İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

felemmâ raevhü zülfeten sîet vucûhü-lleẕîne keferû veḳîle hâẕe-lleẕî küntüm bihî tedde`ûn.
Türkçe:
Onu yakından gördüklerinde, inkâr edenlerin yüzleri kötüleşti. Şöyle denildi: "O habire çağırıp durduğunuz şey budur."
İngilizce:
At length, when they see it close at hand, grieved will be the faces of the Unbelievers, and it will be said (to them): "This is (the promise fulfilled), which ye were calling for!"
Fransızca:
Puis, quand ils verront (le châtiment) de près, les visages de ceux qui ont mécru seront affligés. Et il leur sera dit : "Voilà ce que vous réclamiez".
Almanca:
Und nachdem sie diese nahe gesehen hatten, betrübt wurden die Gesichter derjenigen, die Kufr betrieben haben, und es wurde gesagt: "Dies ist das, wonach ihr zu verlangen pflegtet."
Rusça:
Когда они узреют его (наказание в День воскресения) вблизи от себя, лица неверующих опечалятся, и тогда им скажут: "Вот то, что вы призывали!"
Arapça:
فَلَمَّا رَأَوْهُ زُلْفَةً سِيئَتْ وُجُوهُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَقِيلَ هَٰذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَدَّعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu yakın görünce inkâr edenlerin yüzleri kötüleşti. Ve: "İşte çağırıp durduğunuz şey budur!" dendi.
Diyanet Vakfı:
Ama onu (azabı) yakından gördükleri zaman, inkar edenlerin yüzleri kararacak ve (kendilerine): İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir.

ḳul era'eytüm in ehlekeniye-llâhü vemem me`iye ev raḥimenâ femey yücîru-lkâfirîne min `aẕâbin elîm.
Türkçe:
Söyle onlara: "Diyelim ki, Allah beni ve beraberimdekileri öldürdü, yahut bize acıdı. Peki, kâfirleri korkunç bir azaptan kim kurtaracak?"
İngilizce:
Say: "See ye?- If Allah were to destroy me, and those with me, or if He bestows His Mercy on us,- yet who can deliver the Unbelievers from a grievous Penalty?"
Fransızca:
Dis : "Que vous en semble ? Qu'Alla me fasse périr ainsi que ceux qui sont avec moi ou qu'Il nous fasse miséricorde, qui protégera alors les mécréants d'un châtiment douloureux ? ".
Almanca:
Sag: "Wie seht ihr es?Wenn ALLAH mich und diejenigen mit mir zugrunde richtet oder Gnade erweist, wer gewährt den Kafir einen Schutz vor einer qualvollen Peinigung?"
Rusça:
Скажи: "Как вы думаете, если Аллах погубит меня и тех, кто со мной, или помилует нас, то кто защитит от мучительных страданий неверующих?"
Arapça:
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَهْلَكَنِيَ اللَّهُ وَمَن مَّعِيَ أَوْ رَحِمَنَا فَمَن يُجِيرُ الْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Baksanıza, eğer Allah beni ve benimle beraber olanları öldürse, yahut bize merhamet etse, kâfirleri acı bir azabdan kim kurtarabilir?
Diyanet Vakfı:
De ki: Allah beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya (öyle olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım) inkarcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?

ḳul hüve-rraḥmânü âmennâ bihî ve`aleyhi tevekkelnâ. feseta`lemûne men hüve fî ḍalâlim mübîn.
Türkçe:
De ki: "Rahman'dır O, O'na inandık biz ve yalnız O'na güvendik. Yakında bileceksiniz kimmiş apaçık sapıklığın içinde."
İngilizce:
Say: "He is (Allah) Most Gracious: We have believed in Him, and on Him have we put our trust: So, soon will ye know which (of us) it is that is in manifest error."
Fransızca:
Dis : "C'est Lui, le Tout Miséricordieux. Nous croyons en Lui et c'est en Lui que nous plaçons notre confiance. Vous saurez bientôt qui est dans un égarement évident".
Almanca:
Sag: "ER ist Der Allgnade Erweisende. An Ihn verinnerlichten wir den Iman und Ihm gegenüber üben wir Tawakkul." Also ihr werdet doch noch wissen, wer im eindeutigen Irregehen ist.
Rusça:
Скажи: "Он - Милостивый! Мы уверовали в Него и уповаем только на Него, и вы узнаете, кто пребывает в очевидном заблуждении".
Arapça:
قُلْ هُوَ الرَّحْمَٰنُ آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "O çok merhametlidir. O'na inanmış, O'na dayanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz."
Diyanet Vakfı:
De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na iman etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!

