021. Enbiyâ - (Peygamberler) Al-Anbiya – الأنبياء

ḳâlû fe'tû bihî `alâ a`yüni-nnâsi le`allehüm yeşhedûn.

Türkçe:
Dediler: "Halkın gözleri önüne getirin onu ki, açıkça görebilsinler."
İngilizce:
They said, "Then bring him before the eyes of the people, that they may bear witness."
Fransızca:
Ils dirent : "Amenez-le sous les yeux des gens afin qu'ils puissent témoigner"
Almanca:
Sie sagten: "Dann bringt ihn her vor die Augen der Menschen, vielleicht bezeugen sie es."
Rusça:
Они сказали: "Приведите же его пред людские очи, чтобы они могли принести свидетельство".
Arapça:
قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَىٰ أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler dediler.
Diyanet Vakfı:
O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.

ḳâlû eente fe`alte hâẕâ biâlihetinâ yâ ibrâhîm.

Türkçe:
Dediler: "Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?"
İngilizce:
They said, "Art thou the one that did this with our gods, O Abraham?"
Fransızca:
(Alors) ils dirent : "Est-ce toi qui as fait cela a nos divinités, Abraham ? "
Almanca:
Sie sagten: "Bist du derjenige, der dies unseren Göttern antat, Ibrahim?"
Rusça:
Они сказали: "О Ибрахим (Авраам)! Ты ли поступил таким образом с нашими богами?"
Arapça:
قَالُوا أَأَنتَ فَعَلْتَ هَٰذَا بِآلِهَتِنَا يَا إِبْرَاهِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(İbrahim gelince ona) "Ey İbrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?" dediler
Diyanet Vakfı:
Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler.

ḳâle bel fe`aleh. kebîruhüm hâẕâ fes'elûhüm in kânû yenṭiḳûn.

Türkçe:
Dedi: "Hayır, ben değil. Şu büyükleri yapmıştır onu. Hadi, sorun onlara eğer konuşabiliyorlarsa!"
İngilizce:
He said: "Nay, this was done by - this is their biggest one! ask them, if they can speak intelligently!"
Fransızca:
Il dit : "C'est la plus grande d'entre elles que voici, qui l'a fait. Demandez-leur donc, si elles peuvent parler".
Almanca:
Er sagte: "Nein, sondern dies tat die Große (Statue) von ihnen, diese! Also fragt sie doch, sollten sie sprechen können!"
Rusça:
Он сказал: "Нет! Это содеял их старший, вот этот. Спросите их самих, если они способны разговаривать".
Arapça:
قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَٰذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِن كَانُوا يَنطِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun" dedi.
Diyanet Vakfı:
Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi.

ferace`û ilâ enfüsihim feḳâlû inneküm entümu-żżâlimûn.

Türkçe:
Bunun üzerine kendi benliklerine döndüler de şöyle dediler: "Siz, zalimlerin ta kendilerisiniz."
İngilizce:
So they turned to themselves and said, "Surely ye are the ones in the wrong!"
Fransızca:
Se ravisant alors, ils se dirent entre eux : "C'est vous qui êtes les vrais injustes".
Almanca:
Dann wandten sie sich zueinander, dann sagten sie: "Gewiß, ihr seid selbst die Unrecht-Begehenden."
Rusça:
Обратившись друг к другу, они сказали: "Воистину, вы сами являетесь беззаконниками!"
Arapça:
فَرَجَعُوا إِلَىٰ أَنفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنتُمُ الظَّالِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: "Doğrusu siz haksızsınız."
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler.

ŝümme nükisû `alâ ruûsihim. leḳad `alimte mâ hâülâi yenṭiḳûn.

Türkçe:
Sonra, yine kendi kafalarına döndürüldüler: "Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar."
İngilizce:
Then were they confounded with shame: (they said), "Thou knowest full well that these (idols) do not speak!"
Fransızca:
Puis ils firent volte-face et dirent : Tu sais bien que celles-ci ne parlent pas".
Almanca:
Dann wurden sie wieder auf den Kopf gestellt: "Gewiß, bereits weißt du, daß diese nicht sprechen können."
Rusça:
Затем они принялись за свое и сказали: "Ты же знаешь, что они не способны разговаривать".
Arapça:
ثُمَّ نُكِسُوا عَلَىٰ رُءُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَٰؤُلَاءِ يَنطِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler.
Diyanet Vakfı:
Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek ala biliyorsun, dediler.

