Hizb 57

veleḳad zeyyenne-ssemâe-ddünyâ bimeṣâbîḥa vece`alnâhâ rucûmel lişşeyâṭîni vea`tednâ lehüm `aẕâbe-sse`îr.

Türkçe:
Yemin olsun ki, biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları şeytanlara ateş taneleri yaptık. O şeytanlar için çılgın ateş azabını da hazırladık.
İngilizce:
And we have, (from of old), adorned the lowest heaven with Lamps, and We have made such (Lamps) (as) missiles to drive away the Evil Ones, and have prepared for them the Penalty of the Blazing Fire.
Fransızca:
Nous avons effectivement embelli le ciel le plus proche avec des lampes [des étoiles] dont Nous avons fait des projectiles pour lapider des diables et Nous leur avons préparé le châtiment de la Fournaise.
Almanca:
Und gewiß, bereits schmückten WIR den untersten Himmel mit Leuchten und machten sie zu Steinigungen für die Satane. Und WIR bereiteten ihnen die Peinigung der Gluthitze.
Rusça:
Воистину, Мы украсили ближайшее небо светильниками и установили их для метания в дьяволов. Мы приготовили для них мучения в Пламени.
Arapça:
وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِّلشَّيَاطِينِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.

velilleẕîne keferû birabbihim `aẕâbü cehennem. vebi'se-lmeṣîr.

Türkçe:
Ve Rablerine karşı nankörlük edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüş yeridir o!
İngilizce:
For those who reject their Lord (and Cherisher) is the Penalty of Hell: and evil is (such), Destination.
Fransızca:
Ceux qui ont mécru à leur Seigneur auront le châtiment de l'Enfer. Et quelle mauvaise destination !
Almanca:
Und für diejenigen, die ihrem HERRN gegenüber Kufr betrieben haben, ist ebenso die Peinigung von Dschahannam bestimmt. Und erbärmlich ist das Werden.
Rusça:
Для тех, кто не уверовал в своего Господа, приготовлены мучения в Геенне. Как же скверно это место прибытия!
Arapça:
وَلِلَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o!
Diyanet Vakfı:
Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!

iẕâ ülḳû fîhâ semi`û lehâ şehîḳav vehiye tefûr.

Türkçe:
Onun içine atıldıklarında, onun derinden gelen sesini işitirler. Feveran etmektedir o.
İngilizce:
When they are cast therein, they will hear the (terrible) drawing in of its breath even as it blazes forth,
Fransızca:
Quand ils y seront jetés, ils lui entendront un gémissement, tandis qu'il bouillonne.
Almanca:
Wenn sie in sie hineingeworfen werden, hören sie von ihr Geschrei, während sie überkocht.
Rusça:
Когда их бросят туда, они услышат, как она ревет, когда кипит.
Arapça:
إِذَا أُلْقُوا فِيهَا سَمِعُوا لَهَا شَهِيقًا وَهِيَ تَفُورُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.
Diyanet Vakfı:
Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

tekâdü temeyyezü mine-lgayż. küllemâ ülḳiye fîhâ fevcün seelehüm ḫazenetühâ elem ye'tiküm neẕîr.

Türkçe:
Öfkesinden çatlayacak hale gelir. İçine bir güruh atıldıkça, onun bekçileri bunlara sorarlar: "Size hiçbir uyarıcı gelmedi mi?"
İngilizce:
Almost bursting with fury: Every time a Group is cast therein, its Keepers will ask, "Did no Warner come to you?"
Fransızca:
Peu s'en faut que, de rage, il n'éclate. Toutes les fois qu'un groupe y est jeté, ses gardiens leur demandent : "Quoi ! ne vous est-il pas venu d'avertisseur ? "
Almanca:
Beinahe platzt sie vor Wut. Immer wieder wenn eine Gruppe in sie hineingeworfen wird, werden diese von ihren Beauftragten gefragt: "Kam zu euch etwa kein Warner?!"
Rusça:
Она готова разорваться от ярости. Каждый раз, когда туда будут бросать толпу, ее стражи будут спрашивать их: "Разве к вам не приходил предостерегающий увещеватель?"
Arapça:
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ ۖ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Az daha öfkeden çatlayacak. Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: "Size korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?" diye sorarlar.
Diyanet Vakfı:
Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi? diye sorarlar.

ḳâlû belâ ḳad câenâ neẕîrun fekeẕẕebnâ veḳulnâ mâ nezzele-llâhü min şey'. in entüm illâ fî ḍalâlin kebîr.

Türkçe:
Derler ki: "Gelmedi olur mu? Bize uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık. Ve: 'Allah bir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz, başka değil!' şeklinde konuştuk."
İngilizce:
They will say: "Yes indeed; a Warner did come to us, but we rejected him and said, 'Allah never sent down any (Message): ye are nothing but an egregious delusion!'"
Fransızca:
Ils dirent : "Mais si ! un avertisseur nous était venu certes, mais nous avons crié au mensonge et avons dit : Allah n'a rien fait descendre, vous n'êtes que dans un grand égarement"
Almanca:
Sie sagten: "Doch, mit Sicherheit! Bereits kam zu uns ein Warner, dann leugneten wir ab und sagten: "ALLAH sandte nichts nach und nach hinab, ihr seid doch nur in einem großen Irregehen."
Rusça:
Они скажут: "Конечно, предостерегающий увещеватель приходил к нам, но мы сочли его лжецом и сказали: "Аллах ничего не ниспосылал, а вы лишь пребываете в большом заблуждении"".
Arapça:
قَالُوا بَلَىٰ قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derler: "Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz." dedik.
Diyanet Vakfı:
Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! demiştik.

veḳâlû lev künnâ nesme`u ev na`ḳilü mâ künnâ fî aṣḥâbi-sse`îr.

