Hizb 27

fenteḳamnâ minhüm. veinnehümâ lebiimâmim mübîn.

Türkçe:
Onlardan intikam aldık. Her ikisi önde, belirgin bir biçimde durmaktadır.
İngilizce:
So We exacted retribution from them. They were both on an open highway, plain to see.
Fransızca:
Nous Nous sommes donc vengés d'eux. Et ces deux [cités] , vraiment, sont sur une route bien évidente [que vous connaissez].
Almanca:
So übten WIR an ihnen Vergeltung. Und beide (Ortschaften) lagen doch an einem bekannten Weg.
Rusça:
Мы отомстили им. Воистину, оба эти поселения находились на ясной дороге.
Arapça:
فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz Eyke halkından da intikâm aldık. İkisi de (Eyke ve Medyen) açık bir yol üzerindedir.
Diyanet Vakfı:
Biz onlardan da intikam aldık. İkisi de (Eyke ve Medyen) açık bir yol üzerindedir.

veleḳad keẕẕebe aṣḥâbü-lḥicri-lmürselîn.

Türkçe:
Yemin olsun, Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanladı.
İngilizce:
The Companions of the Rocky Tract also rejected the messengers:
Fransızca:
Certes, les gens d'al-Hijr ont traité de menteurs les messagers.
Almanca:
Und gewiß, bereits haben die Bewohner von Al-hidschr den Gesandten der Lüge bezichtigt.
Rusça:
Жители Хиджра тоже сочли лжецами посланников.
Arapça:
وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz ki, Hıcr halkı da peygamberleri yalanladılar.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.

veâteynâhüm âyâtinâ fekânû `anhâ mü`riḍîn.

Türkçe:
Ayetlerimizi onlara verdik ama onlardan yüz çeviriyorlardı.
İngilizce:
We sent them Our Signs, but they persisted in turning away from them.
Fransızca:
Nous leur avons montré Nos miracles, mais ils s'en étaient détournés.
Almanca:
Und WIR ließen ihnen Unsere Ayat zuteil werden. So pflegten sie sich davon abzuwenden.
Rusça:
Мы даровали им Наши знамения, но они отвернулись от них.
Arapça:
وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlar, yüz çeviriyorlardı
Diyanet Vakfı:
Biz onlara mucizelerimizi vermiştik; fakat onlardan yüz çevirmişlerdi.

vekânû yenḥitûne mine-lcibâli büyûten âminîn.

Türkçe:
Dağlardan güvenli güvenli evler yontuyorlardı.
İngilizce:
Out of the mountains did they hew (their) edifices, (feeling themselves) secure.
Fransızca:
Et ils taillaient des maisons dans leur montagnes, vivant en sécurité.
Almanca:
Und sie pflegten in die Felsenberge Wohnstätten zu meißeln, in voller Sicherheit.
Rusça:
Они высекали в горах безопасные жилища.
Arapça:
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Onlar, dağlardan emniyet içinde kalacakları evler oyarlardı

feeḫaẕethümu-ṣṣayḥatü muṣbiḥîn.

Türkçe:
Korkunç titreşimli ses onları da sabaha girecekleri sırada yakaladı.
İngilizce:
But the (mighty) Blast seized them of a morning,
Fransızca:
Puis, au matin, le Cri les saisit.
Almanca:
Dann richtete sie ein Vernichtungsschrei beim Sonnenaufgang zugrunde.
Rusça:
На заре их поразил вопль.
Arapça:
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onları da sabahleyin korkunç bir çığlık yakaladı.
Diyanet Vakfı:
Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç ses yakaladı.

femâ agnâ `anhüm mâ kânû yeksibûn.

Türkçe:
Kazanıp durdukları şeylerin kendilerine hiçbir yararı olmadı.
İngilizce:
And of no avail to them was all that they did (with such art and care)!
Fransızca:
Ce qu'ils avaient acquis ne leur a donc point profité.
Almanca:
Und von ihnen hat nichts abwehren können das, was sie sich zu erwerben pflegten.
Rusça:
И не помогло им то, что они приобретали.
Arapça:
فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kazanmakta oldukları şeyler, onlardan hiçbir zararı savmadı.
Diyanet Vakfı:
Kazanmakta oldukları şeyler onlardan hiçbir zararı savmadı.

vemâ ḫalaḳne-ssemâvâti vel'arḍa vemâ beynehümâ illâ bilḥaḳḳi. veinne-ssâ`ate leâtiyetün faṣfeḥi-ṣṣafḥa-lcemîl.

