehende."
Rusça:
Они сказали: "Пречист наш Господь! Мы были несправедливы".
Arapça:
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zalimler imişiz. (dediler).
Diyanet Vakfı:
Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.

feaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetelâvemûn.

Türkçe:
Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.
İngilizce:
Then they turned, one against another, in reproach.
Fransızca:
Puis ils s'adressèrent les uns aux autres, se faisant des reproches.
Almanca:
Dann wandten sich die einen von ihnen den anderen zu, sie machten sich gegenseitig Vorwürfe,
Rusça:
Они стали попрекать друг друга
Arapça:
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ardından suçu birbirlerine yüklemeye başladılar.
Diyanet Vakfı:
Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.

ḳâlû yâ veylenâ innâ künnâ ṭâgîn.

Türkçe:
"Yazıklar olsun bize, dediler, biz gerçekten azgınlarmışız!"
İngilizce:
They said: "Alas for us! We have indeed transgressed!
Fransızca:
Ils dirent : "Malheur à nous ! Nous avons été des rebelles.
Almanca:
sie sagten: "Unser Niedergang! Gewiß, wir waren Übertretende.
Rusça:
и сказали: "Горе нам! Мы преступили границы дозволенного.
Arapça:
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yazıklar olsun bize, dediler, biz azgınlarmışız.
Diyanet Vakfı:
(Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.

`asâ rabbünâ ey yübdilenâ ḫayram minhâ innâ ilâ rabbinâ râgibûn.

Türkçe:
"Umarız, Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz de her şeyimizle Rabbimize yöneliriz."
İngilizce:
It may be that our Lord will give us in exchange a better (garden) than this: for we do turn to Him (in repentance)!
Fransızca:
Nous souhaitons que notre Seigneur nous le remplace par quelque chose de meilleur. Nous désirons nous rapprocher de notre Seigneur".
Almanca:
Hoffentlich tauscht uns unser HERR Besseres als sie ein. Gewiß, wir sind ALLAH gegenüber Bittende."
Rusça:
Быть может, Господь наш даст нам взамен нечто лучшее. Воистину, мы обращаемся к нашему Господу".
Arapça:
عَسَىٰ رَبُّنَا أَن يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِّنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimize yönelir, ondan umarız.
Diyanet Vakfı:
Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.

keẕâlike-l`aẕâb. vele`aẕâbü-l'âḫirati ekber. lev kânû ya`lemûn.

Türkçe:
İşte böyledir azap! Âhiretin azabı ise gerçekten çok daha büyüktür. Bir bilselerdi!
İngilizce:
Such is the Punishment (in this life); but greater is the Punishment in the Hereafter,- if only they knew!
Fransızca:
Tel fut le châtiment; et le châtiment de l'au-delà est plus grand encore, si seulement ils savaient !
Almanca:
Solcherart ist die Peinigung. Und die Peinigung des Jenseits ist doch noch größer, würden sie es nur wissen.
Rusça:
Такими были мучения, а мучения в Последней жизни будут еще ужаснее! Если бы только они знали!
Arapça:
كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte azap böyledir. Elbette ahiret azabı daha büyüktür. Fakat bilselerdi.
Diyanet Vakfı:
İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!

inne lilmütteḳîne `inde rabbihim cennâti-nne`îm.

Türkçe:
Takva sahipleri için, Rableri katında nimetlerle dolu cennetler vardır.
İngilizce:
Verily, for the Righteous, are Gardens of Delight, in the Presence of their Lord.
Fransızca:
Les pieux auront auprès de leur Seigneur les jardins de délice.
Almanca:
Gewiß, für die Muttaqi gibt es bei ihrem HERRN die Dschannat des Wohlergehens.
Rusça:
Воистину, для богобоязненных у их Господа приготовлены Сады блаженства.
Arapça:
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kuşkusuz korunanlar için de, Rableri katında nimetleri bol bahçeler vardır.
Diyanet Vakfı:
Şu da muhakkak ki, takva sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.

Sayfalar

Hizb 57 beslemesine abone olun.