
femâ żannüküm birabbi-l`âlemîn.
Türkçe:
"Âlemlerin Rabbi hakkında düşünceniz nedir?"
İngilizce:
Then what is your idea about the Lord of the worlds?
Fransızca:
Que pensez-vous du Seigneur de l'univers ? "
Almanca:
Also was denkt ihr über den HERRN aller Schöpfung?!
Rusça:
И что вы думаете о Господе миров?"
Arapça:
فَمَا ظَنُّكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz âlemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?
Diyanet Vakfı:
"O halde alemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?"

feneżara nażraten fi-nnücûm.
Türkçe:
Bu arada İbrahim yıldızlara bir göz attı,
İngilizce:
Then did he cast a glance at the Stars.
Fransızca:
Puis, il jeta un regard attentif sur les étoiles,
Almanca:
Dann schaute er kurz auf die Sterne,
Rusça:
Потом он бросил взгляд на звезды
Arapça:
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken yıldızlara bir baktı da: "Ben gerçekten hastayım" dedi.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı.

feḳâle innî seḳîm.
Türkçe:
Şöyle dedi: "Ben hastayım!"
İngilizce:
And he said, "I am indeed sick (at heart)!"
Fransızca:
et dit : "Je suis malade" .
Almanca:
dann sagte er: "Ich bin krank."
Rusça:
и сказал: "Я болен".
Arapça:
فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken yıldızlara bir baktı da: "Ben gerçekten hastayım" dedi.
Diyanet Vakfı:
Ben hastayım, dedi.

fetevellev `anhü müdbirîn.
Türkçe:
Bunun üzerine ondan gerisin geri kaçtılar.
İngilizce:
So they turned away from him, and departed.
Fransızca:
Ils lui tournèrent le dos et s'en allèrent.
Almanca:
Dann wandten sie sich von ihm flüchtend ab.
Rusça:
Они отвернулись от него, обратившись вспять.
Arapça:
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O zaman arkalarını dönerek başından kaçışıverdiler.
Diyanet Vakfı:
Ona arkalarını dönüp gittiler.

ferâga ilâ âlihetihim feḳâle elâ te'külûn.
Türkçe:
O da onların ilahlarının yanına sokulup dedi: "Bir şey yemez misiniz?"
İngilizce:
Then did he turn to their gods and said, "will ye not eat (of the offerings before you)?...
Fransızca:
Alors il se glissa vers leurs divinités et dit : "Ne mangez-vous pas ?
Almanca:
Dann schlich er sich zu ihren Göttern, 3 dann sagte er: "Wollt ihr nicht essen?!
Rusça:
Он украдкой пробрался к их богам и сказал: "Не поесть ли вам?
Arapça:
فَرَاغَ إِلَىٰ آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, "Buyursanıza, yemez misiniz?" dedi.
Diyanet Vakfı:
Yavaşça putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş yemekleri görünce:) Yemiyor musunuz?

mâ leküm lâ tenṭiḳûn.
Türkçe:
"Neniz var ki, konuşmuyorsunuz!"
İngilizce:
What is the matter with you that ye speak not (intelligently)?
Fransızca:
Qu'avez-vous à ne pas parler ? "
Almanca:
Wieso gebt ihr von euch keinen Laut?!"
Rusça:
Что с вами? Почему вы не разговариваете?
Arapça:
مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Cevap vermediklerini görünce de): "Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?" (dedi).
Diyanet Vakfı:
Neden konuşmuyorsunuz? dedi.

ferâga `aleyhim ḍarbem bilyemîn.
Türkçe:
İyice yanlarına sokulup sağ eliyle bir darbe indirdi.
İngilizce:
Then did he turn upon them, striking (them) with the right hand.
Fransızca:
Puis il se mit furtivement à les frapper de sa main droite.
Almanca:
Dann begann er heimlich sie mit der Rechten zu schlagen.
Rusça:
Он подошел к ним и стал бить их десницей.
Arapça:
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine, yanlarına gelip sağ eliyle vurdu (kırıp geçirdi.)

feaḳbelû ileyhi yeziffûn.
Türkçe:
Bir süre sonra, halkı koşarak İbrahim'e geldi.
İngilizce:
Then came (the worshippers) with hurried steps, and faced (him).
Fransızca:
Alors [les gens] vinrent à lui en courant.
Almanca:
Dann wandten sie ihm eilend hin.
Rusça:
Они (язычники) направились к нему второпях.
Arapça:
فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler.
Diyanet Vakfı:
(Putperestler) koşarak İbrahim'e geldiler.

ḳâle eta`büdûne mâ tenḥitûn.
Türkçe:
İbrahim dedi: "Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?"
İngilizce:
He said: "Worship ye that which ye have (yourselves) carved?
Fransızca:
Il [leur] dit : "Adorez-vous ce que vous-mêmes sculptez,
Almanca:
Er sagte: "Dient ihr etwa, was ihr meißelt?!
Rusça:
Он сказал: "Неужели вы поклоняетесь тому, что сами высекаете?
Arapça:
قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim dedi ki: "A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?"
Diyanet Vakfı:
İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz!

vellâhü ḫaleḳaküm vemâ ta`melûn.
Türkçe:
"Oysaki sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır."
İngilizce:
But Allah has created you and your handwork!
Fransızca:
alors que c'est Allah qui vous a créés, vous et ce que vous fabriquez ? "
Almanca:
Und ALLAH erschuf euch und das, was ihr tut."
Rusça:
Аллах сотворил вас и то, что вы делаете (или Аллах сотворил вас, и сами вы ничего не делаете; или Аллах сотворил вас. Что же вы делаете?)".
Arapça:
وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.
Diyanet Vakfı:
Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi.
Sayfalar
