
ḳâlû teḳâsemû billâhi lenübeyyitennehû veehlehû ŝümme leneḳûlenne liveliyyihî mâ şehidnâ mehlike ehlihî veinnâ leṣâdiḳûn.
Arapça:
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ
Türkçe:
Allah adına yeminleşerek şöyle dediler: "Ona ve ailesine bir gece baskını yapalım, sonra da velisine şöyle diyelim: Biz onların ailesinin öldürülüşüne tanık olmadık. Vallahi, doğru söyleyenleriz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a and içerek birbirlerine şöyle dediler: "Gece ona ve ailesine baskın yapalım; sonra da velisine, 'Biz o ailenin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz' diyelim."
Diyanet Vakfı:
Allah'a and içerek birbirlerine şöyle dediler: Gece ona ve ailesine baskın yapalım (hepsini öldürelim); sonra da velisine: "Biz (Salih) ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz" diyelim.
İngilizce:
They said: "Swear a mutual oath by Allah that we shall make a secret night attack on him and his people, and that we shall then say to his heir (when he seeks vengeance): 'We were not present at the slaughter of his people, and we are positively telling the truth.'"
Fransızca:
Ils dirent : "Jurons par Allah que nous l'attaquerons de nuit, lui et sa famille. Ensuite nous dirons à celui qui est chargé de le venger : "Nous n'avons pas assisté à l'assassinat de sa famille, et nous sommes sincères".
Almanca:
Sie sagten: "Legt einen Schwur bei ALLAH ab, daß wir ihn und seine Familie nachts überfallen. Dann sagen doch wir seinem Wali: "Wir waren bei der Ermordung seiner Familie nicht anwesend, und gewiß, wir sind doch wahrhaftig!"
Rusça:
Они сказали: "Поклянитесь друг другу Аллахом, что ночью мы обязательно нападем на Салиха и его семью, а потом скажем его близкому родственнику, что мы не присутствовали при убийстве его семьи и что мы говорим правду".
Açıklama:

vemekerû mekrav vemekernâ mekrav vehüm lâ yeş`urûn.
Arapça:
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Türkçe:
Onlar bir tuzak kurdular, biz de bir tuzak kurduk, ama şuursuzluk eden onlardı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar böyle bir tuzak kurdular, biz de kendileri farkında olmadan onların planlarını altüst ettik.
Diyanet Vakfı:
Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında olmadan, onların planlarını altüst ettik.
İngilizce:
They plotted and planned, but We too planned, even while they perceived it not.
Fransızca:
Ils ourdirent une ruse et Nous ourdîmes une ruse sans qu'ils s'en rendent compte.
Almanca:
Und sie planten eine Intrige und WIR entgegneten ihre Intrige, während sie nicht merkten.
Rusça:
Они замыслили хитрость, и Мы замыслили хитрость, но они не ощущали этого.
Açıklama:

fenżur keyfe kâne `âḳibetü mekrihim ennâ demmernâhüm veḳavmehüm ecme`în.
Arapça:
فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ
Türkçe:
Bir baksana nasıl oldu tuzaklarının sonu! İşte, onları da topluluklarını da hep birlikte yere geçirdik.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte bak! Tuzaklarının akibeti nice oldu: Onları da, kavimlerini de toptan helak ettik.
Diyanet Vakfı:
Bak işte, tuzaklarının akıbeti nice oldu: Onları da; (kendilerine uyan) kavimlerini de (nasıl) toptan helak ettik!
İngilizce:
Then see what was the end of their plot!- this, that We destroyed them and their people, all (of them).
Fransızca:
Regarde donc ce qu'a été la conséquence de leur stratagème : Nous les fîmes périr, eux et tout leur peuple.
Almanca:
Also siehe, wie das Anschließende von ihrer Intrige war, daß WIR sie und ihre Leute, allesamt vernichteten.
Rusça:
Посмотри же, каким был конец их хитрости! Мы уничтожили их вместе со всем их народом.
Açıklama:

fetilke büyûtühüm ḫâviyetem bimâ żalemû. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy ya`lemûn.
Arapça:
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Türkçe:
İşte sana onların, işledikleri zulümler yüzünden çöküp ıpıssız kalmış evleri. Hiç kuşkusuz bunda, ilmi kullanan bir topluluk için kesin bir ibret vardır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Bilen bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.
Diyanet Vakfı:
İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Anlayan bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.
İngilizce:
Now such were their houses, - in utter ruin, - because they practised wrong-doing. Verily in this is a Sign for people of knowledge.
Fransızca:
Voilà donc leurs maisons désertes à cause de leurs méfaits. C'est bien là un avertissement pour des gens qui savent.
Almanca:
Und diese ihre Wohnstätten sind leer wegen dem, womit sie Unrecht begingen. Gewiß, darin ist doch eine Aya für Leute, die wissen.
Rusça:
Вот их дома, разрушенные за то, что они поступали несправедливо. Воистину, в этом - знамения для людей знающих.
Açıklama:

veenceyne-lleẕîne âmenû vekânû yetteḳûn.
Arapça:
وَأَنجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ
Türkçe:
Biz inananları, korunup sakınanları kurtardık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları da kurtardık.
Diyanet Vakfı:
İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları ise kurtardık.
İngilizce:
And We saved those who believed and practised righteousness.
Fransızca:
Et Nous sauvâmes ceux qui avaient cru et étaient pieux.
Almanca:
Und WIR erretteten diejenigen, die den Iman verinnerlichten und Taqwa gemäß zu handeln pflegten.
Rusça:
А тех, которые уверовали и были богобоязненны, Мы спасли.
Açıklama:

