
ŝümme nükisû `alâ ruûsihim. leḳad `alimte mâ hâülâi yenṭiḳûn.
Arapça:
ثُمَّ نُكِسُوا عَلَىٰ رُءُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَٰؤُلَاءِ يَنطِقُونَ
Türkçe:
Sonra, yine kendi kafalarına döndürüldüler: "Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler.
Diyanet Vakfı:
Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek ala biliyorsun, dediler.
İngilizce:
Then were they confounded with shame: (they said), "Thou knowest full well that these (idols) do not speak!"
Fransızca:
Puis ils firent volte-face et dirent : Tu sais bien que celles-ci ne parlent pas".
Almanca:
Dann wurden sie wieder auf den Kopf gestellt: "Gewiß, bereits weißt du, daß diese nicht sprechen können."
Rusça:
Затем они принялись за свое и сказали: "Ты же знаешь, что они не способны разговаривать".
Açıklama:
