
ẕâliküm feẕûḳûhü veenne lilkâfirîne `aẕâbe-nnâr.
Arapça:
ذَٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَأَنَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابَ النَّارِ
Türkçe:
İşte gördünüz! Hadi tadın onu! Küfre sapanlar için ateş azabı da var.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte gördünüz ya, şimdilik siz bunu tadın, şu da kesindir ki, ahirette kâfirlere cehennem azabı vardır.
Diyanet Vakfı:
İşte bu yenilgi size Allah'ın azabı! Şimdilik onu tadın! Kafirlere bir de cehennem ateşinin azabı vardır.
İngilizce:
Thus (will it be said): "Taste ye then of the (punishment): for those who resist Allah, is the penalty of the Fire."
Fransızca:
Voilà (votre sort); goûtez-le donc ! Et aux mécréants le châtiment du Feu (sera réservé).
Almanca:
Dies ist (die Peinigung), so erfahrt sie! Und für die Kafir ist gewiß noch die Peinigung des Feuers bestimmt.
Rusça:
Вот так! Вкусите же его! Воистину, неверующим уготованы мучения в Огне.
Açıklama:

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû iẕâ leḳîtümü-lleẕîne keferû zaḥfen felâ tüvellûhümü-l'edbâr.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا زَحْفًا فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْأَدْبَارَ
Türkçe:
Ey iman edenler! İnkâr edenlerle savaşmak üzere karşılaştığınızda, sakın onlara arkalarınızı dönmeyin!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı dönmeyin (kaçmayın).
Diyanet Vakfı:
Ey müminler! Toplu halde kafirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin. (Korkup kaçmayın).
İngilizce:
O ye who believe! when ye meet the Unbelievers in hostile array, never turn your backs to them.
Fransızca:
ô vous qui croyez quand vous rencontrez (l'armée) des mécréants en marche , ne leur tournez point le dos.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Wenn ihr auf die Kafir im Kampf trefft, so kehrt ihnen nicht die Rücken!
Rusça:
О те, которые уверовали! Когда вы встретитесь с неверующими на поле битвы, то не поворачивайтесь к ним спиной.
Açıklama:

vemey yüvellihim yevmeiẕin dübürahû illâ müteḥarrifel liḳitâlin ev müteḥayyizen ilâ fietin feḳad bâe bigaḍabim mine-llâhi veme'vâhü cehennem. vebi'se-lmeṣîr.
Arapça:
وَمَن يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُ إِلَّا مُتَحَرِّفًا لِّقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزًا إِلَىٰ فِئَةٍ فَقَدْ بَاءَ بِغَضَبٍ مِّنَ اللَّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Türkçe:
Her kim böyle bir günde, savaşmak için başka bir yer tutmak yahut başka bir birliğe katılmaya gitmek dışında onlara arkasını dönerse, Allah'tan bir gazaba çarpılmış olur. Varacağı yer cehennemdir onun. Ne kötü varış yeridir o!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Böyle bir günde her kim onlara, tekrar dönüp çarpışmak için geri çekilmek veya diğer bir safta yeniden mevzilenmek hâlleri dışında, arkasını dönerse, muhakkak Allah'dan bir gazaba uğramış olur ve varacağı yer cehennemdir, orası da ne kötü bir akıbettir.
Diyanet Vakfı:
Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah'ın gazabını hak etmiş olarak döner. Onun yeri de cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir!
İngilizce:
If any do turn his back to them on such a day - unless it be in a stratagem of war, or to retreat to a troop (of his own)- he draws on himself the wrath of Allah, and his abode is Hell,- an evil refuge (indeed)!
Fransızca:
Quiconque, ce jour-là, leur tourne le dos, - à moins que ce soit par tactique de combat, ou pour rallier un autre groupe, - celui-là encourt la colère d'Allah et son refuge sera l'Enfer. Et quelle mauvaise destination !
Almanca:
Und wer an diesem Tag ihnen den Rücken kehrt - außer um sich an anderen Kampfhandlungen zu beteiligen oder um sich einer anderen Einheit anzuschließen, hat das Erzürnen ALLAHs auf sich geladen und seine Unterkunft ist Dschahannam. Und erbärmlich ist das Werden.
Rusça:
Те, которые в такой день повернутся спиной к неверующим, кроме тех, кто разворачивается для боя или для присоединения с отрядом, навлекут на себя гнев Аллаха. Их пристанищем будет Геенна. Как же скверно это место прибытия!
Açıklama:

