Sayfa 489

vekeẕâlike evḥaynâ ileyke rûḥam min emrinâ. mâ künte tedrî me-lkitâbü vele-l'îmânü velâkin ce`alnâhü nûran nehdî bihî men neşâü min `ibâdinâ. veinneke letehdî ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Türkçe:
İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.
İngilizce:
And thus have We, by Our Command, sent inspiration to thee: thou knewest not (before) what was Revelation, and what was Faith; but We have made the (Qur'an) a Light, wherewith We guide such of Our servants as We will; and verily thou dost guide (men) to the Straight Way,-
Fransızca:
Et c'est ainsi que Nous t'avons révélé un esprit [le Coran] provenant de Notre ordre. Tu n'avait aucune connaissance du Livre ni de la foi; mais Nous en avons fait une lumière par laquelle Nous guidons qui Nous voulons parmi Nos serviteurs. Et en vérité tu guides vers un chemin droit,
Almanca:
Und solcherart ließen WIR dir als Wahy einen Ruhh von Unserer Anweisung zuteil werden. Nicht wußtest du, weder was die Schrift ist, noch der Iman. Doch WIR machten ihn als Licht, mit dem WIR diejenigen von Unseren Dienern, die WIR wollen, rechtleiten. Und gewiß, du leitest doch zu einem geradlinigen Weg recht,
Rusça:
Таким же образом Мы внушили тебе в откровении дух (Коран) из Нашего повеления. Ты не знал, что такое Писание и что такое вера. Но Мы сделали его светом, посредством которого Мы ведем прямым путем того из Наших рабов, кого пожелаем. Воистину, ты указываешь на прямой путь -
Arapça:
وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا ۚ مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَٰكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَن نَّشَاءُ مِنْ عِبَادِنَا ۚ وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte biz böylece sana da emrimizden Kur'ân'ı vahyettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun.
Diyanet Vakfı:
İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.

ṣirâṭi-llâhi-lleẕî lehû mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. elâ ile-llâhi teṣîru-l'ümûr.

Türkçe:
Göklerde ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah'ın yoludur o. Gözünüzü açın, bütün iş ve oluşlar Allah'a varır!
İngilizce:
The Way of Allah, to Whom belongs whatever is in the heavens and whatever is on earth. Behold (how) all affairs tend towards Allah!
Fransızca:
le chemin d'Allah à Qui appartient ce qui est dans les cieux et ce qui est sur la terre. Oui c'est à Allah que s'acheminent les choses.
Almanca:
zum Weg ALLAHs, Dem gehört, was in den Himmeln und was auf Erden ist. Ja! Zu ALLAH werden die Angelegenheiten werden.
Rusça:
путь Аллаха, Которому принадлежит то, что на небесах, и то, что на земле. Воистину, к Аллаху возвращаются дела.
Arapça:
صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الْأُمُورُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerde ve yerde bulunanların sahibi olan Allah'ın yoluna götürüyorsun. İyi bilin ki bütün işler sonunda yalnız Allah'a dönecektir.
Diyanet Vakfı:
(O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın yoludur. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah'a döner.

ḥâ-mîm.

Türkçe:
Hâ, Mîm!
İngilizce:
Ha-Mim
Fransızca:
Ha, Mim .
Almanca:
Ha-mim .
Rusça:
Ха Мим.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ حم
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hâ, mîm.
Diyanet Vakfı:
Ha. Mim.

velkitâbi-lmübîn.

Türkçe:
O ayan-beyan konuşan Kitap'a yemin olsun ki,
İngilizce:
By the Book that makes things clear,-
Fransızca:
Par le Livre explicite !
Almanca:
Bei der deutlichen Schrift!
Rusça:
Клянусь ясным Писанием!
Arapça:
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık.
Diyanet Vakfı:
Apaçık Kitab'a andolsun ki,

innâ ce`alnâhü ḳur'ânen `arabiyyel le`alleküm ta`ḳilûn.

Türkçe:
Biz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an yaptık.
İngilizce:
We have made it a Qur'an in Arabic, that ye may be able to understand (and learn wisdom).
Fransızca:
Nous en avons fait un Coran arabe afin que vous raisonniez.
Almanca:
Gewiß, WIR ließen sie einen arabischen Quran werden, damit ihr euch besinnt.
Rusça:
Воистину, Мы сделали его Кораном на арабском языке, чтобы вы могли уразуметь.
Arapça:
إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık.
Diyanet Vakfı:
Biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur'an kıldık.

veinnehû fî ümmi-lkitâbi ledeynâ le`aliyyün ḥakîm.

Türkçe:
Ve o, bizim katımızdaki ana Kitap'ta çok yüce, çok hikmetlidir.
İngilizce:
And verily, it is in the Mother of the Book, in Our Presence, high (in dignity), full of wisdom.
Fransızca:
Il est auprès de Nous, dans l'écriture-Mère (l'original du ciel), sublime et rempli de sagesse.
Almanca:
Und gewiß, er ist in der Mutterschrift bei Uns zweifelsohne hoch, weise.
Rusça:
Воистину, он находится у Нас в Матери Писания (Хранимой скрижали). Он - Возвышенный, Мудрый.
Arapça:
وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten o bizim nezdimizde bulunan ana kitapta mevcut yüce ve hikmet dolu bir kitaptır.
Diyanet Vakfı:
O, katımızda bulunan Ana Kitap'ta (levh-i mahfuzda) mevcut, yüce ve hikmetle dolu bir kitaptır.

efenaḍribü `ankümü-ẕẕikra ṣafḥan en küntüm ḳavmem müsrifîn.

Türkçe:
Siz, haddi aşanlardan/zulme sapanlardan oluşan bir toplumsunuz diye, o zikri/Kur'an'ı sizden uzak mı tutalım?
İngilizce:
Shall We then take away the Message from you and repel (you), for that ye are a people transgressing beyond bounds?
Fransızca:
Quoi ! Allons-Nous vous dispenser du Rappel [le Coran] pour la raison que vous êtes des gens outranciers ?
Almanca:
Lassen WIR von euch etwa die Ermahnung abwenden, weil ihr maßlose Leute wart?!
Rusça:
Неужели Мы отвратим от вас Напоминание (Коран) из-за того, что вы являетесь людьми, преступающими границы дозволенного?
Arapça:
أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًا مُّسْرِفِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye Kur'an'ı size göndermekten vaz mı geçelim?
Diyanet Vakfı:
Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kur'an'la uyarmaktan vaz mı geçelim?

vekem erselnâ min nebiyyin fi-l'evvelîn.

Türkçe:
Biz, öncekiler için de nice peygamberler gönderdik.
İngilizce:
But how many were the prophets We sent amongst the peoples of old?
Fransızca:
Que de prophètes avons-Nous envoyés aux Anciens !
Almanca:
Und wie viele von Propheten entsandten WIR unter die Früheren.
Rusça:
Сколько пророков Мы отправляли к первым поколениям!
Arapça:
وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik.
Diyanet Vakfı:
Daha önceki milletlere nice peygamberler göndermiştik.

vemâ ye'tîhim min nebiyyin illâ kânû bihî yestehziûn.

Türkçe:
Onlara bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ediyorlardı.
İngilizce:
And never came there a prophet to them but they mocked him.
Fransızca:
et pas un prophète ne leur venait qu'ils ne le tournaient en dérision.
Almanca:
Und es kam zu ihnen kein Prophet, ohne daß sie ihn zu verspotten pflegten.
Rusça:
Но какой бы пророк ни приходил к ним, они издевались над ним.
Arapça:
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Onlar, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya alırlardı.

feehleknâ eşedde minhüm baṭşev vemeḍâ meŝelü-l'evvelîn.

Türkçe:
Biz, gücü-kuvveti onlardan daha üstün olanları da helâk etmişizdir. Öncekilerin örneği geçti.
İngilizce:
So We destroyed (them)- stronger in power than these;- and (thus) has passed on the Parable of the peoples of old.
Fransızca:
Nous avons fait périr de plus redoutables qu'eux ! Et on a déjà cité l'exemple des anciens.
Almanca:
So richteten WIR diejenigen zugrunde, die noch gewalttätiger als sie waren. Und das Gleichnis der Früheren kam bereits vor.
Rusça:
Мы погубили тех, которые превосходили их мощью, и уже миновали примеры прежних поколений.
Arapça:
فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشًا وَمَضَىٰ مَثَلُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onlardan daha kuvvetli olanları helâk ettik. Kur'an'da öncekilerin örneği de geçmiştir.
Diyanet Vakfı:
Biz bunlardan daha zorba olanları da helak ettik. Nitekim öncekilerde örneği geçmiştir.

Sayfalar

Sayfa 489 beslemesine abone olun.