Arapça:
ثُمَّ نُكِسُوا عَلَىٰ رُءُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَٰؤُلَاءِ يَنطِقُونَ
Çeviriyazı:
ŝümme nükisû `alâ ruûsihim. leḳad `alimte mâ hâülâi yenṭiḳûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler.
Diyanet İşleri:
Kendi kendilerine: "Doğrusu siz haksızsınız", sonra kafalarında olan eski inançlarına dönerek: "Ey İbrahim! bunların konuşmayacağını, and olsun ki, bilirsin" dediler.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Sonra başlarını eğdiler ve andolsun ki dediler, sen de bunların konuşmadığını bilirsin.
Şaban Piriş:
Sonra yine başları üzerine döndüler ve: "Onların konuşamayacağını sen çok iyi bilirsin" dediler.
Edip Yüksel:
Sonra tekrar eski kafalarına döndüler: "Bunların konuşamadığını sen gayet iyi bilirsin!"
Ali Bulaç:
Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."
Suat Yıldırım:
Fakat bunu dışa vurmayıp sonra yine önceki görüşlerine dönüp İbrâhim'e: “Bunların konuşmadıklarını sen de pek iyi bilirsin!” dediler.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Sonra da başları üzerine döndürüldüler de (dediler ki:) «Muhakkak sen bilmişsindir ki, onlar söz söyler değildirler.»
Yaşar Nuri Öztürk:
Sonra, yine kendi kafalarına döndürüldüler: "Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar."
Bekir Sadak:
Onu da, Lut´u da, alemler icin kutsal kildigimiz yere ulastirip kurtardik.
İbni Kesir:
Sonra eski kafalarına döndürüldüler: Bunların konuşamayacağını, andolsun ki
Adem Uğur:
Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler.
İskender Ali Mihr:
Sonra onların başları öne eğildi. (Hz. İbrâhîm´e): “Andolsun ki sen, bunların konuşmadığını (konuşamadığını) biliyordun.” (dediler).
Celal Yıldırım:
Sonra da başları üzerine döndüler de: «And olsun ki bunların konuşamıyacağını sen de bilirsin» dediler.
Tefhim ul Kuran:
Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: «Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.»
Fransızca:
Puis ils firent volte-face et dirent : Tu sais bien que celles-ci ne parlent pas".
İspanyolca:
Pero, en seguida, mudaron completamente de opinión: «Tú sabes bien que éstos son incapaces de hablar».
İtalyanca:
Fecero un voltafaccia [e dissero]: «Ben sai che essi non parlano!».
Almanca:
Dann wurden sie wieder auf den Kopf gestellt: "Gewiß, bereits weißt du, daß diese nicht sprechen können."
Çince:
然后,他们倒行逆施,(他们说):你确已知道这些是不会说话的。
Hollandaca:
Later keerden zij tot hunne vroegere hardnekkigheid terug en zeiden: Waarlijk, gij weet wel dat deze niet spreken.
Rusça:
Затем они принялись за свое и сказали: "Ты же знаешь, что они не способны разговаривать".
Somalice:
Markaasaa Loogadiyey Madaxooda (waxayna Dhaheen) Dhabbaad u Ogtahay inayna kuwani Hadlayn.
Swahilice:
Kisha wakarejea kwenye ule ule upotovu wao wakasema: Wewe unajua kwamba hawa hawesemi.
Uygurca:
ئاندىن ئۇلار (خىجالەتچىلىكتىن) باشلىرىنى تۆۋەن سېلىپ: «ئۇلارنىڭ گەپ قىلالمايدىغانلىقىنى سەن ئوبدان بىلىسەنغۇ؟» دېدى
Japonca:
間をおいて,かれらはまた翻意し(て言っ)た。「あなたはこれら(神々)の,口が利けないのをよく知っていました。」
Arapça (Ürdün):
«ثم نكسوا» من الله «على رءُوسهم» أي ردوا إلى كفرهم وقالوا والله «لقد علمتَ ما هؤلاء ينطقون» أي فكيف تأمرنا بسؤالهم.
Hintçe:
फिर उन लोगों के सर इसी गुमराही में झुका दिए गए (और तो कुछ बन न पड़ा मगर ये बोले) तुमको तो अच्छी तरह मालूम है कि ये बुत बोला नहीं करते
Tayca:
ครั้นแล้วศีรษะของพวกเขาก็ก้มลงมา(อยู่ในสภาพคอตก) แล้วกล่าวว่า “ท่าน ก็รู้ดีอยู่แล้วว่ารูปปั้นเหล่านั้นพูดไม่ได้”
İbranice:
לאחר מכן, הודו בהרכינם ראשיהם: 'הנך כבר יודע שאין הם מדברים
Hırvatça:
Zatim glave oboriše i rekoše: "Ti znaš da ovi ne govore!"
Rumence:
Apoi s-au rătăcit la cap iarăşi: “Ştii că aceştia nu grăiesc?”
Transliteration:
Thumma nukisoo AAala ruoosihim laqad AAalimta ma haolai yantiqoona
Türkçe:
Sonra, yine kendi kafalarına döndürüldüler: "Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar."