felem taḳtülûhüm velâkinne-llâhe ḳatelehüm. vemâ rameyte iẕ rameyte velâkinne-llâhe ramâ. veliyübliye-lmü'minîne minhü belâen ḥasenâ. inne-llâhe semî`un `alîm.
Arapça:
فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ قَتَلَهُمْ ۚ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ رَمَىٰ ۚ وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلَاءً حَسَنًا ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Türkçe:
Siz öldürmediniz onları, Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı. İnananları kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptı bunu. Allah; işitendir, bilendir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra onları siz öldürmediniz, lâkin Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı. Bu da müminlere güzel bir imtihan geçirtmek içindi. Allah işitendir, bilendir.
Diyanet Vakfı:
(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.
İngilizce:
It is not ye who slew them; it was Allah: when thou threwest (a handful of dust), it was not thy act, but Allah's: in order that He might test the Believers by a gracious trial from Himself: for Allah is He Who heareth and knoweth (all things).
Fransızca:
Ce n'est pas vous qui les avez tués : mais c'est Allah qui les a tués. Et lorsque tu lançais (une poignée de terre) , ce n'est pas toi qui lançais : mais c'est Allah qui lançait, et ce pour éprouver les croyants d'une belle épreuve de Sa part ! Allah est Audient et Omniscient.
Almanca:
Getötet habt nicht ihr sie, sondern ALLAH hat sie getötet. Und geworfen hast nicht du, als du geworfen hast, sondern ALLAH hat geworfen. Und damit ER die Mumin einer guten Prüfung unterzieht. Gewiß, ALLAH ist allhörend, allwissend.
Rusça:
Не вы убили их, а Аллах убил их. Не ты бросил горсть песку, когда бросал, а Аллах бросил, дабы подвергнуть верующих прекрасному испытанию от Себя. Воистину, Аллах - Слышащий, Знающий.
Açıklama:

ẕâliküm veenne-llâhe mûhinü keydi-lkâfirîn.
Arapça:
ذَٰلِكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِرِينَ
Türkçe:
Gördünüz ya, Allah küfre sapanların tuzağını fersiz bırakır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gördünüz ya, Allah, kâfirlerin kurduğu tuzağı işte böyle boşa çıkarır.
Diyanet Vakfı:
Bu böyledir. Şüphesiz Allah, kafirlerin tuzağını bozar.
İngilizce:
That, and also because Allah is He Who makes feeble the plans and stratagem of the Unbelievers.
Fransızca:
Voilà ! Allah réduit à rien la ruse des mécréants.
Almanca:
So war es. Und ALLAH läßt sicher die List der Kafir schwächen.
Rusça:
Вот так! Воистину, Аллах ослабляет козни неверующих.
Açıklama:

in testeftiḥû feḳad câekümü-lfetḥ. vein tentehû fehüve ḫayrul leküm. vein te`ûdû ne`ud. velen tugniye `anküm fietüküm şey'ev velev keŝürat veenne-llâhe me`a-lmü'minîn.
Arapça:
إِن تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَاءَكُمُ الْفَتْحُ ۖ وَإِن تَنتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ ۖ وَإِن تَعُودُوا نَعُدْ وَلَن تُغْنِيَ عَنكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْئًا وَلَوْ كَثُرَتْ وَأَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ
Türkçe:
Fetih istiyorsanız, fetih size geldi. Eğer vazgeçerseniz hakkınızda daha hayırlı olur. Eğer dönerseniz biz de döneriz. Cemaatiniz çok da olsa sizi her hangi bir şeyden asla müstağni kılamaz! Allah, inananlarla beraberdir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir, eğer aşırı gitmez de son verirseniz, hakkınızda daha hayırlıdır. Yok eğer dönerseniz, biz de döneriz. O vakit askeriniz çok da olsa size hiç bir şekilde fayda vermez. İyi biliniz ki, Allah müminlerle beraberdir.
Diyanet Vakfı:
(Ey kafirler!) Eğer siz fetih istiyorsanız, işte size fetih geldi! (Yenelim derken yenildiniz.) Ve eğer (inkardan) vazgeçerseniz bu sizin için daha iyidir. Yine (Peygamber'e düşmanlığa) dönerseniz, biz de (ona) yardıma döneriz. Topluluğunuz çok bile olsa, sizden hiçbir şeyi savamaz. Çünkü Allah müminlerle beraberdir.
İngilizce:
(O Unbelievers!) if ye prayed for victory and judgment, now hath the judgment come to you: if ye desist (from wrong), it will be best for you: if ye return (to the attack), so shall We. Not the least good will your forces be to you even if they were multiplied: for verily Allah is with those who believe!
Fransızca:
Si vous avez imploré l'arbitrage d'Allah vous connaissez maintenant la sentence [d'Allah] Et si vous cessez [la mécréance et l'hostilité contre le Prophète..], c'est mieux pour vous. Mais si vous revenez, Nous reviendrons, et votre masse, même nombreuse, ne vous sera d'aucune utilité. Car Allah est vraiment avec les croyants.
Almanca:
Wenn ihr (Kafir) um den Sieg (als Zeichen der Rechtschaffenheit) bittet, so traf der Sieg euch bereits. Wenn ihr aber (vom Kufr) ablasst, so ist dies besser für euch. Wenn ihr jedoch wiederholtermaßen (zum Krieg) zurückkehrt, kehren WIR zurück, und dann wird eure Gruppe von euch nichts abwenden, selbst dann sollte sie noch so groß sein. Und ALLAH ist gewiß mit den Mumin.
Rusça:
Если вы (неверующие) просили вынести приговор, то приговор уже явился к вам. Если вы прекратите, то так будет лучше для вас. Но если вы возобновите, то и Мы возобновим (если вы вновь станете сражаться против верующих, то Мы вновь нанесем вам поражение), и ваш отряд не принесет вам никакой пользы, даже если будет многочисленным. Воистину, Аллах - с верующими.
Açıklama:

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû eṭî`ü-llâhe verasûlehû velâ tevellev `anhü veentüm tesme`ûn.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنتُمْ تَسْمَعُونَ
Türkçe:
Ey iman edenler! Allah'a ve resulüne itaat edin. İşitip durduğunuz halde ondan yüzünüzü çevirmeyin.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler, Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. İşitip durduğunuz halde onun emirlerinden yüz çevirmeyin!
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin.
İngilizce:
O ye who believe! Obey Allah and His Messenger, and turn not away from him when ye hear (him speak).
Fransızca:
ô vous qui croyez ! Obéissez à Allah et à Son messager et ne vous détournez pas de lui quand vous l'entendez (parler).
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Gehorcht ALLAHund Seinem Gesandten und kehrt ihm nicht den Rücken, während ihr hört.
Rusça:
О те, которые уверовали! Повинуйтесь Аллаху и Его Посланнику и не отворачивайтесь от него, пока вы слышите.
Açıklama:

velâ tekûnû kelleẕîne ḳâlû semi`nâ vehüm lâ yesme`ûn.
Arapça:
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Türkçe:
Hiç işitmedikleri halde, "İşittik!" diyenler gibi olmayın.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve işitmedikleri halde "işittik" diyenler gibi olmayın!
Diyanet Vakfı:
İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın.
İngilizce:
Nor be like those who say, "We hear," but listen not:
Fransızca:
Et ne soyez pas comme ceux qui disent : "Nous avons entendu ", alors qu'ils n'entendent pas.
Almanca:
Und seid nicht wie diejenigen, die sagten: "Wir haben gehört", während sie doch nichts hören.
Rusça:
Не уподобляйтесь тем, которые говорят: "Мы слышали", - а сами не слушают.
Açıklama:

inne şerra-ddevâbbi `inde-llâhi-ṣṣummü-lbükmü-lleẕîne lâ ya`ḳilûn.
Arapça:
۞ إِنَّ شَرَّ الدَّوَابِّ عِندَ اللَّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لَا يَعْقِلُونَ
Türkçe:
Çünkü yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.
İngilizce:
For the worst of beasts in the sight of Allah are the deaf and the dumb,- those who understand not.
Fransızca:
Les pires des bêtes auprès d'Allah, sont, [en vérité], les sourds-muets qui ne raisonnent pas .
Almanca:
Gewiß, die Übelsten der sich (auf Erden) bewegenden Lebewesen, sind bei ALLAH die Stummen und die Tauben, die nicht verständig sind.
Rusça:
Воистину, наихудшими из живых существ перед Аллахом являются глухие и немые, которые не способны понимать.
Açıklama:

velev `alime-llâhü fîhim ḫayral leesme`ahüm. velev esme`ahüm letevellev vehüm mü`riḍûn.
Arapça:
وَلَوْ عَلِمَ اللَّهُ فِيهِمْ خَيْرًا لَّأَسْمَعَهُمْ ۖ وَلَوْ أَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوا وَّهُم مُّعْرِضُونَ
Türkçe:
Allah kendilerinde bir hayır olduğunu bilseydi elbette onlara işittirirdi. Onlara işittirseydi bile mutlaka yüz çevirir, döner giderlerdi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah onlarda hayır görseydi onlara işittirirdi, işittirseydi yine de aldırmaz arka dönerlerdi.
Diyanet Vakfı:
Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.
İngilizce:
If Allah had found in them any good. He would indeed have made them listen: (As it is), if He had made them listen, they would but have turned back and declined (Faith).
Fransızca:
Et si Allah avait reconnu en eux quelque bien, Il aurait fait qu'ils entendent. Mais, même s'Il les faisait entendre, ils tourneraient [sûrement] le dos en s'éloignant.
Almanca:
Und hätte ALLAH bei ihnen Gutes gekannt, hätte ER sie hören lassen. Und hätte ER sie hören lassen, hätten sie doch den Rücken gekehrt, während sie abgeneigt sind.
Rusça:
Если бы Аллах знал, что в них есть добро, Он непременно наделил бы их слухом. Но даже если бы Он наделил их слухом, они все равно бы отвернулись с отвращением.
Açıklama:
Sayfalar
