An-Naml—النمل

Arapça:
İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Açıklama:
Arapça:
İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Açıklama:
 
00:00

ṭâ-sîn. tilke âyâtü-lḳur'âni vekitâbim mübîn.

Arapça:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طس ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ

Türkçe:

Tâ, Sîn. İşte bunlar Kur'an'ın ve açık-seçik beyanda bulunan Kitap'ın ayetleridir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Tâ, Sîn. Bunlar sana, Kur'ân'ın ve apaçık bir kitabın âyetleridir.

Diyanet Vakfı:

Ta. Sin. Bunlar Kur'an'ın, (gerçekleri) açıklayan Kitab'ın ayetleridir.

İngilizce:

These are verses of the Qur'an,-a book that makes (things) clear;

Fransızca:

Ta, Sin. . Voici les versets du Coran et d'un Livre explicite,

Almanca:

Ta-sin . Diese sind die Ayat des Quran und eine deutliche Schrift,

Rusça:

Та. Син. Это - аяты Корана и ясного Писания,

Açıklama:
 
00:00

hüdev vebüşrâ lilmü'minîn.

Arapça:

هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ

Türkçe:

Müminlere bir kılavuz ve muştudur o.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İman eden müminler için hidayet rehberi ve müjdeci olmak üzere.

Diyanet Vakfı:

İman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.

İngilizce:

A guide: and glad tidings for the believers,-

Fransızca:

un guide et une bonne annonce aux croyants,

Almanca:

eine Rechtleitung und frohe Botschaft für die Mumin,

Rusça:

верное руководство и благая весть для верующих,

Açıklama:
 
00:00

elleẕîne yüḳîmûne-ṣṣalâte veyü'tûne-zzekâte vehüm bil'âḫirati hüm yûḳinûn.

Arapça:

الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Türkçe:

O müminler ki, namazı/duayı yerine getirirler, zekâtı verirler. Ve âhirete tam bir biçimde inananlar da onlardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ki o (müminler) namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.

Diyanet Vakfı:

Onlar ki, namazı kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak inanırlar.

İngilizce:

Those who establish regular prayers and give in regular charity, and also have (full) assurance of the hereafter.

Fransızca:

qui accomplissent la Salat, acquittent la Zakat et croient avec certitude en l'au-delà.

Almanca:

die das rituelle Gebet ordnungsgemäß verrichten und die Zakat entrichten, und sie haben Gewißheit an das Jenseits.

Rusça:

которые совершают намаз, выплачивают закят и убеждены в Последней жизни.

Açıklama:
 
00:00

inne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati zeyyennâ lehüm a`mâlehüm fehüm ya`mehûn.

Arapça:

إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ

Türkçe:

Şu bir gerçek ki, âhirete inanmayanların amellerini biz, kendileri için süsleyip püsledik. Bu yüzden onlar kalpleri körelmiş olarak şaşkınlık içinde bocalar dururlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik de onlar ilerisini göremezler, kalpleri körelmiştir.

Diyanet Vakfı:

Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik; o yüzden bocalar dururlar.

İngilizce:

As to those who believe not in the Hereafter, We have made their deeds pleasing in their eyes; and so they wander about in distraction.

Fransızca:

Quant à ceux qui ne croient pas en l'au-delà, Nous embellissons [à leurs yeux] leurs actions, et alors ils deviennent confus et hésitants.

Almanca:

Gewiß, denjenigen, die den Iman an das Jenseits nicht verinnerlichen, haben WIR ihre Taten schön erscheinen lassen, so sind sie verwirrt.

Rusça:

Воистину, тем, которые не веруют в Последнюю жизнь, Мы представили их деяния прекрасными, и они блуждают в растерянности.

Açıklama:
 
00:00

ülâike-lleẕîne lehüm sûü-l`aẕâbi vehüm fi-l'âḫirati hümü-l'aḫserûn.

Arapça:

أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ

Türkçe:

İşte bunlardır kendilerine azabın korkuncu öngörülen. Âhirette hüsrana uğrayacaklar da onlardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte bunlar, kendileri için oldukça ağır bir azab bulunan kimselerdir, ahirette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.

Diyanet Vakfı:

İşte bunlar, azabı en ağır olanlardır; ahirette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.

İngilizce:

Such are they for whom a grievous Penalty is (waiting); and in the Hereafter theirs will be the greatest loss.