Türkçe:
Ve derler ki: "Eğer söz dinleseydik yahut aklımızı çalıştırsaydık şu çılgın ateşin dostları arasında olmazdık."
İngilizce:
They will further say: "Had we but listened or used our intelligence, we should not (now) be among the Companions of the Blazing Fire!"
Fransızca:
Et ils dirent : "Si nous avions écouté ou raisonné, nous ne serions pas parmi les gens de la Fournaise".
Almanca:
Und sie sagten: "Hätten wir doch zugehört oder uns besonnen, würden wir nicht unter den Weggenossen der Gluthitze sein."
Rusça:
Они скажут: "Если бы мы прислушивались и были рассудительны, то не оказались бы среди обитателей Пламени".
Arapça:
وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve derler ki: "Eğer biz dinleseydik, yahut düşünüp anlasaydık şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!"
Diyanet Vakfı:
Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkumları arasında olmazdık! diye ilave ederler.

fa`terafû biẕembihim. fesuḥḳal liaṣḥâbi-sse`îr.

Türkçe:
Günahlarını işte böyle itiraf ettiler. Çılgın ateşin halkına böyle kahır yaraşır.
İngilizce:
They will then confess their sins: but far will be (Forgiveness) from the Companions of the Blazing Fire!
Fransızca:
Ils ont reconnu leur péché. Que les gens de la Fournaise soient anéantis à jamais.
Almanca:
So gaben sie ihre Verfehlung zu. Also Vernichtung sei den Weggenossen der Gluthitze!
Rusça:
Они признаются в своем грехе. Прочь же, обитатели Пламени!
Arapça:
فَاعْتَرَفُوا بِذَنبِهِمْ فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Böylece günahlarını itiraf ederler. (Artık) o çılgın ateş halkı (Allah'ın rahmetinden) uzak olsunlar!
Diyanet Vakfı:
Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun, o alevli cehennemin mahkumları!

inne-lleẕîne yaḫşevne rabbehüm bilgaybi lehüm magfiratüv veecrun kebîr.

Türkçe:
Görmedikleri halde Rablerinden ürperenlere gelince, onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
İngilizce:
As for those who fear their Lord unseen, for them is Forgiveness and a great Reward.
Fransızca:
Ceux qui redoutent leur Seigneur bien qu'ils ne L'aient jamais vu auront un pardon et une grande récompense.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die Ehrfurcht vor ihrem HERRN im Verborgenen haben, für diese ist Vergebung und großer Lohn bestimmt.
Rusça:
Воистину, тем, которые боятся своего Господа, не видя Его воочию, уготованы прощение и великая награда.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat daha görmeden Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
Diyanet Vakfı:
Fakat daha görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükafat vardır.

veesirrû ḳavleküm evi-cherû bih. innehû `alîmüm biẕâti-ṣṣudûr.

Türkçe:
Sözünüzü ister gizleyin ister onu açıklayın; şu bir gerçek ki O, göğüslerin özünü çok iyi bilir.
İngilizce:
And whether ye hide your word or publish it, He certainly has (full) knowledge, of the secrets of (all) hearts.
Fransızca:
Que vous cachiez votre parole ou la divulguiez Il connaît bien le contenu des poitrines.
Almanca:
Und verheimlicht euere Äußerung oder legt sie offen, gewiß, ER ist allwissend über das in den Brüsten.
Rusça:
Храните ли вы свои речи в секрете или же говорите о них вслух, Он ведает о том, что в груди.
Arapça:
وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ ۖ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, göğüslerin özünü bilir.
Diyanet Vakfı:
Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O, kalplerin içindekini bilmektedir.

elâ ya`lemü men ḫaleḳ. vehüve-lleṭîfü-lḫabîr.

Türkçe:
Yaratmış olan bilmez mi/Allah, yarattığı kimseyi bilmez mi? Latîf'tir O, Habîr'dir.
İngilizce:
Should He not know,- He that created? and He is the One that understands the finest mysteries (and) is well-acquainted (with them).
Fransızca:
Ne connaît-Il pas ce qu'Il a créé alors que c'est Lui Compatissant, le Parfaitement Connaisseur.
Almanca:
Verfügt etwa Derjenige, Der erschuf, nicht über Wissen, während ER Der Allgütige, Der Allkundige ist?!
Rusça:
Неужели этого не будет знать Тот, Кто сотворил, если Он - Проницательный (или Добрый), Сведущий?
Arapça:
أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.
Diyanet Vakfı:
Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

Sayfalar

Hizb 57 beslemesine abone olun.