Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

21

Sûredeki Ayet No: 

65

Ayet No: 

2548

Sayfa No: 

327

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

ثُمَّ نُكِسُوا عَلَىٰ رُءُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَٰؤُلَاءِ يَنطِقُونَ

Çeviriyazı: 

ŝümme nükisû `alâ ruûsihim. leḳad `alimte mâ hâülâi yenṭiḳûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler.

Diyanet İşleri: 

Kendi kendilerine: "Doğrusu siz haksızsınız", sonra kafalarında olan eski inançlarına dönerek: "Ey İbrahim! bunların konuşmayacağını, and olsun ki, bilirsin" dediler.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Sonra başlarını eğdiler ve andolsun ki dediler, sen de bunların konuşmadığını bilirsin.

Şaban Piriş: 

Sonra yine başları üzerine döndüler ve: "Onların konuşamayacağını sen çok iyi bilirsin" dediler.

Edip Yüksel: 

Sonra tekrar eski kafalarına döndüler: "Bunların konuşamadığını sen gayet iyi bilirsin!"

Ali Bulaç: 

Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."

Suat Yıldırım: 

Fakat bunu dışa vurmayıp sonra yine önceki görüşlerine dönüp İbrâhim'e: “Bunların konuşmadıklarını sen de pek iyi bilirsin!” dediler.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Sonra da başları üzerine döndürüldüler de (dediler ki:) «Muhakkak sen bilmişsindir ki, onlar söz söyler değildirler.»

Yaşar Nuri Öztürk: 

Sonra, yine kendi kafalarına döndürüldüler: "Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar."

Bekir Sadak: 

Onu da, Lut´u da, alemler icin kutsal kildigimiz yere ulastirip kurtardik.

İbni Kesir: 

Sonra eski kafalarına döndürüldüler: Bunların konuşamayacağını, andolsun ki

Adem Uğur: 

Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler.

İskender Ali Mihr: 

Sonra onların başları öne eğildi. (Hz. İbrâhîm´e): “Andolsun ki sen, bunların konuşmadığını (konuşamadığını) biliyordun.” (dediler).

Celal Yıldırım: 

Sonra da başları üzerine döndüler de: «And olsun ki bunların konuşamıyacağını sen de bilirsin» dediler.

Tefhim ul Kuran: 

Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: «Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.»

Fransızca: 

Puis ils firent volte-face et dirent : Tu sais bien que celles-ci ne parlent pas".

İspanyolca: 

Pero, en seguida, mudaron completamente de opinión: «Tú sabes bien que éstos son incapaces de hablar».

İtalyanca: 

Fecero un voltafaccia [e dissero]: «Ben sai che essi non parlano!».

Almanca: 

Dann wurden sie wieder auf den Kopf gestellt: "Gewiß, bereits weißt du, daß diese nicht sprechen können."

Çince: 

然后,他们倒行逆施,(他们说):你确已知道这些是不会说话的。

Hollandaca: 

Later keerden zij tot hunne vroegere hardnekkigheid terug en zeiden: Waarlijk, gij weet wel dat deze niet spreken.

Rusça: 

Затем они принялись за свое и сказали: "Ты же знаешь, что они не способны разговаривать".

Somalice: 

Markaasaa Loogadiyey Madaxooda (waxayna Dhaheen) Dhabbaad u Ogtahay inayna kuwani Hadlayn.

Swahilice: 

Kisha wakarejea kwenye ule ule upotovu wao wakasema: Wewe unajua kwamba hawa hawesemi.

Uygurca: 

ئاندىن ئۇلار (خىجالەتچىلىكتىن) باشلىرىنى تۆۋەن سېلىپ: «ئۇلارنىڭ گەپ قىلالمايدىغانلىقىنى سەن ئوبدان بىلىسەنغۇ؟» دېدى

Japonca: 

間をおいて,かれらはまた翻意し(て言っ)た。「あなたはこれら(神々)の,口が利けないのをよく知っていました。」

Arapça (Ürdün): 

«ثم نكسوا» من الله «على رءُوسهم» أي ردوا إلى كفرهم وقالوا والله «لقد علمتَ ما هؤلاء ينطقون» أي فكيف تأمرنا بسؤالهم.

Hintçe: 

फिर उन लोगों के सर इसी गुमराही में झुका दिए गए (और तो कुछ बन न पड़ा मगर ये बोले) तुमको तो अच्छी तरह मालूम है कि ये बुत बोला नहीं करते

Tayca: 

ครั้นแล้วศีรษะของพวกเขาก็ก้มลงมา(อยู่ในสภาพคอตก) แล้วกล่าวว่า “ท่าน ก็รู้ดีอยู่แล้วว่ารูปปั้นเหล่านั้นพูดไม่ได้”

İbranice: 

לאחר מכן, הודו בהרכינם ראשיהם: 'הנך כבר יודע שאין הם מדברים

Hırvatça: 

Zatim glave oboriše i rekoše: "Ti znaš da ovi ne govore!"

Rumence: 

Apoi s-au rătăcit la cap iarăşi: “Ştii că aceştia nu grăiesc?”

Transliteration: 

Thumma nukisoo AAala ruoosihim laqad AAalimta ma haolai yantiqoona

Türkçe: 

Sonra, yine kendi kafalarına döndürüldüler: "Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar."