ḳâle efeta`büdûne min dûni-llâhi mâ lâ yenfe`uküm şey'ev velâ yeḍurruküm.

Türkçe:
İbrahim dedi: "Siz, Allah'ın berisinden, size hiçbir şekilde yarar sağlamayan, zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?"
İngilizce:
(Abraham) said, "Do ye then worship, besides Allah, things that can neither be of any good to you nor do you harm?
Fransızca:
Il dit : "Adorez-vous donc, en dehors d'Allah, ce qui ne saurait en rien vous être utile ni vous nuire non plus.
Almanca:
Er sagte: "Dient ihr denn anstelle von ALLAH dem, das euch weder in irgend etwas nützt, noch schadet.
Rusça:
Он сказал: "Неужели вы поклоняетесь вместо Аллаха тому, что ничем не способно помочь или навредить вам?
Arapça:
قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(İbrahim) dedi: "O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?"
Diyanet Vakfı:
İbrahim: Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hala tapacak mısınız?

üffil leküm velimâ ta`büdûne min dûni-llâh. efelâ ta`ḳilûn.

Türkçe:
"Yazıklar olsun size ve Allah'ın berisinden taptıklarınıza! Siz hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"
İngilizce:
Fie upon you, and upon the things that ye worship besides Allah! Have ye no sense?..
Fransızca:
Fi de vous et de ce que vous adorez en dehors d'Allah ! Ne raisonnez-vous pas ? "
Almanca:
Pfui für euch und für das, dem ihr anstelle von ALLAH dient! Besinnt ihr euch nicht?"
Rusça:
Тьфу на вас и на то, чему вы поклоняетесь вместо Аллаха! Неужели же вы не образумитесь?"
Arapça:
أُفٍّ لَّكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ ۖ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?
Diyanet Vakfı:
Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?

ḳâlû ḥarriḳûhü venṣurû âliheteküm in küntüm fâ`ilîn.

Türkçe:
Dediler: "Yakın bunu! Eğer birşey yapacak kişilerseniz, ilahlarınıza yardım edin."
İngilizce:
They said, "Burn him and protect your gods, If ye do (anything at all)!"
Fransızca:
Il dirent : "Brûlez-le Secourez vos divinités si vous voulez faire quelque chose (pour elles)".
Almanca:
Sie sagten: "Verbrennt ihn und unterstützt eure Götter, solltet ihr dies tun wollen."
Rusça:
Они сказали: "Сожгите его и помогите вашим богам, если вы будете действовать!"
Arapça:
قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin" dediler.
Diyanet Vakfı:
(Bir kısmı:) Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin! dediler.

ḳulnâ yâ nâru kûnî berdev veselâmen `alâ ibrâhîm.

Türkçe:
Biz de şöyle dedik: "Ey ateş, İbrahim'e bir serinlik ol, bir selam ol!"
İngilizce:
We said, "O Fire! be thou cool, and (a means of) safety for Abraham!"
Fransızca:
Nous dîmes : "ô feu, sois pour Abraham une fraîcheur salutaire".
Almanca:
WIR sagten: "Feuer! Sei etwas Kühlendes und Salam für Ibrahim!"
Rusça:
Мы сказали: "О огонь! Стань для Ибрахима (Авраама) прохладой и спасением!"
Arapça:
قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz: "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol" dedik.
Diyanet Vakfı:
"Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!" dedik.

veerâdû bihî keyden fece`alnâhümü-l'aḫserîn.

Türkçe:
Ona tuzak kurmak istediler de biz onları hüsranın en beterine uğrayanlar yaptık.
İngilizce:
Then they sought a stratagem against him: but We made them the ones that lost most!
Fransızca:
Ils voulaient ruser contre lui, mais ce sont eux que Nous rendîmes les plus grands perdants.
Almanca:
Und sie wollten gegen ihn eine List planen, dann machten WIR sie zu den Verlierern.
Rusça:
Они хотели навредить ему, но Мы сделали так, что они оказались в наибольшем убытке.
Arapça:
وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ona düzen kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha fazla hüsrana uğrattık.
Diyanet Vakfı:
Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.

Sayfalar

021. Enbiyâ - (Peygamberler) Al-Anbiya – الأنبياء beslemesine abone olun.