
em yeḳûlûne şâ`irun neterabbeṣu bihî raybe-lmenûn.
Arapça:
أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَّتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ
Türkçe:
Yoksa şöyle mi diyorlar: "O bir şairdir. Zamanın ölüm getiren felaketine çarpılmasını bekliyoruz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onlar (senin için): "Bir şâirdir, zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetliyoruz." mu diyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa onlar: (O,) bir şairdir; onun, zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz mu diyorlar?
İngilizce:
Or do they say:- "A Poet! we await for him some calamity (hatched) by Time!"
Fransızca:
Ou bien ils disent : "C'est un poète ! Attendons pour lui le coup de la mort".
Almanca:
Oder sagen sie etwa: "Er ist ein Dichter, bei dem wir ein zweifelhaftes Ende abwarten."
Rusça:
Или же они говорят: "Он - поэт! Давайте же подождем, пока время не разберется с ним".
Açıklama:

ḳul terabbeṣû feinnî me`aküm mine-lmüterabbiṣîn.
Arapça:
قُلْ تَرَبَّصُوا فَإِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُتَرَبِّصِينَ
Türkçe:
De ki: "Bekleyin! Doğrusu sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: Bekleyin, çünkü ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
Diyanet Vakfı:
De ki: Bekleyin. Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
İngilizce:
Say thou: "Await ye!- I too will wait along with you!"
Fransızca:
Dis : "Attendez ! Je suis avec vous parmi ceux qui attendent".
Almanca:
Sag: "Wartet nur ab! Denn ich bin mit euch von den Abwartenden."
Rusça:
Скажи: "Ждите, и я подожду вместе с вами".
Açıklama:

em te'müruhüm aḥlâmühüm bihâẕâ em hüm ḳavmün ṭâgûn.
Arapça:
أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُم بِهَٰذَا ۚ أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
Türkçe:
Acaba bunu onlara hayalleri mi emrediyor yoksa bunlar azmış bir topluluk mu?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların akılları mı bunu emreder yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?
Diyanet Vakfı:
Onlara akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir topluluk mudur?
İngilizce:
Is it that their faculties of understanding urge them to this, or are they but a people transgressing beyond bounds?
Fransızca:
Est-ce leur raison qui leur commande cela ? Ou sont-ils des gens outranciers ?
Almanca:
Oder gebietet ihnen ihre Nachsicht dieses?! Oder sind sie etwa übertretende Leute?!
Rusça:
Неужели умы повелевают им такое? Или же они являются людьми преступными?
Açıklama:

em yeḳûlûne teḳavveleh. bel lâ yü'minûn.
Arapça:
أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ ۚ بَل لَّا يُؤْمِنُونَ
Türkçe:
Yoksa, "Onu uydurdu" mu diyorlar! Hayır, iman etmiyorlar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır onlar inanmıyorlar.
Diyanet Vakfı:
Yahut "Onu kendisi uydurdu!" mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler.
İngilizce:
Or do they say, "He fabricated the (Message)"? Nay, they have no faith!
Fransızca:
Ou bien ils disent : "Il l'a inventé lui-même ? " Non... mais ils ne croient pas.
Almanca:
Oder sagen sie etwa: "Er hat ihn erfunden!" Nein, sondern sie verinnerlichen den Iman nicht.
Rusça:
Или же они говорят: "Он выдумал его!" О нет! Просто они не веруют.
Açıklama:

felye'tû biḥadîŝim miŝlihî in kânû ṣâdiḳîn.
Arapça:
فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِّثْلِهِ إِن كَانُوا صَادِقِينَ
Türkçe:
Eğer doğru sözlü iseler, onun benzeri bir hadis/söz getirsinler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz meydana getirsinler.
Diyanet Vakfı:
Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz getirsinler.
İngilizce:
Let them then produce a recital like unto it,- If (it be) they speak the truth!
Fransızca:
Eh bien, qu'ils produisent un récit pareil à lui (le Coran), s'ils sont véridiques.
Almanca:
So sollen sie einen Bericht Seinesgleichen bringen, sollten sie wahrhaftig sein.
Rusça:
Пусть приведут подобное ему (Корану) повествование, если они говорят правду.
Açıklama:

