Cuz 20

 
00:00

ḳul lâ ya`lemü men fi-ssemâvâti vel'arḍi-lgaybe ille-llâh. vemâ yeş`urûne eyyâne yüb`aŝûn.

Arapça:

قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ

Türkçe:

De ki: "Göklerde ve yerde, Allah'tan başka hiç kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

Diyanet Vakfı:

De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

İngilizce:

Say: None in the heavens or on earth, except Allah, knows what is hidden: nor can they perceive when they shall be raised up (for Judgment).

Fransızca:

Dis : "Nul de ceux qui sont dans les cieux et sur la terre ne connaît l'Inconnaissable, à part Allah". Et ils ne savent pas quand ils seront ressuscités !

Almanca:

Sag: "Diejenigen in den Himmeln und auf Erden kennen das Verborgene nicht, nur ALLAH (kennt es)!" Und sie merken nicht, wann sie erweckt werden.

Rusça:

Скажи: "Никто из тех, кто на небесах и на земле, не ведает сокровенное, кроме Аллаха, а они даже не подозревают, когда их воскресят.

Açıklama:
 
00:00

beli-ddârake `ilmühüm fi-l'âḫirah. bel hüm fî şekkim minhâ. bel hüm minhâ `amûn.

Arapça:

بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّنْهَا ۖ بَلْ هُم مِّنْهَا عَمُونَ

Türkçe:

Hayır, onların bilgileri âhiret konusunda yetersiz kalmıştı. Daha doğrusu onlar ondan kuşku duymaktadırlar. Hayır, hayır! Onlar, onu göremeyecek kadar kördürler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Fakat ahiret hakkında bilgiler onlara ardarda gelmektedir. Ama onlar bundan bir şüphe içindedirler. Çünkü onlar bundan yana kördürler.

Diyanet Vakfı:

Hayır; onların ahiret hakkındaki bilgileri yetersiz kalmıştır. Dahası, bu hususta şüphe içindedirler. Bunun da ötesinde, onlar ahiretten yana kördürler.

İngilizce:

Still less can their knowledge comprehend the Hereafter: Nay, they are in doubt and uncertainty thereanent; nay, they are blind thereunto!

Fransızca:

Mais leurs sciences se sont rejointes au sujet de l'autre monde. Ils doutent plutôt là-dessus. Ou plutôt ils sont aveugles à son sujet.

Almanca:

Nein, sondern ihr Wissen erfaßte auch noch das Jenseits?! Nein, sondern sie sind darüber im Zweifel! Nein, sondern sie sind ihm (dem Jenseits) gegenüber blind!

Rusça:

Более того, они не знают о Последней жизни (или Но их знание станет совершенным в Последней жизни). Более того, они сомневаются в ней и даже слепы к ней".

Açıklama:
 
00:00

veḳâle-lleẕîne keferû eiẕâ künnâ türâbev veâbâünâ einnâ lemuḫracûn.

Arapça:

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ

Türkçe:

İnkârcılar dediler ki: "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gerçekten biz bundan sonra ortaya mı çıkarılacağız?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İnkârcılar dediler ki: "Sahi biz ve atalarımız toprak olduktan sonra gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?"

Diyanet Vakfı:

İnkarcılar dediler ki: Sahi, biz ve atalarımız, toprak olduktan sonra, gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?

İngilizce:

The Unbelievers say: "What! when we become dust,- we and our fathers,- shall we really be raised (from the dead)?

Fransızca:

Et ceux qui ne croient pas disent : "Est-ce que, quand nous seront poussière, nous et nos pères, est-ce que vraiment on nous fera sortir (de nos tombes) ?

Almanca:

Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagten: "Wenn wir auch noch zu Erde wurden, so wie unsere Ahnen, werden wir etwa herausgebracht?!

Rusça:

Неверующие говорят: "Неужели после того, как мы и наши отцы превратимся в прах, мы будем выведены из могил?

Açıklama:
 
00:00

leḳad vu`idnâ hâẕâ naḥnü veâbâünâ min ḳablü in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn.

Arapça:

لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ

Türkçe:

"Yemin olsun, bununla şimdi biz, önceden de atalarımız tehdit edildi. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

And olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.

Diyanet Vakfı:

Andolsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.

İngilizce:

It is true we were promised this,- we and our fathers before (us): these are nothing but tales of the ancients.

Fransızca:

Certes, on nous l'a promis à nous et à nos pères, auparavant. Ce ne sont que des contes d'anciens ! ".

Almanca:

Gewiß, bereits wurde uns dies angedroht sowie unseren Ahnen vorher. Dies ist nichts anderes außer Legenden der Früheren."

Rusça:

Это было обещано нам и еще раньше - нашим отцам. Но это - всего лишь сказки древних народов".

Açıklama:
 
00:00

ḳul sîrû fi-l'arḍi fenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lmücrimîn.

Arapça:

قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ

Türkçe:

De ki: "Yeryüzünde dolaşın da bir bakın nice olmuştur günahkârların sonu!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

De ki: "Hele bir yeryüzünde gezin de, günahkarların sonu nice oldu, bir bakın!"

Diyanet Vakfı:

De ki: Yeryüzünde gezin de, günahkarların akıbeti nice oldu, görün!

İngilizce:

Say: "Go ye through the earth and see what has been the end of those guilty (of sin)."

Fransızca:

Dis : "Parcourez la terre et voyez ce qu'il est advenu des criminels".

Almanca:

Sag: "Zieht auf der Erde umher, dann seht, wie das Anschließende von den schwer Verfehlenden war."

Rusça:

Скажи: "Постранствуйте по земле и посмотрите, каким был конец грешников".

Açıklama:
 
00:00

velâ taḥzen `aleyhim velâ tekün fî ḍayḳim mimmâ yemkürûn.

Arapça:

وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُن فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ

Türkçe:

Onlar yüzünden tasalanma. Kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Habibim!) Onlara karşı mahzun olma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntı duyma!

Diyanet Vakfı:

(Resulüm!) Onların yüzünden tasalanma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü sıkıntı duyma.

İngilizce:

But grieve not over them, nor distress thyself because of their plots.

Fransızca:

Et ne t'afflige pas sur eux et ne sois pas angoissé à cause de leur complot.

Almanca:

Und trauere ihnen nicht nach und sei nicht bedrückt wegen dem, was sie an List planen.

Rusça:

Не печалься о них и не будь стеснен тем, что они замышляют.

Açıklama:
 
00:00

veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.

Arapça:

وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Türkçe:

"Eğer doğru sözlülerseniz, bu vaat ne zaman?" derler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bir de, "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad (ettiğiniz azab) hani, ne zaman?" derler.

Diyanet Vakfı:

Onlar: Eğer doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım) bu tehdit ne zaman gerçekleşecek? derler.

İngilizce:

They also say: "When will this promise (come to pass)? (Say) if ye are truthful."

Fransızca:

Et ils disent : "Pour quand cette promesse si vous êtes véridiques ? "

Almanca:

Und sie sagen: "Wann erfüllt sich diese Androhung, solltet ihr wahrhaftig sein?"

Rusça:

Они говорят: "Когда же сбудется это обещание, если вы говорите правду?"

Açıklama:
 
00:00

ḳul `asâ ey yekûne radife leküm ba`ḍu-lleẕî testa`cilûn.

Arapça:

قُلْ عَسَىٰ أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَ

Türkçe:

De ki: "Acele isteyip durduğunuzun bir kısmı belki de arkanıza takılmıştır."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

De ki: "Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı herhalde yakında ensenize binecektir."

Diyanet Vakfı:

De ki: Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı herhalde yakında başınıza gelecektir.

İngilizce:

Say: "It may be that some of the events which ye wish to hasten on may be (close) in your pursuit!"

Fransızca:

Dis : "Il se peut qu'une partie de ce que vous cherchez à hâter soit déjà sur vos talons".

Almanca:

Sag: "Vielleicht nähert sich euch etwas von dem, womit ihr zur Eile fordert?"

Rusça:

Скажи: "Возможно, некоторое из того, что вы торопите, уже находится позади вас".

Açıklama:
 
00:00

veinne rabbeke leẕû faḍlin `ale-nnâsi velâkinne ekŝerahüm lâ yeşkürûn.

Arapça:

وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ

Türkçe:

Senin Rabbin, insanlara karşı gerçekten lütufkârdır; fakat çokları şükretmezler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmezler.

Diyanet Vakfı:

Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmezler.

İngilizce:

But verily thy Lord is full of grace to mankind: Yet most of them are ungrateful.

Fransızca:

Certes, ton Seigneur est pourvoyeur de grâce aux hommes, mais la plupart d'entre eux ne sont pas reconnaissants.

Almanca:

Und gewiß, dein HERR erweist den Menschen Gunst! Doch die meisten erweisen sich nicht dankbar.

Rusça:

Воистину, твой Господь оказывает милость людям, но большинство их неблагодарны.

Açıklama:
 
00:00

veinne rabbeke leya`lemü mâ tükinnü ṣudûruhüm vemâ yü`linûn.

Arapça:

وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ

Türkçe:

Ve senin Rabbin, onların göğüslerinin sakladığını da açığa vurduğunu da çok iyi bilir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Rabbin elbette onların sinelerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.

Diyanet Vakfı:

Rabbin elbette onların kalplerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.

İngilizce:

And verily thy Lord knoweth all that their hearts do hide. As well as all that they reveal.

Fransızca:

Certes, ton Seigneur sait ce que cachent leurs poitrines et ce qu'ils divulguent.

Almanca:

Und gewiß, dein HERR weiß doch, was ihre 2 Brüste verbergen, und was sie offenlegen.

Rusça:

Воистину, твой Господь знает то, что таят их сердца, и то, что они обнаруживают.

Açıklama:

Sayfalar

Cuz 20 beslemesine abone olun.