
ḳul lâ ya`lemü men fi-ssemâvâti vel'arḍi-lgaybe ille-llâh. vemâ yeş`urûne eyyâne yüb`aŝûn.
Türkçe:
De ki: "Göklerde ve yerde, Allah'tan başka hiç kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler."
İngilizce:
Say: None in the heavens or on earth, except Allah, knows what is hidden: nor can they perceive when they shall be raised up (for Judgment).
Fransızca:
Dis : "Nul de ceux qui sont dans les cieux et sur la terre ne connaît l'Inconnaissable, à part Allah". Et ils ne savent pas quand ils seront ressuscités !
Almanca:
Sag: "Diejenigen in den Himmeln und auf Erden kennen das Verborgene nicht, nur ALLAH (kennt es)!" Und sie merken nicht, wann sie erweckt werden.
Rusça:
Скажи: "Никто из тех, кто на небесах и на земле, не ведает сокровенное, кроме Аллаха, а они даже не подозревают, когда их воскресят.
Arapça:
قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
Diyanet Vakfı:
De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

beli-ddârake `ilmühüm fi-l'âḫirah. bel hüm fî şekkim minhâ. bel hüm minhâ `amûn.
Türkçe:
Hayır, onların bilgileri âhiret konusunda yetersiz kalmıştı. Daha doğrusu onlar ondan kuşku duymaktadırlar. Hayır, hayır! Onlar, onu göremeyecek kadar kördürler.
İngilizce:
Still less can their knowledge comprehend the Hereafter: Nay, they are in doubt and uncertainty thereanent; nay, they are blind thereunto!
Fransızca:
Mais leurs sciences se sont rejointes au sujet de l'autre monde. Ils doutent plutôt là-dessus. Ou plutôt ils sont aveugles à son sujet.
Almanca:
Nein, sondern ihr Wissen erfaßte auch noch das Jenseits?! Nein, sondern sie sind darüber im Zweifel! Nein, sondern sie sind ihm (dem Jenseits) gegenüber blind!
Rusça:
Более того, они не знают о Последней жизни (или Но их знание станет совершенным в Последней жизни). Более того, они сомневаются в ней и даже слепы к ней".
Arapça:
بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّنْهَا ۖ بَلْ هُم مِّنْهَا عَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat ahiret hakkında bilgiler onlara ardarda gelmektedir. Ama onlar bundan bir şüphe içindedirler. Çünkü onlar bundan yana kördürler.
Diyanet Vakfı:
Hayır; onların ahiret hakkındaki bilgileri yetersiz kalmıştır. Dahası, bu hususta şüphe içindedirler. Bunun da ötesinde, onlar ahiretten yana kördürler.

veḳâle-lleẕîne keferû eiẕâ künnâ türâbev veâbâünâ einnâ lemuḫracûn.
Türkçe:
İnkârcılar dediler ki: "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gerçekten biz bundan sonra ortaya mı çıkarılacağız?"
İngilizce:
The Unbelievers say: "What! when we become dust,- we and our fathers,- shall we really be raised (from the dead)?
Fransızca:
Et ceux qui ne croient pas disent : "Est-ce que, quand nous seront poussière, nous et nos pères, est-ce que vraiment on nous fera sortir (de nos tombes) ?
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagten: "Wenn wir auch noch zu Erde wurden, so wie unsere Ahnen, werden wir etwa herausgebracht?!
Rusça:
Неверующие говорят: "Неужели после того, как мы и наши отцы превратимся в прах, мы будем выведены из могил?
Arapça:
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnkârcılar dediler ki: "Sahi biz ve atalarımız toprak olduktan sonra gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?"
Diyanet Vakfı:
İnkarcılar dediler ki: Sahi, biz ve atalarımız, toprak olduktan sonra, gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?

leḳad vu`idnâ hâẕâ naḥnü veâbâünâ min ḳablü in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn.
Türkçe:
"Yemin olsun, bununla şimdi biz, önceden de atalarımız tehdit edildi. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil."
İngilizce:
It is true we were promised this,- we and our fathers before (us): these are nothing but tales of the ancients.
Fransızca:
Certes, on nous l'a promis à nous et à nos pères, auparavant. Ce ne sont que des contes d'anciens ! ".
Almanca:
Gewiß, bereits wurde uns dies angedroht sowie unseren Ahnen vorher. Dies ist nichts anderes außer Legenden der Früheren."
Rusça:
Это было обещано нам и еще раньше - нашим отцам. Но это - всего лишь сказки древних народов".
Arapça:
لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.