velûṭan iẕ ḳâle liḳavmihî ete'tûne-lfâḥişete veentüm tübṣirûn.
Arapça:
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ
Türkçe:
Lût'u da resul olarak gönderdik. Toplumuna şöyle dedi: "Gözünüz göre göre şu iğrençliği yapıyorsunuz ha!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Lût'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik). O, kavmine şöyle demişti: "Göz göre göre hala o hayasızlığı yapacak mısınız?"
Diyanet Vakfı:
Lut'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik.) Kavmine şöyle demişti: Göz göre göre hala o hayasızlığı yapacak mısınız?
İngilizce:
(We also sent) Lut (as a messenger): behold, He said to his people, "Do ye do what is shameful though ye see (its iniquity)?
Fransızca:
[Et rappelle-leur] Lot, quand il dit à son peuple : "Vous livrez-vous à la turpitude [I'homosexualité] alors que vous voyez clair".
Almanca:
Auch Lut, als er seinen Leuten sagte: "Begeht ihr das Abscheuliche, während ihr Einblick habt?
Rusça:
Вот Лут (Лот) сказал своему народу: "Неужели вы будете совершать мерзость, видя это?
Açıklama:

einneküm lete'tûne-rricâle şehvetem min dûni-nnisâi. bel entüm ḳavmün techelûn.
Arapça:
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
Türkçe:
"Siz, şehvetinizi tatmin için kadınları bırakıp da erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz cehalete saplanmış bir topluluksunuz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz beyinsizlikte devam edegelen bir kavimsiniz!
Diyanet Vakfı:
(Bu ilahi ikazdan sonra hala) siz, ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz, beyinsizlikte devam edegelen bir kavimsiniz!
İngilizce:
Would ye really approach men in your lusts rather than women? Nay, ye are a people (grossly) ignorant!
Fransızca:
Vous allez aux hommes au lieu de femmes pour assouvir vos désirs ? Vous êtes plutôt un peuple ignorant.
Almanca:
Verkehrt ihr wirklich intim mit den Männern aus Begierde 2 anstelle mit Frauen? Nein, sondern ihr seid Leute, die unwissend sind."
Rusça:
Неужели вы будете приходить с вожделением к мужчинам вместо женщин? О нет! Вы - невежественный народ!"
Açıklama:

femâ kâne cevâbe ḳavmihî illâ en ḳâlû aḫricû âle lûṭim min ḳaryetiküm. innehüm ünâsüy yeteṭahherûn.
Arapça:
۞ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِّن قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ
Türkçe:
Toplumunun cevabı sadece şunu söylemek oldu: "Çıkarın şu Lût ailesini kentinizden; bunlar temizlik tutkunu olmuş kişilerdir."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Buna kavminin cevabı sadece: "Lût ailesini memleketinizden çıkarın; baksanıza onlar (bizim yaptıklarımızdan) temiz kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden ibaret oldu.
Diyanet Vakfı:
Kavminin cevabı sadece: "Lut ailesini memleketinizden çıkarın; çünkü onlar (bizim yaptıklarımızdan) uzak kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden ibaret oldu.
İngilizce:
But his people gave no other answer but this: they said, "Drive out the followers of Lut from your city: these are indeed men who want to be clean and pure!"
Fransızca:
Puis son peuple n'eut que cette réponse : "Expulsez de votre cité la famille de Lot ! Car ce sont des gens qui affectent la pureté.
Almanca:
Und es gab keine Antwort von seinen Leuten, außer daß sie sagten: "Vertreibt Luts Familie aus eurer Ortschaft! Gewiß, sie sind Leute, die sich rein halten."
Rusça:
В ответ его народ смог лишь сказать: "Прогоните семью Лута (Лота) из вашего селения. Воистину, эти люди хотят очиститься".
Açıklama:

feenceynâhü veehlehû ille-mraeteh. ḳaddernâhâ mine-lgâbirîn.
Arapça:
فَأَنجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ
Türkçe:
Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Karısı hariç. Onu, arkada kalanlardan biri olarak takdir etmiştik.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesna; onun geride (azaba uğrayanların içinde) kalmasını takdir ettik.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesna; onun geride (azaba uğrayanların içinde) kalmasını takdir ettik.
İngilizce:
But We saved him and his family, except his wife; her We destined to be of those who lagged behind.
Fransızca:
Nous le sauvâmes ainsi que sa famille, sauf sa femme pour qui Nous avions déterminé qu'elle serait du nombre des exterminés.
Almanca:
Dann erretteten WIR ihn und seine Familie außer seiner Ehefrau, sie bestimmten WIR unter den Untergehenden.
Rusça:
Мы спасли его вместе с его семьей, кроме его жены. Мы предопределили ей оказаться в числе оставшихся позади.
Açıklama:

veemṭarnâ `aleyhim meṭarâ. fesâe meṭaru-lmünẕerîn.
Arapça:
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنذَرِينَ
Türkçe:
Üzerlerine bir de yağmur yağdırdık. Uyarılmış olanlar üzerine inen yağmur da ne kötüdür!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki, ne kötü idi uyarılanların yağmuru!
Diyanet Vakfı:
Onların üzerlerine müthiş bir yağmur indirdik. Bu sebeple, uyarılan (fakat aldırmayan) ların yağmuru ne kötü olmuştur!
İngilizce:
And We rained down on them a shower (of brimstone): and evil was the shower on those who were admonished (but heeded not)!
Fransızca:
Et Nous fûmes pleuvoir sur eux une pluie (de pierres). Et quelle mauvaise pluie que celle des gens prévenues!
Almanca:
Und WIR ließen sie mit Regen beregnen. Also wirklich schlimm ist der Regen der Gewarnten.
Rusça:
Мы пролили на них дождь. Как же пагубен дождь тех, кого предостерегали!
Açıklama:
Sayfalar
