
vekâne ye'müru ehlehû biṣṣalâti vezzekâh. vekâne `inde rabbihî merḍiyyâ.
Türkçe:
Ailesine namazı/duayı, zekâtı emrederdi. Rabbi katında hoşnutluk kazanmış bir kişiydi.
İngilizce:
He used to enjoin on his people Prayer and Charity, and he was most acceptable in the sight of his Lord.
Fransızca:
Et il commandait à sa famille la prière et la Zakat; et il était agréé auprès de son Seigneur.
Almanca:
Und er pflegte, seiner Familie das rituelle Gebet und die Zakat zu gebieten. Und er war bei seinem HERRN ein Angenommener!
Rusça:
Он велел своей семье совершать намаз и выплачивать закят, а его Господь был доволен им.
Arapça:
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.
Diyanet Vakfı:
Halkına namazı ve zekatı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.

veẕkür fi-lkitâbi idrîs. innehû kâne ṣiddîḳan nebiyyâ.
Türkçe:
Kitap'ta İdris'i de an. Çünkü o, özü-sözü tam uyuşan bir kişiydi, bir peygamberdi.
İngilizce:
Also mention in the Book the case of Idris: He was a man of truth (and sincerity), (and) a prophet:
Fransızca:
Et mentionne Idris, dans le Livre. C'était un véridique et un prophète.
Almanca:
Und erwähne in der Schrift Idris! Gewiß, er war ein äußerst Wahrhaftiger, ein Prophet.
Rusça:
Помяни в Писании Идриса. Воистину, он был правдивейшим человеком и пророком.
Arapça:
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kitapta İdris'i de an; çünkü o, çok sadık (özü, sözü pek doğru) bir peygamberdi.
Diyanet Vakfı:
Kitapta İdris'i de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi.

verafa`nâhü mekânen `aliyyâ.
Türkçe:
Onu yüce bir mekâna yükselttik.
İngilizce:
And We raised him to a lofty station.
Fransızca:
Et nous l'élevâmes à un haut rang.
Almanca:
Und WIR erhoben ihn zu einem hohen Ort.
Rusça:
Мы вознесли его на высокое место.
Arapça:
وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onu yüce bir yere yükselttik.
Diyanet Vakfı:
Onu üstün bir makama yücelttik.

ülâike-lleẕîne en`ame-llâhü `aleyhim mine-nnebiyyîne min ẕürriyyeti âdeme vemimmen ḥamelnâ me`a nûḥ. vemin ẕürriyyeti ibrâhîme veisrâîle vemimmen hedeynâ vectebeynâ. iẕâ tütlâ `aleyhim âyâtü-rraḥmâni ḫarrû süccedev vebükiyyâ.
Türkçe:
İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdelere kapanırlardı.
İngilizce:
Those were some of the prophets on whom Allah did bestow His Grace,- of the posterity of Adam, and of those who We carried (in the Ark) with Noah, and of the posterity of Abraham and Israel of those whom We guided and chose. Whenever the Signs of (Allah) Most Gracious were rehearsed to them, they would fall down in prostrate adoration and in tears.
Fransızca:
Voilà ceux qu'Allah a comblés de faveurs, parmi les prophètes, parmi les descendants d'Adam, et aussi parmi ceux que Nous avons transportés en compagnie de Noé, et parmi la descendance d'Abraham et d'Israël, et parmi ceux que Nous avons guidés et choisis. Quand les versets du Tout Miséricordieux leur étaient récités, ils tombaient prosternés en pleurant .
Almanca:
Diese sind diejenigen, denen ALLAH Gaben zuteil werden ließ von den Propheten aus der Nachkommenschaft Adams, und von denjenigen, die WIR mit Nuh trugen, und aus der Nachkommenschaft Ibrahims und Israils, und von denjenigen, dieWIR rechtgeleitet und auserwählt haben.Wenn ihnen die Ayat des Allgnade Erweisenden vorgetragen wurden, fielen sie sudschud-vollziehend und weinend nieder.
Rusça:
Это - те, кого облагодетельствовал Аллах, из числа пророков, которые были потомками Адама и тех, кого Мы спасли вместе с Нухом (Ноем), и потомками Ибрахима (Авраама) и Исраила (Израиля), и из числа тех, кого Мы наставили на прямой путь и избрали. Когда им читали аяты Милостивого, они падали ниц и рыдали.
Arapça:
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا ۚ إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا ۩
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail'in soyundan, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân (olan Allah)ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
Diyanet Vakfı:
İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail (Ya'kub) 'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.