Sahih International:
Then they reversed themselves, [saying], "You have already known that these do not speak!"
İngilizce:
Then were they confounded with shame: (they said), "Thou knowest full well that these (idols) do not speak!"
Azerbaycanca:
Sonra (mübahisədə aciz qaldıqlarını görüb) yenə də öz küfrlərinə (başlarında olan əski e’tiqada) qayıdaraq (İbrahimə): “Axı sən bilirsən ki, bunlar danışmırlar!” – dedilər.
Süleyman Ateş:
Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler: "Sen de bilirsin ki bunlar konuşmazlar," dediler.
Diyanet Vakfı:
Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek ala biliyorsun, dediler.
Erhan Aktaş:
Sonra çok geçmeden yine eski kafalarına döndürüldüler: “Gerçek şu ki sen bunların konuşmadıklarını biliyorsun!” dediler.
Kral Fahd:
Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: «Sen bunların konuşmadığını pekâlâ biliyorsun» dediler.
Hasan Basri Çantay:
Sonra yine (eski) kafalarına döndürüldüler
Muhammed Esed:
Ama çok geçmeden yine eski düşünce tarzlarına döndüler ve (İbrahim´e:) "Bu (put)ların konuşamadıklarını kendin de pekala biliyorsun!" dediler.
Gültekin Onan:
Sonra yine tepeleri üstüne ters döndüler: "
Ali Fikri Yavuz:
Sonra yine eski kafalarına (akıllarına) döndüler (ve Nemrud İbrâhîm’e şöyle dedi.) Sen gerçekten biliyorsun ki, bu putlar konuşamazlar.
Portekizce:
Logo voltaram a cair em confusão e disseram: Tu bem sabes que eles não falam.
İsveççe:
Men så svängde de om [och sade till Abraham:] "Du vet mycket väl att dessa [bilder] inte kan tala!"
Farsça:
آن گاه سرافکنده و شرمسار شدند [ولی از روی ستیزه جویی به ابراهیم گفتند:] مسلماً تو می دانی که اینان سخن نمی گویند.
Kürtçe:
پاشان سەر بەرەو خوار کرانەوە (گەڕانەوە بۆ سەر سەختی و نەفامیەکەیان) بەڕاستی تۆ دەتزانی ئەو بتانە قسە ناکەن (ئەی ئیبراھیم)
Özbekçe:
Сўнгра яна бошлари айланиб: «Сен, батаҳқиқ, буларнинг гапирмаслигини билар эдинг!» дедилар.
Malayca:
Kemudian mereka terbalik fikirannya kepada kesesatan, lalu berkata: "Sesungguhnya engkau (hai Ibrahim), telah sedia mengetahui bahawa berhala- berhala itu tidak dapat berkata-kata (maka betapa engkau menyuruh kami bertanya kepadanya)?"
Arnavutça:
Pastaj, u rrotulluan në kokat e tyre (e ndrruan mendimin dhe i thanë Ibrahimit): “Po ti, me të vërtetë, e di që këta nuk flasin”.
Bulgarca:
После пак обърнаха глави назад [и рекоха]: “Ти знаеш - тези не говорят.”
Sırpça:
Затим се на своје вратише: „Ти знаш да ови не говоре!“
Çekçe:
Potom však opět nastal obrat v hlavách jejich a prohlásili: 'Ty přece víš, že vůbec nemluví!'
Urduca:
مگر پھر اُن کی مت پلٹ گئی اور بولے "تُو جانتا ہے کہ یہ بولتے نہیں ہیں"
Tacikçe:
Он гоҳ ба ҳайрат сар фурӯ доштанд ва гуфтанд: «Ту худ медонӣ, ки инҳо сухан намегӯянд».
Tatarca:
Соңра дәлилләре булмагач, оялып Ибраһим алдында башларын иделәр, һәм әйттеләр: "Тәхкыйк беләсең, безнең тәреләребез сөйләшмиләр, алардан ничек сорыйк?"
Endonezyaca:
kemudian kepala mereka jadi tertunduk (lalu berkata): "Sesungguhnya kamu (hai Ibrahim) telah mengetahui bahwa berhala-berhala itu tidak dapat berbicara".
Amharca:
ከዚያም በራሶቻቸው ላይ ተገለበጡ፡፡ «እነዚህ የሚናገሩ አለመኾናቸውን በእርግጥ ዐውቀሃል፤» (አሉ)፡፡
Tamilce:
பிறகு, அவர்கள் தலைகீழாக மாறினர். (திகைத்தனர், பின்னர் இப்ராஹீமுடைய ஆதாரத்தை வைத்தே அவரிடம்) “இவர்கள் பேச மாட்டார்கள் என்பதை நீர் திட்டவட்டமாக அறிவீர்தானே” என்று கூறினார்கள்.
Korece:
그런 후 그들은 수치스러움 으로 당황하며 말하길 너는 이들 이 말하지 못함을 잘 알고 있노 라
Vietnamca:
Rồi họ gục đầu (nói với Ibrahim trong xấu hổ): “Chắc chắn ngươi đã biết rõ những bức tượng này không nói chuyện được!”
Ayet Linkleri: