
veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.
Arapça:
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Türkçe:
Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz Kur'an'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?
İngilizce:
And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?
Fransızca:
En effet, Nous avons rendu le Coran facile pour la médiation . Y a-t-il quelqu'un pour réfléchir ?
Almanca:
Und gewiß, bereits erleichterten WIR den Quran zur Ermahnung. Gibt es etwa einen sich Erinnernden?!
Rusça:
Мы облегчили Коран для поминания. Но есть ли поминающие?
Açıklama:

keẕẕebet `âdün fekeyfe kâne `aẕâbî venüẕür.
Arapça:
كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Türkçe:
Âd da yalanlamıştı. Ama nasıl oldu azabım ve uyarılarım!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Âd (kavmi) da yalanladı, azabım ve uyarılarım nasıl oldu?
Diyanet Vakfı:
Ad kavmi (Peygamberleri Hud'u) yalanladı da azabım ve tehdidim nasılmış (gördüler).
İngilizce:
The 'Ad (people) (too) rejected (Truth): then how terrible was My Penalty and My Warning?
Fransızca:
Les Aad ont traité de menteur (leur Messager). Comment furent Mon châtiment et Mes avertissements ?
Almanca:
Abgeleugnet hat 'Aad. Also wie waren Meine Peinigung und Meine Ermahnungen?!
Rusça:
Адиты сочли лжецами посланников. Какими же были мучения от Меня и предостережения Мои!
Açıklama:

innâ erselnâ `aleyhim rîḥan ṣarṣaran fî yevmi naḥsim müstemirr.
Arapça:
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ
Türkçe:
Biz onların üzerine uğursuzluğu kesiksiz bir günde, dondurucu/uğultulu bir kasırga gönderdik.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onların üstüne, uğursuzluğu devam eden bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik.
Diyanet Vakfı:
Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik.
İngilizce:
For We sent against them a furious wind, on a Day of violent Disaster,
Fransızca:
Nous avons envoyé contre eux un vent violent et glacial, en un jour néfaste et interminable;
Almanca:
Gewiß, WIR schickten über sie einen Wirbelsturm an einem unheilvollen, andauernden Tag,
Rusça:
Мы наслали на них морозный (или завывающий) ветер в день, злосчастье которого продолжалось.
Açıklama:

tenzi`u-nnâse keennehüm a`câzü naḫlim münḳa`ir.
Arapça:
تَنزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ
Türkçe:
İnsanları, köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(O rüzgar) insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.
Diyanet Vakfı:
O rüzgar, insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.
İngilizce:
Plucking out men as if they were roots of palm-trees torn up (from the ground).
Fransızca:
il arrachait les gens comme des souches de palmiers déracinés.
Almanca:
er zog die Menschen heraus, als wären sie Stümpfe entwurzelter Dattelpalmen.
Rusça:
Он вырывал людей, словно стволы выкорчеванных пальм.
Açıklama:

fekeyfe kâne `aẕâbî venüẕür.
Arapça:
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Türkçe:
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nasılmış benim azabım ve uyarım?
Diyanet Vakfı:
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
İngilizce:
Yea, how (terrible) was My Penalty and My Warning!
Fransızca:
Comment furent Mon châtiment et Mes avertissements ?
Almanca:
Also wie waren Meine Peinigung und Meine Ermahnungen?!
Rusça:
Какими же были мучения от Меня и предостережения Мои!
Açıklama:

veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.
Arapça:
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Türkçe:
Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz Kur'an'ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?
İngilizce:
But We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?
Fransızca:
En effet, Nous avons rendu le Coran facile pour la médiation. Y a-t-il quelqu'un pour réfléchir ?
Almanca:
Und gewiß, bereits erleichterten WIR den Quran zur Ermahnung! Gibt es etwa einen sich Erinnernden?!
Rusça:
Мы облегчили Коран для поминания. Но есть ли поминающие?
Açıklama:

keẕẕebet ŝemûdü binnüẕür.
Arapça:
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
Türkçe:
Semûd da uyarıları yalanlamıştı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Semûd da o uyarıları yalanladılar.
Diyanet Vakfı:
Semud kavmi de uyarıcıları yalanladı.
İngilizce:
The Thamud (also) rejected (their) Warners.
Fransızca:
Les Tamud ont traité de mensonges les avertissements ?
Almanca:
Abgeleugnet hat Thamud die Warnungen.
Rusça:
Самудяне сочли ложью предостережения.
Açıklama:

feḳâlû ebeşeram minnâ vâḥiden nettebi`uhû innâ iẕel lefî ḍalâliv vesü`ur.
Arapça:
فَقَالُوا أَبَشَرًا مِّنَّا وَاحِدًا نَّتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
Türkçe:
Şöyle demişlerdi: "İçimizden bir tek insana mı uyacağız? Vallahi böyle bir durumda biz, sapıklık ve çılgınlık içine düşeriz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz. dediler.
Diyanet Vakfı:
"Aramızdan bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz" dediler.
İngilizce:
For they said: "What! a man! a Solitary one from among ourselves! shall we follow such a one? Truly should we then be straying in mind, and mad!
Fransızca:
Ils dirent : "Allons-nous suivre un seul homme (Salih) d'entre nous-mêmes ? Nous serions alors dans l'égarement et la folie.
Almanca:
Dann sagten sie: "Etwa einem einzigen Menschen von uns folgen wir? Gewiß, wir sind dann doch im Irregehen und in Peinigung.
Rusça:
Они сказали: "Неужели мы последуем за одним из нас? В этом случае мы окажемся в заблуждении и будем страдать (или отдалимся от истины).
Açıklama:

eülḳiye-ẕẕikru `aleyhi mim beyninâ bel hüve keẕẕâbün eşir.
Arapça:
أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
Türkçe:
"Aramızdan öğüt ona mı verildi? Hayır, o yalancı küstahın biridir."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir (dediler).
Diyanet Vakfı:
"Vahiy, aramızda ona mı verildi? Hayır o, yalancı ve şımarığın biridir" (dediler.)
İngilizce:
Is it that the Message is sent to him, of all people amongst us? Nay, he is a liar, an insolent one!
Fransızca:
Est-ce que le message a été envoyé à lui à l'exception de nous tous ? C'est plutôt un grand menteur, plein de prétention et d'orgueil".
Almanca:
Wurde ihm etwa von unter uns die Ermahnung zuteil? Nein, sondern er ist ein prahlerischer Lügner."
Rusça:
Неужели среди всех нас напоминание ниспослано только ему одному? О нет! Он - надменный лжец".
Açıklama:

seya`lemûne gadem meni-lkeẕẕâbü-l'eşir.
Arapça:
سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ
Türkçe:
Yarın bilecekler, kimmiş yalancı küstah!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler.
Diyanet Vakfı:
Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bileceklerdir.
İngilizce:
Ah! they will know on the morrow, which is the liar, the insolent one!
Fransızca:
Demain, ils sauront qui est le grand menteur plein de prétention et d'orgueil.
Almanca:
Sie werden noch morgen wissen, wer der prahlerische Lügner ist.
Rusça:
Завтра они узнают, кто является надменным лжецом!
Açıklama:
Sayfalar