Türkçe:
Biz gökleri, yeri ve bunların arasındakileri hak olarak yarattık. O saat elbette gelecektir. Şimdi sen, uzanan elleri tut, güzel davran.
İngilizce:
We created not the heavens, the earth, and all between them, but for just ends. And the Hour is surely coming (when this will be manifest). So overlook (any human faults) with gracious forgiveness.
Fransızca:
Et Nous n'avons créé les cieux et la terre, et ce qui est entre eux, que pour une juste raison. Et l'Heure [sans aucun doute] arrivera ! Pardonne-[leur] donc d'un beau pardon.
Almanca:
Und WIR erschufen die Himmel und die Erde und das, was zwischen ihnen ist, nur in Gesetzmäßigkeit. Und gewiß, die Stunde (der Jüngste Tag) wird anschlagen. So verzeihe in guter Verzeihung!
Rusça:
Мы сотворили небеса, землю и все, что между ними, только ради истины. Час непременно настанет. Посему прощай их красиво.
Arapça:
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz gökleri, yeri ve aralarındaki varlıkları ancak hak ve hikmetle yarattık ve elbette ki, kıyamet kopacaktır. (Ey Peygamber!) Şimdi sen onlara yumuşak davran ve güzel muamele et.
Diyanet Vakfı:
Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık. O saat (kıyamet), mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara güzel muamele et.

inne rabbeke hüve-lḫallâḳu-l`alîm.

Türkçe:
Kuşkusuz senin Rabbin, evet o, Hallâk'tır, hiç durmadan yaratır; en iyi şekilde bilir.
İngilizce:
For verily it is thy Lord who is the Master-Creator, knowing all things.
Fransızca:
Ton Seigneur, c'est Lui vraiment le grand Créateur, l'Omniscient.
Almanca:
Gewiß, dein HERR, ER ist Der Erschaffende, Der Allwissende.
Rusça:
Воистину, твой Господь -Творец, Знающий.
Arapça:
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz Rabbin kemaliyle yaratandır ve iyi bilendir.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz Rabbin hakkıyla yaratan pek iyi bilendir.

veleḳad âteynâke seb`am mine-lmeŝânî velḳur'âne-l`ażîm.

Türkçe:
Yemin olsun ki, biz sana ikişerlerden/ikililerden/iç içe kıvrımlar halindeki çift mânalılardan yedi taneyi ve şu büyük Kur'an'ı verdik.
İngilizce:
And We have bestowed upon thee the Seven Oft-repeated (verses) and the Grand Qur'an.
Fransızca:
Nous t'avons certes donné "les sept versets que l'on répété" , ainsi que le Coran sublime.
Almanca:
Und gewiß, bereits ließen WIR dir sieben von Al-mathani und den gigantischen Quran zuteil werden.
Rusça:
Мы даровали тебе семь часто повторяемых сур или аятов и великий Коран.
Arapça:
وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı) ve yüce Kur'ân'ı verdik.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kur'an'ı verdik.

lâ temüddenne `ayneyke ilâ mâ metta`nâ bihî ezvâcem minhüm velâ taḥzen `aleyhim vaḫfiḍ cenâḥake lilmü'minîn.

Türkçe:
Sakın, onlardan bazı çiftlere verdiğimiz nimet ve zevklere gözlerini dikme. Onlar için tasalanma da. Müminler için kanadını indir sen!
İngilizce:
Strain not thine eyes. (Wistfully) at what We have bestowed on certain classes of them, nor grieve over them: but lower thy wing (in gentleness) to the believers.
Fransızca:
Ne regarde surtout pas avec envie les choses dont Nous avons donné jouissance temporaire à certains couples d'entre eux, ne t'afflige pas à leur sujet et abaisse ton aile pour les croyants .
Almanca:
Richte deine Augen nicht auf das, was WIR manchen von ihnen an vergänglichen Verbrauchsgütern zur Verfügung stellten. Und trauere nicht um sie, und behandle die Mumin milde!
Rusça:
Не заглядывайся на блага, которыми Мы наделили некоторых из них, и не печалься о них. Опусти свои крылья перед верующими (будь добр и милосерден к ним)
Arapça:
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sakın o kâfirlerden birtakımlarına verip de kendilerini zevklendirdiğimiz şeye (mal ve servete) heveslenip göz dikeyim deme. Onlardan dolayı üzülme. Müminlere merhamet kanatlarını indir.
Diyanet Vakfı:
Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol.

Sayfalar

Hizb 27 beslemesine abone olun.