ḳul sîrû fi-l'arḍi fenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lmücrimîn.
Türkçe:
De ki: "Yeryüzünde dolaşın da bir bakın nice olmuştur günahkârların sonu!"
İngilizce:
Say: "Go ye through the earth and see what has been the end of those guilty (of sin)."
Fransızca:
Dis : "Parcourez la terre et voyez ce qu'il est advenu des criminels".
Almanca:
Sag: "Zieht auf der Erde umher, dann seht, wie das Anschließende von den schwer Verfehlenden war."
Rusça:
Скажи: "Постранствуйте по земле и посмотрите, каким был конец грешников".
Arapça:
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Hele bir yeryüzünde gezin de, günahkarların sonu nice oldu, bir bakın!"
Diyanet Vakfı:
De ki: Yeryüzünde gezin de, günahkarların akıbeti nice oldu, görün!

velâ taḥzen `aleyhim velâ tekün fî ḍayḳim mimmâ yemkürûn.
Türkçe:
Onlar yüzünden tasalanma. Kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme.
İngilizce:
But grieve not over them, nor distress thyself because of their plots.
Fransızca:
Et ne t'afflige pas sur eux et ne sois pas angoissé à cause de leur complot.
Almanca:
Und trauere ihnen nicht nach und sei nicht bedrückt wegen dem, was sie an List planen.
Rusça:
Не печалься о них и не будь стеснен тем, что они замышляют.
Arapça:
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُن فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Habibim!) Onlara karşı mahzun olma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntı duyma!
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Onların yüzünden tasalanma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü sıkıntı duyma.

veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.
Türkçe:
"Eğer doğru sözlülerseniz, bu vaat ne zaman?" derler.
İngilizce:
They also say: "When will this promise (come to pass)? (Say) if ye are truthful."
Fransızca:
Et ils disent : "Pour quand cette promesse si vous êtes véridiques ? "
Almanca:
Und sie sagen: "Wann erfüllt sich diese Androhung, solltet ihr wahrhaftig sein?"
Rusça:
Они говорят: "Когда же сбудется это обещание, если вы говорите правду?"
Arapça:
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir de, "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad (ettiğiniz azab) hani, ne zaman?" derler.
Diyanet Vakfı:
Onlar: Eğer doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım) bu tehdit ne zaman gerçekleşecek? derler.

ḳul `asâ ey yekûne radife leküm ba`ḍu-lleẕî testa`cilûn.
Türkçe:
De ki: "Acele isteyip durduğunuzun bir kısmı belki de arkanıza takılmıştır."
İngilizce:
Say: "It may be that some of the events which ye wish to hasten on may be (close) in your pursuit!"
Fransızca:
Dis : "Il se peut qu'une partie de ce que vous cherchez à hâter soit déjà sur vos talons".
Almanca:
Sag: "Vielleicht nähert sich euch etwas von dem, womit ihr zur Eile fordert?"
Rusça:
Скажи: "Возможно, некоторое из того, что вы торопите, уже находится позади вас".
Arapça:
قُلْ عَسَىٰ أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı herhalde yakında ensenize binecektir."
Diyanet Vakfı:
De ki: Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı herhalde yakında başınıza gelecektir.

veinne rabbeke leẕû faḍlin `ale-nnâsi velâkinne ekŝerahüm lâ yeşkürûn.
Türkçe:
Senin Rabbin, insanlara karşı gerçekten lütufkârdır; fakat çokları şükretmezler.
İngilizce:
But verily thy Lord is full of grace to mankind: Yet most of them are ungrateful.
Fransızca:
Certes, ton Seigneur est pourvoyeur de grâce aux hommes, mais la plupart d'entre eux ne sont pas reconnaissants.
Almanca:
Und gewiß, dein HERR erweist den Menschen Gunst! Doch die meisten erweisen sich nicht dankbar.
Rusça:
Воистину, твой Господь оказывает милость людям, но большинство их неблагодарны.
Arapça:
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmezler.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmezler.

veinne rabbeke leya`lemü mâ tükinnü ṣudûruhüm vemâ yü`linûn.
Türkçe:
Ve senin Rabbin, onların göğüslerinin sakladığını da açığa vurduğunu da çok iyi bilir.
İngilizce:
And verily thy Lord knoweth all that their hearts do hide. As well as all that they reveal.
Fransızca:
Certes, ton Seigneur sait ce que cachent leurs poitrines et ce qu'ils divulguent.
Almanca:
Und gewiß, dein HERR weiß doch, was ihre 2 Brüste verbergen, und was sie offenlegen.
Rusça:
Воистину, твой Господь знает то, что таят их сердца, и то, что они обнаруживают.
Arapça:
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbin elbette onların sinelerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.
Diyanet Vakfı:
Rabbin elbette onların kalplerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.
Sayfalar