Fransızca:

Ce sont eux qui subiront le pire châtiment, tandis qu'ils seront dans l'au-delà les plus grands perdants.

Almanca:

Diese sind diejenigen, für die das Schlimme der Peinigung bestimmt ist, und sie sind im Jenseits die wirklichen Verlierer.

Rusça:

Они - те, которым уготованы злые мучения, а в Последней жизни они понесут наибольший убыток.

Açıklama:
 
00:00

veinneke letüleḳḳe-lḳur'âne mil ledün ḥakîmin `alîm.

Arapça:

وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ

Türkçe:

Emin ol ki, sen bu Kur'an'a Hakîm ve Alîm bir kudret tarafından muhatap kılınıyorsun.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kur'ân, sana hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından indirilmektedir.

Diyanet Vakfı:

(Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kur'an, hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından sana verilmektedir.

İngilizce:

As to thee, the Qur'an is bestowed upon thee from the presence of one who is wise and all-knowing.

Fransızca:

Certes c'est toi qui reçois le Coran, de la part d'un Sage, d'un Savant.

Almanca:

Und gewiß, du empfängst doch den Quran von Einem Allweisen, Allwissenden.

Rusça:

Воистину, ты получаешь Коран от Мудрого, Знающего.

Açıklama:
 
00:00

iẕ ḳâle mûsâ liehlihî innî ânestü nârâ. seâtîküm minhâ biḫaberin ev âtîküm bişihâbin ḳabesil le`alleküm taṣṭalûn.

Arapça:

إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

Türkçe:

Hatırla o zamanı; Mûsa, ailesine şöyle demişti: "Ben bir ateş fark ettim. Ondan size bir haber getireceğim, yahut parlak bir kor getireceğim ki ateş yakıp ısınabilesiniz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hani Musa, ailesine şöyle demişti: "Gerçekten ben bir ateş gördüm, (gidip) size oradan bir haber getireceğim yahut bir kor ateş getireyim, umarım ki ısınırsınız."

Diyanet Vakfı:

Hani Musa, ailesine şöyle demişti: Gerçekten ben bir ateş gördüm. (Gidip) size oradan bir haber getireceğim, yahut bir ateş parçası getireceğim, umarım ki ısınırsınız!

İngilizce:

Behold! Moses said to his family: "I perceive a fire; soon will I bring you from there some information, or I will bring you a burning brand to light our fuel, that ye may warm yourselves.

Fransızca:

(Rappelle) quand Moïse dit à sa famille : "J'ai aperçu un feu; je vais vous en apporter des nouvelles, ou bien je vous apporterai un tison allumé afin que vous vous réchauffiez".

Almanca:

(Und erinnere daran), als Musa seiner Familie sagte: "Ich sah Feuer. Ich werde euch von dort eine Mitteilung bringen, oder ich bringe euch eine Fackel davon, damit ihr euch wärmt."

Rusça:

Вот Муса (Моисей) сказал своей семье: "Воистину, я вижу огонь. Я принесу вам оттуда известие или горящую головню, чтобы вы могли согреться".

Açıklama:
 
00:00

felemmâ câehâ nûdiye em bûrike men fi-nnâri vemen ḥavlehâ. vesübḥâne-llâhi rabbi-l`âlemîn.

Arapça:

فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَن بُورِكَ مَن فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Türkçe:

Mûsa ateşe vardığında şöyle çağrıldı. "Ateşteki kimse de ateşin çevresindekiler de kutsal ve bereketli kılınmıştır. Ve âlemlerin Rabbi olan Allah, bütün eksiklik ve iğretiliklerden arınmıştır."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Oraya geldiğinde şöyle seslenilmişti: "Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!"

Diyanet Vakfı:

Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!

İngilizce:

But when he came to the (fire), a voice was heard: "Blessed are those in the fire and those around: and glory to Allah, the Lord of the worlds.

Fransızca:

Lorsqu'il y arriva, on l'appela. - béni soit Celui qui est dans le feu et Celui qui est tout autour, et gloire à Allah, Seigneur de l'univers.

Almanca:

Und als er dort ankam, wurde gerufen: "Baraka wurde verliehen dem, das im Feuer ist, sowie dem um es herum. Und subhanallah , Der HERR aller Schöpfung.

Rusça:

Когда он подошел туда, раздался глас: "Благословен тот, кто в огне, и тот, кто вокруг него. Пречист Аллах, Господь миров!

Açıklama:

Sayfalar

An-Naml—النمل beslemesine abone olun.