feḫalefe mim ba`dihim ḫalfün eḍâ`u-ṣṣalâte vettebe`ü-şşehevâti fesevfe yelḳavne gayyâ.
Türkçe:
Ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı/duayı yitirdiler, şehvetlere uydular. Bunlar, azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.
İngilizce:
But after them there followed a posterity who missed prayers and followed after lusts soon, then, will they face Destruction,-
Fransızca:
Puis leur succédèrent des générations qui délaissèrent la prière et suivirent leurs passions. Ils se trouveront en perdition,
Almanca:
Doch dann folgten ihnen Nachfahren, die das rituelle Gebet vernachlässigten und ihren Neigungen folgten. Diese werden noch Böses finden,
Rusça:
После них пришли потомки, которые перестали совершать намаз и стали потакать желаниям. Все они понесут убыток (или будут испытывать тяготы; или понесут наказание за невежество; или встретят зло),
Arapça:
۞ فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ ۖ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki "Gayya" vadisini boylayacaklardır.)
Diyanet Vakfı:
Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.

illâ men tâbe veâmene ve`amile ṣâliḥan feülâike yedḫulûne-lcennete velâ yużlemûne şey'â.
Türkçe:
Tövbe eden, iman edip hayra ve barışa yönelik iyi iş yapan müstesna. Böyleleri cennete girecekler ve hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmayacaklar.
İngilizce:
Except those who repent and believe, and work righteousness: for these will enter the Garden and will not be wronged in the least,-
Fransızca:
sauf celui qui se repent, croit et fait le bien : ceux-là entreront dans le Paradis et ne seront point lésés,
Almanca:
außer denjenigen, die reuig wurden, den Iman verinnerlicht und gottgefällig Gutes getan haben, denn diese werden in die Dschanna eintreten und ihnen wird in keiner 2 Weise Unrecht zugefügt.
Rusça:
кроме тех, которые раскаялись, уверовали и поступали праведно. Они войдут в Рай, и с ними нисколько не поступят несправедливо.
Arapça:
إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. Bunlar cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.
Diyanet Vakfı:
Ancak tevbe edip, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler hariçtir. Bunlar, cennete, girecekler. Ve hiç bir haksığlağa uğratılmayacaklardır.

cennâti `adnini-lletî ve`ade-rraḥmânü `ibâdehû bilgayb. innehû kâne va`dühû me'tiyyâ.
Türkçe:
Rahman'ın, kullarına gaybda vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler. Kuşkusuz, O'nun vaadi yerine gelir.
İngilizce:
Gardens of Eternity, those which (Allah) Most Gracious has promised to His servants in the Unseen: for His promise must (necessarily) come to pass.
Fransızca:
aux jardins du séjours (éternel) que le Tout Miséricordieux a promis à Ses serviteurs, [qui ont cru] au mystère. Car Sa promesse arrivera sans nul doute.
Almanca:
(Sie treten ein in) Dschannat von 'Adn , die Der Allgnade Erweisende Seinen Dienern von der Welt des Verborgenen versprochen hat. Sein Versprechen wird zweifelsohne erfüllt werden!
Rusça:
Это будут сады Эдема, обещанные Милостивым Его рабам, которые не видели их воочию. Воистину, обещание Его исполнится.
Arapça:
جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ ۚ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O cennet, Rahmân (olan Allah)ın kullarına görmedikleri halde vadettiği "Adn" cennetleridir. Şüphesiz O'nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.
Diyanet Vakfı:
O cennet, çok merhametli olan Allah'ın, kullarına gıyaben vadettiği Adn cennetleridir. Şüphesiz O'nun vadi yerini bulacaktır.