em ḫuliḳû min gayri şey'in em hümü-lḫâliḳûn.
Arapça:
أَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ أَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ
Türkçe:
Yoksa onlar hiçbir şeysiz mi yaratıldılar? Yoksa bizzat kendileri mi yaratıcıdır?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onlar, hiçbir şey olmadan (yani yaratıcısız) mı yaratıldılar? Yoksa kendileri yaratıcı mıdırlar?
Diyanet Vakfı:
Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?
İngilizce:
Were they created of nothing, or were they themselves the creators?
Fransızca:
Ont-ils été créés à partir de rien ou sont-ils eux les créateurs ?
Almanca:
Oder wurden sie etwa durch Nichts erschaffen?! Oder waren sie selbst etwa die Schöpfer?!
Rusça:
Неужели они были сотворены сами по себе (или просто так)? Или же они сами являются творцами?
Açıklama:

em ḫaleḳu-ssemâvâti vel'arḍ. bel lâ yûḳinûn.
Arapça:
أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۚ بَل لَّا يُوقِنُونَ
Türkçe:
Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır, onlar gerekli bilgiye ulaşamıyorlar!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar düşünüp hakikati anlamazlar.
Diyanet Vakfı:
Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır! Onlar bir türlü anlayıp inanmazlar.
İngilizce:
Or did they create the heavens and the earth? Nay, they have no firm belief.
Fransızca:
Ou ont-ils créé les cieux et la terre ? Mais ils n'ont plutôt aucune conviction.
Almanca:
Oder erschufen sie etwa die Himmel und die Erde?! Nein, sondern sie verfügen über keine Gewißheit.
Rusça:
Или же это они сотворили небеса и землю? О нет! Просто они лишены убежденности.
Açıklama:

em `indehüm ḫazâinü rabbike em hümü-lmüṣayṭirûn.
Arapça:
أَمْ عِندَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ
Türkçe:
Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Yoksa güç ve egemenlik sahibi onlar mı?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yahut hâkim (her şeyin yöneticisi) kendileri midir?
Diyanet Vakfı:
Yahut Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hakim olan kendileri midir?
İngilizce:
Or are the Treasures of thy Lord with them, or are they the managers (of affairs)?
Fransızca:
Possèdent-ils les trésors de ton Seigneur ? Ou sont-ils eux les maîtres souverains ?
Almanca:
Oder sind bei ihnen etwa die Magazine deines HERRN?! Oder sind sie etwa die Kontrollierenden?!
Rusça:
Неужели у них находятся сокровищницы твоего Господа? Или же они сами являются владыками?
Açıklama:

em lehüm süllemüy yestemi`ûne fîh. felye'ti müstemi`uhüm bisülṭânim mübîn.
Arapça:
أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ ۖ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُم بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
Türkçe:
Yoksa onlara özgü bir merdiven var da onun üzerinde mi dinliyorlar? Eğer böyleyse, dinleyenleri açık bir kanıt getirsin.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa kendilerine mahsus (üzerine çıkıp sırları) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsin.
Diyanet Vakfı:
Yoksa onların, üzerine çıkıp gizli sırları dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsinler.
İngilizce:
Or have they a ladder, by which they can (climb up to heaven and) listen (to its secrets)? Then let (such a) listener of theirs produce a manifest proof.
Fransızca:
Ont-ils une échelle d'où ils écoutent ? Que celui des leurs qui reste à l'écoute apporte une preuve évidente !
Almanca:
Oder gibt es für sie etwa eine Leiter, über die sie zuhören?! So soll ihr Zuhörer mit einem deutlichen Beweis kommen.
Rusça:
Или же у них есть лестница, на которой они подслушивают разговоры ангелов? Пусть тот из них, кто подслушивал, приведет ясное доказательство.
Açıklama:

em lehü-lbenâtü velekümü-lbenûn.
Arapça:
أَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ
Türkçe:
Yoksa kızlar O'na, oğullar size mi?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Demek kızlar O'na, oğullar size öyle mi?
Diyanet Vakfı:
Yoksa kızlar O'nun, oğullar da sizin mi?
İngilizce:
Or has He only daughters and ye have sons?
Fransızca:
[Allah]: aurait-Il les filles, tandis que vous, les fils ?
Almanca:
Oder gehören Ihm etwa die Töchter und euch die Söhne?!
Rusça:
Неужели у Него - дочери, а у вас - сыновья?
Açıklama:
Sayfalar