Sahih International: 

Then they reversed themselves, [saying], "You have already known that these do not speak!"

İngilizce: 

Then were they confounded with shame: (they said), "Thou knowest full well that these (idols) do not speak!"

Azerbaycanca: 

Sonra (mübahisədə aciz qaldıqlarını görüb) yenə də öz küfrlərinə (başlarında olan əski e’tiqada) qayıdaraq (İbrahimə): “Axı sən bilirsən ki, bunlar danışmırlar!” – dedilər.

Süleyman Ateş: 

Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler: "Sen de bilirsin ki bunlar konuşmazlar," dediler.

Diyanet Vakfı: 

Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek ala biliyorsun, dediler.

Erhan Aktaş: 

Sonra çok geçmeden yine eski kafalarına döndürüldüler: “Gerçek şu ki sen bunların konuşmadıklarını biliyorsun!” dediler.

Kral Fahd: 

Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: «Sen bunların konuşmadığını pekâlâ biliyorsun» dediler.

Hasan Basri Çantay: 

Sonra yine (eski) kafalarına döndürüldüler

Muhammed Esed: 

Ama çok geçmeden yine eski düşünce tarzlarına döndüler ve (İbrahim´e:) "Bu (put)ların konuşamadıklarını kendin de pekala biliyorsun!" dediler.

Gültekin Onan: 

Sonra yine tepeleri üstüne ters döndüler: &quot

Ali Fikri Yavuz: 

Sonra yine eski kafalarına (akıllarına) döndüler (ve Nemrud İbrâhîm’e şöyle dedi.) Sen gerçekten biliyorsun ki, bu putlar konuşamazlar.

Portekizce: 

Logo voltaram a cair em confusão e disseram: Tu bem sabes que eles não falam.

İsveççe: 

Men så svängde de om [och sade till Abraham:] "Du vet mycket väl att dessa [bilder] inte kan tala!"

Farsça: 

آن گاه سرافکنده و شرمسار شدند [ولی از روی ستیزه جویی به ابراهیم گفتند:] مسلماً تو می دانی که اینان سخن نمی گویند.

Kürtçe: 

پاشان سەر بەرەو خوار کرانەوە (گەڕانەوە بۆ سەر سەختی و نەفامیەکەیان) بەڕاستی تۆ دەتزانی ئەو بتانە قسە ناکەن (ئەی ئیبراھیم)

Özbekçe: 

Сўнгра яна бошлари айланиб: «Сен, батаҳқиқ, буларнинг гапирмаслигини билар эдинг!» дедилар.

Malayca: 

Kemudian mereka terbalik fikirannya kepada kesesatan, lalu berkata: "Sesungguhnya engkau (hai Ibrahim), telah sedia mengetahui bahawa berhala- berhala itu tidak dapat berkata-kata (maka betapa engkau menyuruh kami bertanya kepadanya)?"

Arnavutça: 

Pastaj, u rrotulluan në kokat e tyre (e ndrruan mendimin dhe i thanë Ibrahimit): “Po ti, me të vërtetë, e di që këta nuk flasin”.

Bulgarca: 

После пак обърнаха глави назад [и рекоха]: “Ти знаеш - тези не говорят.”

Sırpça: 

Затим се на своје вратише: „Ти знаш да ови не говоре!“

Çekçe: 

Potom však opět nastal obrat v hlavách jejich a prohlásili: 'Ty přece víš, že vůbec nemluví!'

Urduca: 

مگر پھر اُن کی مت پلٹ گئی اور بولے "تُو جانتا ہے کہ یہ بولتے نہیں ہیں"

Tacikçe: 

Он гоҳ ба ҳайрат сар фурӯ доштанд ва гуфтанд: «Ту худ медонӣ, ки инҳо сухан намегӯянд».

Tatarca: 

Соңра дәлилләре булмагач, оялып Ибраһим алдында башларын иделәр, һәм әйттеләр: "Тәхкыйк беләсең, безнең тәреләребез сөйләшмиләр, алардан ничек сорыйк?"

Endonezyaca: 

kemudian kepala mereka jadi tertunduk (lalu berkata): "Sesungguhnya kamu (hai Ibrahim) telah mengetahui bahwa berhala-berhala itu tidak dapat berbicara".

Amharca: 

ከዚያም በራሶቻቸው ላይ ተገለበጡ፡፡ «እነዚህ የሚናገሩ አለመኾናቸውን በእርግጥ ዐውቀሃል፤» (አሉ)፡፡

Tamilce: 

பிறகு, அவர்கள் தலைகீழாக மாறினர். (திகைத்தனர், பின்னர் இப்ராஹீமுடைய ஆதாரத்தை வைத்தே அவரிடம்) “இவர்கள் பேச மாட்டார்கள் என்பதை நீர் திட்டவட்டமாக அறிவீர்தானே” என்று கூறினார்கள்.

Korece: 

그런 후 그들은 수치스러움 으로 당황하며 말하길 너는 이들 이 말하지 못함을 잘 알고 있노 라

Vietnamca: 

Rồi họ gục đầu (nói với Ibrahim trong xấu hổ): “Chắc chắn ngươi đã biết rõ những bức tượng này không nói chuyện được!”