lâ yesme`ûne fîhâ lagven illâ selâmâ. velehüm rizḳuhüm fîhâ bükratev ve`aşiyyâ.
Türkçe:
Orada boş lakırdı değil, yalnızca "selam" işitirler. Orada kendilerinin sabah, akşam, rızıkları da hazırdır.
İngilizce:
They will not there hear any vain discourse, but only salutations of Peace: And they will have therein their sustenance, morning and evening.
Fransızca:
On n'y entend nulle parole insignifiante; seulement : "Salam" ; et ils auront là leur nourriture, matin et soir.
Almanca:
Darin hören sie nichts Unnützes - (sie hören) nur den Salam-Gruß ! Und ihnen ist ihre Versorgung darin morgens und abends gesichert!
Rusça:
Они не услышат там празднословия, но услышат приветствие миром. Для них там приготовлен их удел утром и после полудня.
Arapça:
لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَامًا ۖ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak "Selam" işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır.
Diyanet Vakfı:
Orada boş söz değil, hoş söz duyarlar. Ve orada, sabah-akşam kendilerine ait rızıkları vardır.

tilke-lcennetü-lletî nûriŝü min `ibâdinâ men kâne teḳiyyâ.
Türkçe:
Kullarımızdan takva sahibi olanları mirasçı yapacağımız cennet işte budur.
İngilizce:
Such is the Garden which We give as an inheritance to those of Our servants who guard against Evil.
Fransızca:
Voilà le Paradis dont Nous ferons hériter ceux de Nos serviteurs qui auront été pieux.
Almanca:
Diese ist die Dschanna, die WIR für diejenigen von Unseren Dienern bleiben lassen, die Muttaqi waren.
Rusça:
Таков Рай, который Мы отдадим в наследство тем из Наших рабов, которые были богобоязненны.
Arapça:
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte kullarımızdan takva sahibi olanlara vereceğimiz cennet budur.
Diyanet Vakfı:
Kullarımızdan, takva sahibi kimselere verdiğimiz cennet işte budur.

vemâ netenezzelü illâ biemri rabbik. lehû mâ beyne eydînâ vemâ ḫalfenâ vemâ beyne ẕâlik. vemâ kâne rabbüke nesiyyâ.
Türkçe:
Biz sadece Rabbinin emrini indiririz/biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdeki, arkamızdaki ve bunlar arasındaki herşey O'nundur. Rabbin asla unutkan değildir.
İngilizce:
(The angels say:) "We descend not but by command of thy Lord: to Him belongeth what is before us and what is behind us, and what is between: and thy Lord never doth forget,-
Fransızca:
"Nous ne descendons que sur ordre de ton Seigneur . A Lui tout ce qui est devant nous, tout ce qui est derrière nous et tout ce qui est entre les deux. Ton Seigneur n'oublie rien.
Almanca:
Und wir (die Engel) steigen nicht hinunter, es sei denn gemäß der Anweisung deines HERRN. Ihm gehört, was vor uns, was hinter uns und was dazwischen ist. Und dein HERR vergißt nie.
Rusça:
Ангелы сказали: "Мы нисходим только по велению твоего Господа. Ему принадлежит то, что перед нами, и то, что позади нас, и то, что между ними. Господь твой не забывчив".
Arapça:
وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ ۖ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَٰلِكَ ۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Cebrail dedi ki: Ey Muhammed!) Biz senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzdeki ve ardımızdaki (bütün geçmiş ve gelecek şeyler) ve bunların arasındakiler hep O'nundur. Rabbin de (seni) unutmuş değildir?"
Diyanet Vakfı:
Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan her şey O'na aittir. Senin Rabbin unutkan değildir.
