Sayfa 461

efemen şeraḥa-llâhü ṣadrahû lil'islâmi fehüve `alâ nûrum mir rabbih. feveylül lilḳâsiyeti ḳulûbühüm min ẕikri-llâh. ülâike fî ḍalâlim mübîn.

Türkçe:
Allah'ın, göğsünü İslam'a açtığı kimse, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı? Allah'ın zikrine/Kur'an'a karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlardır, açık bir sapıklık içindekiler.
İngilizce:
Is one whose heart Allah has opened to Islam, so that he has received Enlightenment from Allah, (no better than one hard-hearted)? Woe to those whose hearts are hardened against celebrating the praises of Allah! they are manifestly wandering (in error)!
Fransızca:
Est-ce que celui dont Allah ouvre la poitrine à l'Islam et qui détient ainsi une lumière venant de Son Seigneur... Malheur donc à ceux dont les coeurs sont endurcis contre le rappel d'Allah. Ceux-là sont dans un égarement évident.
Almanca:
Ist etwa derjenige, dessen Brust ALLAH für den Islam öffnete, so daß er ein Licht von seinem HERRN hat, (wie der Irrende)?! Also Niedergang sei denjenigen, deren Herzen dem Gedenken ALLAHs gegenüber hart sind. Diese sind im eindeutigen Irregehen.
Rusça:
Разве тот, чью грудь Аллах раскрыл для ислама, кто на свету от своего Господа, равен неверующему? Горе тем, чьи сердца черствы к поминанию Аллаха! Они пребывают в очевидном заблуждении.
Arapça:
أَفَمَن شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَىٰ نُورٍ مِّن رَّبِّهِ ۚ فَوَيْلٌ لِّلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُم مِّن ذِكْرِ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, kimin bağrını İslâm'a açmış ise işte o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Artık Allah'ın zikri hususunda kalpleri katılaşmış olanların vay haline! İşte bunlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.
Diyanet Vakfı:
Allah kimin gönlünü İslam'a açmışsa o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Allah'ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.

allâhü nezzele aḥsene-lḥadîŝi kitâbem müteşâbihem meŝânî. taḳşe`irru minhü cülûdü-lleẕîne yaḫşevne rabbehüm. ŝümme telînü cülûdühüm veḳulûbühüm ilâ ẕikri-llâh. ẕâlike hüde-llâhi yehdî bihî mey yeşâ'. vemey yuḍlili-llâhü femâ lehû min hâd.

Türkçe:
Allah, sözün/hadisin en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili mânalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri, Allah'ın zikri/Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur.
İngilizce:
Allah has revealed (from time to time) the most beautiful Message in the form of a Book, consistent with itself, (yet) repeating (its teaching in various aspects): the skins of those who fear their Lord tremble thereat; then their skins and their hearts do soften to the celebration of Allah's praises. Such is the guidance of Allah: He guides therewith whom He pleases, but such as Allah leaves to stray, can have none to guide.
Fransızca:
Allah a fait descendre le plus beau des récits, un Livre dont [certains versets] se ressemblent et se répètent. Les peaux de ceux qui redoutent leur Seigneur frissonnent (à l'entendre); puis leurs peaux et leurs coeurs s'apaisent au rappel d'Allah. Voilà le [Livre] guide d'Allah par lequel Il guide qui Il veut. Mais quiconque Allah égare n'a point de guide.
Almanca:
ALLAH sandte das Schönste des Gesprochenen nach und nach hinab, eine sich ähnlich aussehende Schrift, die mathani ist, von der diejenigen Gänsehaut bekommen, die Ehrfurcht vor ihrem HERRN haben, dann erweichen sich ihre Häute und ihre Herzen nach dem Gedenken ALLAHs. Dies ist ALLAHs Rechtleitung. ER leitet damit recht, wen ER will. Und wen ALLAH abirren läßt, für den gibt es keinen Rechtleitenden!
Rusça:
Аллах ниспослал наилучшее повествование - Писание, аяты которого сходны и повторяются. У тех, кто страшится своего Господа, от него по коже проходит дрожь. А потом их кожа и сердца смягчаются при поминании Аллаха. Это - верное руководство Аллаха, посредством которого Он ведет прямым путем того, кого пожелает. А кого Аллах введет в заблуждение, тому не будет наставника.
Arapça:
اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَىٰ ذِكْرِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَن يَشَاءُ ۚ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, kelamın en güzelini ikizli, ahenkli bir kitap olarak indirdi. () Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Allah'ın rehberidir. Allah, onunla dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.
Diyanet Vakfı:
Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.

efemey yetteḳî bivechihî sûe-l`aẕâbi yevme-lḳiyâmeh. veḳîle liżżâlimîne ẕûḳû mâ küntüm teksibûn.

Türkçe:
Zalimlere, "Kazanmış olduğunuzu tadın!" denildiğinde, kıyamet günü o kötü azaptan yüzünü kim koruyabilir?
İngilizce:
Is, then, one who has to fear the brunt of the Penalty on the Day of Judgment (and receive it) on his face, (like one guarded therefrom)? It will be said to the wrong-doers: "Taste ye (the fruits of) what ye earned!"
Fransızca:
Est-ce que celui qui, au Jour de la Résurrection, se sera protégé le visage contre le pire châtiment... Et l'on dira aux injustes : "Goûtez à ce que vous avez acquis".
Almanca:
Ist etwa derjenige, der sich (sogar) mit seinem Gesicht Schutz vor dem Schlechten der Peinigung am Tag der Auferstehung sucht, (gleich demjenigen, der nicht gepeinigt wird)?! Und den Unrecht-Begehenden wurde gesagt: "Kostet, was ihr euch zu erwerben pflegtet."
Rusça:
Разве тот, кто в День воскресения будет лицом защищаться от ужасных мучений, равен верующему? Беззаконникам скажут: "Вкусите то, что вы приобретали!"
Arapça:
أَفَمَن يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde kıyamet günü zalimlere: "Tadın bakalım kazanıp durduklarınızı!" denilirken, o kötü azabdan yüzü ile korunacak kimse ne olur? ()
Diyanet Vakfı:
Kıyamet gününde yüzünü azabın şiddetinden korumaya çalışan kimse (kendini ondan emin kılan gibi) midir? Zalimlere "Kazandığınızı tadın!" denilir.

keẕẕebe-lleẕîne min ḳablihim feetâhümü-l`aẕâbü min ḥayŝü lâ yeş`urûn.

Türkçe:
Onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Fakat azap kendilerine, hiç farkında olmadıkları bir yerden geldi.
İngilizce:
Those before them (also) rejected (revelation), and so the Punishment came to them from directions they did not perceive.
Fransızca:
Ceux qui ont vécu avant eux ont démenti (les Messagers), le châtiment leur est venu par où ils ne le pressentaient pas.
Almanca:
Diejenigen vor ihnen leugneten, dann kam zu ihnen die Peinigung von da, wo sie nicht merkten.
Rusça:
Их предшественники также считали лжецами посланников, и мучения явились к ним оттуда, откуда они не предполагали.
Arapça:
كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlardan öncekiler de yalanladılar da kendilerine, hatırlarına gelmez yönden azab geliverdi.
Diyanet Vakfı:
Onlardan öncekiler (peygamberleri) yalanladılar da farkına varmadıkları bir yerden onlara azap çattı.

feeẕâḳahümü-llâhü-lḫizye fi-lḥayâti-ddünyâ. vele`aẕâbü-l'âḫirati ekber. lev kânû ya`lemûn.

Türkçe:
Allah; onlara dünyada rezilliği tattırdı. Âhiretin azabı ise elbette daha büyüktür. Bir bilselerdi!...
İngilizce:
So Allah gave them a taste of humiliation in the present life, but greater is the punishment of the Hereafter, if they only knew!
Fransızca:
Allah leur a fait goûter l'ignominie dans la vie présente. Le châtiment de l'au-delà, cependant, est plus grand, si seulement ils savaient !
Almanca:
Dann ließ ALLAH sie die Erniedrigung im diesseitigen Leben erfahren. Doch die Peinigung des Jenseits ist noch größer, würden sie doch nur wissen!
Rusça:
Аллах дал им вкусить позор в мирской жизни. А мучений в Последней жизни, несомненно, будет еще больше, если бы они только знали!
Arapça:
فَأَذَاقَهُمُ اللَّهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, onlara dünya hayatında zilleti tattırdı. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!
Diyanet Vakfı:
Bu suretle Allah, dünya hayatında onlara rezilliği tattırdı. Ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi!

veleḳad ḍarabnâ linnâsi fî hâẕe-lḳur'âni min külli meŝelil le`allehüm yeteẕekkerûn.

Türkçe:
Yemin olsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler.
İngilizce:
We have put forth for men, in this Qur'an every kind of Parable, in order that they may receive admonition.
Fransızca:
Nous avons, dans ce Coran, cité pour les gens des exemples de toutes sortes afin qu'ils se souviennent.
Almanca:
Und gewiß, bereits prägten WIR den Menschen in diesem Quran von jedem Gleichnis, damit sie sich besinnen.
Rusça:
Мы уже привели для людей в этом Коране всевозможные притчи, чтобы они могли помянуть назидание.
Arapça:
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yemin ederim ki, bu Kur'ân'da insanlar için her türlüsünden temsil getirdik. Gerek ki iyi düşünsünler.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara. her türlü misali verdik.

ḳur'ânen `arabiyyen gayra ẕî `ivecil le`allehüm yetteḳûn.

Türkçe:
Bunu, eğri-büğrüsü olmayan Arapça bir Kur'an olarak indirdik ki, korunup sakınabilsinler.
İngilizce:
(It is) a Qur'an in Arabic, without any crookedness (therein): in order that they may guard against Evil.
Fransızca:
Un Coran [en langue] arabe, dénué de tortuosité, afin qu'ils soient pieux !
Almanca:
Es ist ein arabischer Quran ohne jegliches Gewundenes, damit sie Taqwa gemäß handeln.
Rusça:
Мы ниспослали Коран, в котором нем кривды, на арабском языке, чтобы они устрашились.
Arapça:
قُرْآنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذِي عِوَجٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Pürüzsüz Arapça bir Kur'ân (indirdik ki, Allah'ın azabından) korunsunlar.
Diyanet Vakfı:
Korunsunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik.

ḍarabe-llâhü meŝeler racülen fîhi şürakâü müteşâkisûne veracülen selemel liracül. hel yesteviyâni meŝelâ. elḥamdü lillâh. bel ekŝeruhüm lâ ya`lemûn.

Türkçe:
Allah; hakkında birbiriyle didişen ortakların bulunduğu bir adamla, bir tek ere teslim olan bir adamı örnek verdi. Örnek olarak bu ikisi eşit olur mu? Hamt, yalnız Allah'adır! Ama onların çokları bilmiyorlar.
İngilizce:
Allah puts forth a Parable a man belonging to many partners at variance with each other, and a man belonging entirely to one master: are those two equal in comparison? Praise be to Allah! but most of them have no knowledge.
Fransızca:
Allah a cité comme parabole un homme appartenant à des associés se querellant à son sujet et un [autre] homme appartenant à un seul homme : sont-ils égaux en exemple ? Louanges à Allah ! Mais la plupart d'entre eux ne savent pas.
Almanca:
ALLAH prägte ein Gleichnis von einem Diener, über den sich Partner streiten, und von einem (anderen) Diener, der ausschließlich einem einzigen Mann gehört, gleichen beide sich etwa?! Alhamdulillah: Alles Lob gebührt ALLAH! Nein, sondern die meisten wissen es nicht.
Rusça:
Аллах приводит в качестве притчи мужа, принадлежащего нескольким несговорчивым партнерам, и мужа, принадлежащего только одному человеку. Равны ли они в притче? Хвала надлежит Аллаху, но большинство их не знает этого.
Arapça:
ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا رَّجُلًا فِيهِ شُرَكَاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِّرَجُلٍ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا ۚ الْحَمْدُ لِلَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, şöyle bir misal vermiştir: Bir adam ve birtakım ortakları var, hırçın hırçın çekişip duruyorlar. Bir de yalnız bir kişiye bağlı selamet içinde olan bir adam var. Bu ikisinin hali hiç bir olur mu? Hamd Allah'ındır, fakat pek çokları bilmezler.
Diyanet Vakfı:
Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.

inneke meyyitüv veinnehüm meyyitûn.

Türkçe:
Hiç kuşkusuz sen de öleceksin, onlar da ölecekler!
İngilizce:
Truly thou wilt die (one day), and truly they (too) will die (one day).
Fransızca:
En vérité tu mourras et ils mourront eux aussi;
Almanca:
Gewiß, du wirst sterben und sie werden zweifelsohne sterben.
Rusça:
Воистину, ты смертен, и они смертны.
Arapça:
إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen elbette öleceksin, onlar da elbette öleceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler.

ŝümme inneküm yevme-lḳiyâmeti `inde rabbiküm taḫteṣimûn.

Türkçe:
Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.
İngilizce:
In the end will ye (all), on the Day of Judgment, settle your disputes in the presence of your Lord.
Fransızca:
ensuite, au Jour de la Résurrection, vous vous disputerez auprès de votre Seigneur.
Almanca:
Dann werdet ihr gewiß am Tag der Auferstehung bei eurem HERRN disputieren!
Rusça:
А потом, в День воскресения, вы будете препираться у своего Господа.
Arapça:
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِندَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra siz muhakkak kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda birbirinizden davacı olacaksınız.
Diyanet Vakfı:
Sonra şüphesiz, siz de kıyamet günü, Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.
Sayfa 461 beslemesine abone olun.