ḳul era'eytüm in aṣbeḥa mâüküm gavran femey ye'tîküm bimâim me`în.
Türkçe:
Şunu da söyle: "Bir sabah suyunuz çekiliverse, kim getirecek fışkırıp akan bir su size?"
İngilizce:
Say: "See ye?- If your stream be some morning lost (in the underground earth), who then can supply you with clear-flowing water?"
Fransızca:
Dis : "Que vous en semble ? Si votre eau était absorbée au plus profond de la terre, qui donc vous apporterait de l'eau de source ? "
Almanca:
Sag: "Wie seht ihr es?Wenn euer Wasser versiegt, wer bringt euch denn fließendesWasser?"
Rusça:
Скажи: "Как вы думаете, если ваша вода уйдет под землю, то кто дарует вам родниковую воду?"
Arapça:
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَن يَأْتِيكُم بِمَاءٍ مَّعِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akarsu getirebilir?"
Diyanet Vakfı:
De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?

nûn. velḳalemi vemâ yesṭurûn.
Türkçe:
Nûn! Yemin olsun kaleme ve satır satır yazdıklarına
İngilizce:
Nun. By the Pen and the (Record) which (men) write,-
Fransızca:
Noun . Par la plume et ce qu'ils écrivent !
Almanca:
Nuun . Bei Al-qalam und dem, was sie in Zeilen schreiben!
Rusça:
Нун. Клянусь письменной тростью и тем, что они пишут!
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ ن ۚ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nûn, Kaleme ve yazdıklarına andolsun.
Diyanet Vakfı:
Nun. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki,

mâ ente bini`meti rabbike bimecnûn.
Türkçe:
Ki sen, cin tasallutuna uğramış değilsin; Rabbinin nimeti sayesinde,
İngilizce:
Thou art not, by the Grace of thy Lord, mad or possessed.
Fransızca:
Tu (Muhammad) n'est pas, par la grâce de ton Seigneur, un possédé.
Almanca:
Du bist wegen der Wohltat deines HERRN kein Geistesgestörter.
Rusça:
Ты по милости своего Господа не являешься одержимым.
Arapça:
مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen Rabbinin nimetiyle mecnun değilsin.
Diyanet Vakfı:
Sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.

veinne leke leecran gayra memnûn.
Türkçe:
Senin için kesintisiz bir ödül var.
İngilizce:
Nay, verily for thee is a Reward unfailing:
Fransızca:
Et il y aura pour toi certes, une récompense jamais interrompue.
Almanca:
Und gewiß, für dich ist doch eine nicht ausgehende Belohnung bestimmt.
Rusça:
Воистину, награда твоя неиссякаема.
Arapça:
وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kuşkusuz senin için tükenmez bir ecir var.
Diyanet Vakfı:
Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükafat vardır.

veinneke le`alâ ḫulüḳin `ażîm.
Türkçe:
Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.
İngilizce:
And thou (standest) on an exalted standard of character.
Fransızca:
Et tu es certes, d'une moralité imminente.
Almanca:
Und gewiß, du verfügst doch über einen vortrefflichen Charakter.
Rusça:
Воистину, твой нрав превосходен.
Arapça:
وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.
Diyanet Vakfı:
Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.

fesetübṣiru veyübṣirûn.
Türkçe:
Yakında göreceksin, onlar da görecekler,
İngilizce:
Soon wilt thou see, and they will see,
Fransızca:
Tu verras et ils verront.
Almanca:
Also du wirst noch Einblick haben, und sie haben Einblick
Rusça:
Ты увидишь, и они тоже увидят,
Arapça:
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen de göreceksin, onlar da görecek.
Diyanet Vakfı:
(Sen de) göreceksin, onlar da görecekler,
Sayfalar
