Sayfa 529

 
00:00

veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.

Arapça:

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ

Türkçe:

Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

Diyanet Vakfı:

Andolsun biz Kur'an'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?

İngilizce:

And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?

Fransızca:

En effet, Nous avons rendu le Coran facile pour la médiation . Y a-t-il quelqu'un pour réfléchir ?

Almanca:

Und gewiß, bereits erleichterten WIR den Quran zur Ermahnung. Gibt es etwa einen sich Erinnernden?!

Rusça:

Мы облегчили Коран для поминания. Но есть ли поминающие?

Açıklama:
 
00:00

keẕẕebet `âdün fekeyfe kâne `aẕâbî venüẕür.

Arapça:

كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ

Türkçe:

Âd da yalanlamıştı. Ama nasıl oldu azabım ve uyarılarım!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Âd (kavmi) da yalanladı, azabım ve uyarılarım nasıl oldu?

Diyanet Vakfı:

Ad kavmi (Peygamberleri Hud'u) yalanladı da azabım ve tehdidim nasılmış (gördüler).

İngilizce:

The 'Ad (people) (too) rejected (Truth): then how terrible was My Penalty and My Warning?

Fransızca:

Les Aad ont traité de menteur (leur Messager). Comment furent Mon châtiment et Mes avertissements ?

Almanca:

Abgeleugnet hat 'Aad. Also wie waren Meine Peinigung und Meine Ermahnungen?!

Rusça:

Адиты сочли лжецами посланников. Какими же были мучения от Меня и предостережения Мои!

Açıklama:
 
00:00

innâ erselnâ `aleyhim rîḥan ṣarṣaran fî yevmi naḥsim müstemirr.

Arapça:

إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ

Türkçe:

Biz onların üzerine uğursuzluğu kesiksiz bir günde, dondurucu/uğultulu bir kasırga gönderdik.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz onların üstüne, uğursuzluğu devam eden bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik.

Diyanet Vakfı:

Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik.

İngilizce:

For We sent against them a furious wind, on a Day of violent Disaster,

Fransızca:

Nous avons envoyé contre eux un vent violent et glacial, en un jour néfaste et interminable;

Almanca:

Gewiß, WIR schickten über sie einen Wirbelsturm an einem unheilvollen, andauernden Tag,

Rusça:

Мы наслали на них морозный (или завывающий) ветер в день, злосчастье которого продолжалось.

Açıklama:
 
00:00

tenzi`u-nnâse keennehüm a`câzü naḫlim münḳa`ir.

Arapça:

تَنزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ

Türkçe:

İnsanları, köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(O rüzgar) insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.

Diyanet Vakfı:

O rüzgar, insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.

İngilizce:

Plucking out men as if they were roots of palm-trees torn up (from the ground).

Fransızca:

il arrachait les gens comme des souches de palmiers déracinés.

Almanca:

er zog die Menschen heraus, als wären sie Stümpfe entwurzelter Dattelpalmen.

Rusça:

Он вырывал людей, словно стволы выкорчеванных пальм.

Açıklama:
 
00:00

fekeyfe kâne `aẕâbî venüẕür.

Arapça:

فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ

Türkçe:

Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Nasılmış benim azabım ve uyarım?

Diyanet Vakfı:

Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!

İngilizce:

Yea, how (terrible) was My Penalty and My Warning!

Fransızca:

Comment furent Mon châtiment et Mes avertissements ?

Almanca:

Also wie waren Meine Peinigung und Meine Ermahnungen?!

Rusça:

Какими же были мучения от Меня и предостережения Мои!

Açıklama:
 
00:00

veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.

Arapça:

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ

Türkçe:

Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

Diyanet Vakfı:

Andolsun biz Kur'an'ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?

İngilizce:

But We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?

Fransızca:

En effet, Nous avons rendu le Coran facile pour la médiation. Y a-t-il quelqu'un pour réfléchir ?

Almanca:

Und gewiß, bereits erleichterten WIR den Quran zur Ermahnung! Gibt es etwa einen sich Erinnernden?!

Rusça:

Мы облегчили Коран для поминания. Но есть ли поминающие?

Açıklama:
 
00:00

keẕẕebet ŝemûdü binnüẕür.

Arapça:

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ

Türkçe:

Semûd da uyarıları yalanlamıştı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Semûd da o uyarıları yalanladılar.

Diyanet Vakfı:

Semud kavmi de uyarıcıları yalanladı.

İngilizce:

The Thamud (also) rejected (their) Warners.

Fransızca:

Les Tamud ont traité de mensonges les avertissements ?

Almanca:

Abgeleugnet hat Thamud die Warnungen.

Rusça:

Самудяне сочли ложью предостережения.

Açıklama:
 
00:00

feḳâlû ebeşeram minnâ vâḥiden nettebi`uhû innâ iẕel lefî ḍalâliv vesü`ur.

Arapça:

فَقَالُوا أَبَشَرًا مِّنَّا وَاحِدًا نَّتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ

Türkçe:

Şöyle demişlerdi: "İçimizden bir tek insana mı uyacağız? Vallahi böyle bir durumda biz, sapıklık ve çılgınlık içine düşeriz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz. dediler.

Diyanet Vakfı:

"Aramızdan bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz" dediler.

İngilizce:

For they said: "What! a man! a Solitary one from among ourselves! shall we follow such a one? Truly should we then be straying in mind, and mad!

Fransızca:

Ils dirent : "Allons-nous suivre un seul homme (Salih) d'entre nous-mêmes ? Nous serions alors dans l'égarement et la folie.

Almanca:

Dann sagten sie: "Etwa einem einzigen Menschen von uns folgen wir? Gewiß, wir sind dann doch im Irregehen und in Peinigung.

Rusça:

Они сказали: "Неужели мы последуем за одним из нас? В этом случае мы окажемся в заблуждении и будем страдать (или отдалимся от истины).

Açıklama:
 
00:00

eülḳiye-ẕẕikru `aleyhi mim beyninâ bel hüve keẕẕâbün eşir.

Arapça:

أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ

Türkçe:

"Aramızdan öğüt ona mı verildi? Hayır, o yalancı küstahın biridir."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir (dediler).

Diyanet Vakfı:

"Vahiy, aramızda ona mı verildi? Hayır o, yalancı ve şımarığın biridir" (dediler.)

İngilizce:

Is it that the Message is sent to him, of all people amongst us? Nay, he is a liar, an insolent one!

Fransızca:

Est-ce que le message a été envoyé à lui à l'exception de nous tous ? C'est plutôt un grand menteur, plein de prétention et d'orgueil".

Almanca:

Wurde ihm etwa von unter uns die Ermahnung zuteil? Nein, sondern er ist ein prahlerischer Lügner."

Rusça:

Неужели среди всех нас напоминание ниспослано только ему одному? О нет! Он - надменный лжец".

Açıklama:
 
00:00

seya`lemûne gadem meni-lkeẕẕâbü-l'eşir.

Arapça:

سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ

Türkçe:

Yarın bilecekler, kimmiş yalancı küstah!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler.

Diyanet Vakfı:

Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bileceklerdir.

İngilizce:

Ah! they will know on the morrow, which is the liar, the insolent one!

Fransızca:

Demain, ils sauront qui est le grand menteur plein de prétention et d'orgueil.

Almanca:

Sie werden noch morgen wissen, wer der prahlerische Lügner ist.

Rusça:

Завтра они узнают, кто является надменным лжецом!

Açıklama:

Sayfalar

Sayfa 529 beslemesine abone olun.