Sayfa 347

 
00:00

velev raḥimnâhüm vekeşefnâ mâ bihim min ḍurril leleccû fî ṭugyânihim ya`mehûn.

Arapça:

۞ وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّ لَّلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

Türkçe:

Eğer biz onlara acıyıp da üstlerindeki sıkıntıyı kaldırsaydık, azgınlıkları içinde sersem sersem bocalamaya devam edeceklerdi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Eğer onlara acıyıp da için de bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında büsbütün direnirlerdi.

Diyanet Vakfı:

Eğer onlara acıyıp da içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında direnirlerdi.

İngilizce:

If We had mercy on them and removed the distress which is on them, they would obstinately persist in their transgression, wandering in distraction to and fro.

Fransızca:

Si Nous leur faisions miséricorde et écartions d'eux le mal, ils persisteraient certainement dans leur transgression, confus et hésitants.

Almanca:

Und würden WIR ihnen Gnade erweisen und ihnen das wegnehmen, was sie an Schädigendem traf, gewiß würden sie noch mehr in ihrer Maßlosigkeit verharren und abirren.

Rusça:

Если бы Мы смилостивились над ними и избавили их от беды, они все равно продолжали бы слепо скитаться, настаивая на своем беззаконии.

Açıklama:
 
00:00

veleḳad eḫaẕnâhüm bil`aẕâbi feme-stekânû lirabbihim vemâ yeteḍarra`ûn.

Arapça:

وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ

Türkçe:

Yemin olsun, biz onları azapla yakaladık. Ama yine de Rablerine boyun eğmediler. Sığınıp yakarmıyorlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru' ve niyazda da bulunmadılar.

Diyanet Vakfı:

Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru ve niyazda da bulunmuyorlar.

İngilizce:

We inflicted Punishment on them, but they humbled not themselves to their Lord, nor do they submissively entreat (Him)!-

Fransızca:

Nous les avons certes saisis du châtiment, mais ils ne se sont pas soumis à leur Seigneur; de même qu'ils ne [Le] supplient point,

Almanca:

Und gewiß, bereits richteten WIR sie mit der Peinigung zugrunde, dann weder gaben sie sich ihrem HERRN hin, noch baten sie unterwürfig um Hilfe.

Rusça:

Мы подвергли их мучениям, но они не смирились перед своим Господом и не взмолились перед Ним.

Açıklama:
 
00:00

ḥattâ iẕâ fetaḥnâ `aleyhim bâben ẕâ `aẕâbin şedîdin iẕâ hüm fîhi müblisûn.

Arapça:

حَتَّىٰ إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ

Türkçe:

Nihayet, üzerlerine şiddetli bir azabın kapısını açtığımızda hemencecik ümitsizliğe düşüverecekler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!

Diyanet Vakfı:

En nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!

İngilizce:

Until We open on them a gate leading to a severe Punishment: then Lo! they will be plunged in despair therein!

Fransızca:

jusqu'au jour où Nous ouvrirons sur eux une porte au dur châtiment, et voilà qu'ils en seront désespérés.

Almanca:

Als WIR dann für sie eine Tür mit harter Peinigung öffneten, da waren sie darüber verzweifelt.

Rusça:

Когда же Мы распахнем перед ними врата тяжких мучений, они придут там в отчаяние.

Açıklama:
 
00:00

vehüve-lleẕî enşee lekümü-ssem`a vel'ebṣâra vel'ef'ideh. ḳalîlem mâ teşkürûn.

Arapça:

وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۚ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ

Türkçe:

Allah odur ki; sizin için işitme gücü, gözler ve gönüller oluşturdu. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz!

Diyanet Vakfı:

O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuz!

İngilizce:

It is He Who has created for you (the faculties of) hearing, sight, feeling and understanding: little thanks it is ye give!

Fransızca:

Et c'est Lui qui a créé pour vous l'ouïe, les yeux et les coeurs. Mais vous êtes rarement reconnaissants.

Almanca:

Und ER ist Derjenige, Der für euch das Hören, das Sehen und den Verstand entstehen ließ. Doch ihr seid selten dankbar.

Rusça:

Он - Тот, Кто сотворил для вас слух, зрение и сердца. Но как мала ваша благодарность!

Açıklama:
 
00:00

vehüve-lleẕî ẕera'eküm fi-l'arḍi veileyhi tuḥşerûn.

Arapça:

وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Türkçe:

Sizi yeryüzünde yaratıp yayan da O'dur. O'nun huzurunda haşredileceksiniz.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve sizi yeryüzünde yaratıp türeden O'dur. Sırf O'nun huzuruna toplanacaksınız.

Diyanet Vakfı:

Ve O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sırf O'nun huzurunda toplanacaksınız.

İngilizce:

And He has multiplied you through the earth, and to Him shall ye be gathered back.

Fransızca:

C'est Lui qui vous a répandus sur la terre, et c'est vers Lui que vous serez rassemblés.

Almanca:

Und ER ist Derjenige, Der euch auf der Erde vermehren ließ, und vor Ihm werdet ihr versammelt.

Rusça:

Он - Тот, Кто расселил вас по земле, и к Нему вы будете собраны.

Açıklama:
 
00:00

vehüve-lleẕî yuḥyî veyümîtü velehu-ḫtilâfü-lleyli vennehâr. efelâ ta`ḳilûn.

Arapça:

وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

Türkçe:

O hayat veriyor, O öldürüyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişi O'nun için. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?

Diyanet Vakfı:

Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hala aklınızı kullanmaz mısınız!

İngilizce:

It is He Who gives life and death, and to Him (is due) the alternation of Night and Day: will ye not then understand?

Fransızca:

Et c'est Lui qui donne la vie et qui donne la mort; et l'alternance de la nuit et du jour dépend de Lui. Ne raisonnerez-vous donc pas ?

Almanca:

Und ER ist Derjenige, Der lebendig macht und sterben läßt. Und Ihm unterliegt die Aufeinanderfolge von Nacht und Tag. Besinnt ihr euch etwa nicht?!

Rusça:

Он - Тот, Кто дарует жизнь и умерщвляет. Он чередует ночь и день. Неужели вы не разумеете?

Açıklama:
 
00:00

bel ḳâlû miŝle mâ ḳâle-l'evvelûn.

Arapça:

بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ

Türkçe:

İşin doğrusu şu: Onlar da öncekilerin söylediği gibi söylediler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hayır, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.

Diyanet Vakfı:

Buna rağmen onlar, öncekilerin dedikleri gibi dediler.

İngilizce:

On the contrary they say things similar to what the ancients said.

Fransızca:

Ils ont plutôt tenu les mêmes propos que les anciens.

Almanca:

Nein, sondern sie sagten das Gleiche, was die Früheren sagten.

Rusça:

О нет! Они говорят то же, что говорили первые поколения.

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbev ve`iżâmen einnâ lemeb`ûŝûn.

Arapça:

قَالُوا أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ

Türkçe:

Dediler ki: "Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı diriltileceğiz?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Dediler ki: "Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?"

Diyanet Vakfı:

Dediler ki: Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?

İngilizce:

They say: "What! when we die and become dust and bones, could we really be raised up again?

Fransızca:

Ils ont dit : "lorsque nous serons morts et que nous serons poussière et ossements, serons-nous vraiment ressuscités ?

Almanca:

Sie sagten: "Wenn wir starben und zu Erde und Knochen wurden, würden wir etwa doch erweckt werden?!

Rusça:

Они говорят: "Неужели мы будем воскрешены после того, как умрем и превратимся в прах и кости?

Açıklama:
 
00:00

leḳad vu`idnâ naḥnü veâbâünâ hâẕâ min ḳablü in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn.

Arapça:

لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَٰذَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ

Türkçe:

"Yemin olsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Öncekilerin masallarından başka bir şey değil bu!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yemin ederiz ki, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!

Diyanet Vakfı:

Hakikaten, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!

İngilizce:

Such things have been promised to us and to our fathers before! they are nothing but tales of the ancients!

Fransızca:

On nous a promis cela, ainsi qu'à nos ancêtres auparavant; ce ne sont que de vieilles sornettes".

Almanca:

Gewiß, bereits wurde uns und unseren Vorfahren dieses vorher angedroht. Dies sind nichts anderes als die Legenden der Vorfahren."

Rusça:

Это обещают нам, а еще раньше это обещали нашим отцам. Это - всего лишь сказки древних народов".

Açıklama:
 
00:00

ḳul limeni-l'arḍu vemen fîhâ in küntüm ta`lemûn.

Arapça:

قُل لِّمَنِ الْأَرْضُ وَمَن فِيهَا إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

Türkçe:

De ki: "Eğer biliyorsanız, yeryüzü ve içindekiler kimindir?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Resulüm!) de ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?"

Diyanet Vakfı:

(Resulüm!) de ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?

İngilizce:

Say: "To whom belong the earth and all beings therein? (say) if ye know!"

Fransızca:

Dis : "A qui appartient la terre et ceux qui y sont ? si vous savez".

Almanca:

Sag: "Wem gehört die Erde und das, was auf ihr ist, solltet ihr wissen?"

Rusça:

Скажи: "Кому принадлежит земля и те, кто на ней, если только вы знаете?"

Açıklama:

Sayfalar

Sayfa 347 beslemesine abone olun.