Sayfa 165

ḳâlû âmennâ birabbi-l`âlemîn.

Türkçe:
"Âlemlerin Rabbi'ne iman ettik, dediler;
İngilizce:
Saying: "We believe in the Lord of the Worlds,-
Fransızca:
Ils dirent : "Nous croyons au Seigneur de l'Univers,
Almanca:
Sie sagten: "Wir haben den Iman an Den HERRN aller Schöpfung verinnerlicht,
Rusça:
Они сказали: "Мы уверовали в Господа миров,
Arapça:
قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Âlemlerin Rabbine iman ettik. dediler.
Diyanet Vakfı:
"Âlemlerin Rabbine iman ettik" dediler.

rabbi mûsâ vehârûn.

Türkçe:
Mûsa'nın ve Hârun'un Rabbi'ne!"
İngilizce:
The Lord of Moses and Aaron.
Fransızca:
au Seigneur de Moïse et d'Aaron."
Almanca:
an Den HERRN von Musa und Harun!"
Rusça:
Господа Мусы (Моисея) и Харуна (Аарона)".
Arapça:
رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa'nın ve Harun'un Rabbine.
Diyanet Vakfı:
"Musa'nın ve Harun'un Rabb'ine " dediler.

ḳâle fir`avnü âmentüm bihî ḳable en âẕene leküm. inne hâẕâ lemekrum mekertümûhü fi-lmedîneti lituḫricû minhâ ehlehâ. fesevfe ta`lemûn.

Türkçe:
Firavun dedi ki: "Demek ben size izin vermeden ona inandınız ha! Bu, şehirde tezgâhladığınız bir tuzaktır ki, bununla şehir halkını oradan çıkarmak peşindesiniz. Yakında anlarsınız."
İngilizce:
Said Pharaoh: "Believe ye in Him before I give you permission? Surely this is a trick which ye have planned in the city to drive out its people: but soon shall ye know (the consequences).
Fransızca:
"Y avez-vous cru avant que je ne vous (le) permette ? dit Pharaon. C'est bien un stratagème que vous avez manigancé dans la ville, afin d'en faire partir ses habitants. Vous saurez bientôt...
Almanca:
Pharao sagte: "Habt ihr etwa den Iman verinnerlicht, bevor ich euch dies gestattet habe? Gewiß, dies ist doch nicht anderes als Täuschung, die ihr in dieser Stadt intrigiert habt, um ihre Einwohner daraus zu vertreiben. So werdet ihr es noch wissen.
Rusça:
Фараон сказал: "Вы уверовали в него без моего дозволения? Воистину, это - козни, которые вы задумали в городе, чтобы изгнать из него его жителей. Но скоро вы узнаете!
Arapça:
قَالَ فِرْعَوْنُ آمَنتُم بِهِ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّ هَٰذَا لَمَكْرٌ مَّكَرْتُمُوهُ فِي الْمَدِينَةِ لِتُخْرِجُوا مِنْهَا أَهْلَهَا ۖ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun: "Ben size izin vermeden iman ettiniz ha!" dedi. "Şüphesiz bu bir hiledir, siz bunu şehirde kurmuşsunuz, yerli halkı oradan çıkarmak istiyorsunuz, sonra anlayacaksınız!"
Diyanet Vakfı:
Firavun dedi ki: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde, halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) göreceksiniz!

leüḳaṭṭi`anne eydiyeküm veercüleküm min ḫilâfin ŝümme leüṣallibenneküm ecme`în.

Türkçe:
"Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım."
İngilizce:
Be sure I will cut off your hands and your feet on apposite sides, and I will cause you all to die on the cross.
Fransızca:
Je vais vous couper la main et la jambe opposées, et puis, je vous crucifierai tous."
Almanca:
Zweifelsohne werde ich eure Hände und Füße wechselseitig abschneiden, dann werde ich euch doch allesamt kreuzigen lassen."
Rusça:
Я отрублю вам руки и ноги накрест, а затем распну всех вас".
Arapça:
لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ ثُمَّ لَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, sonra da bilin ki, sizi astıracağım.
Diyanet Vakfı:
Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım!"

ḳâlû innâ ilâ rabbinâ münḳalibûn.

Türkçe:
"Biz, dediler, doğruca Rabbimize varacağız."
İngilizce:
They said: "For us, We are but sent back unto our Lord:
Fransızca:
Ils dirent : "En vérité, c'est vers notre Seigneur que nous retournerons.
Almanca:
Sie sagten: "Wir werden (sowieso) zu unserem HERRN zurückkehren.
Rusça:
Они сказали: "Воистину, мы возвращаемся к нашему Господу.
Arapça:
قَالُوا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar da: "Şüphesiz o takdirde biz Rabbimize döneceğiz." dediler.
Diyanet Vakfı:
Onlar da: "Biz zaten Rabbimize döneceğiz". dediler.

vemâ tenḳimü minnâ illâ en âmennâ biâyâti rabbinâ lemmâ câetnâ. rabbenâ efrig `aleynâ ṣabrav veteveffenâ müslimîn.

Türkçe:
"Sen bizden, sırf Rabbimizin ayetleri bize gelince, onlara iman ettiğimizden ötürü intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Canımızı müslümanlar olarak al."
İngilizce:
But thou dost wreak thy vengeance on us simply because we believed in the Signs of our Lord when they reached us! Our Lord! pour out on us patience and constancy, and take our souls unto thee as Muslims (who bow to thy will)!
Fransızca:
Tu ne te venges de nous que parce que nous avons cru aux preuves de notre Seigneur, lorsqu'elles nous sont venues. ô notre Seigneur ! Déverse sur nous l'endurance et fais nous mourir entièrement soumis."
Almanca:
Du bemängelst doch nichts an uns, außer daß wir den Iman an die Ayat unseres HERRN verinnerlicht haben, als diese zu uns kamen. Unser HERR! Verleihe uns Geduld und lasse uns als Muslime sterben!"
Rusça:
Ты мстишь нам только за то, что мы уверовали в знамения нашего Господа, когда они явились к нам. Господь наш! Ниспошли нам терпение и упокой нас мусульманами".
Arapça:
وَمَا تَنقِمُ مِنَّا إِلَّا أَنْ آمَنَّا بِآيَاتِ رَبِّنَا لَمَّا جَاءَتْنَا ۚ رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Senin bize kızman da sırf Rabbimizin âyetleri gelince onlara iman etmemizden dolayıdır. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı müslüman olarak al. derler.
Diyanet Vakfı:
Sen sadece Rabbimizin ayetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, müslüman olarak canımızı al, dediler.

veḳâle-lmeleü min ḳavmi fir`avne eteẕeru mûsâ veḳavmehû liyüfsidû fi-l'arḍi veyeẕerake veâlihetek. ḳâle senüḳattilü ebnâehüm venestaḥyî nisâehüm. veinnâ fevḳahüm ḳâhirûn.

Türkçe:
Firavun kavminin kodamanları dediler ki: "Mûsa'yı ve toplumunu, yeryüzünü fesada verip seni ve ilahlarını terk etsinler diye mi bırakıyorsun?" Dedi ki Firavun: "Biz onların oğullarını öldürüp kadınlarını diri bırakacağız/kadınlarının rahimlerini yoklayıp çocuk alacağız/kadınlarına utanç duyulacak şeyler yapacağız. Üstlerine sürekli kahır yağdıracağız."
İngilizce:
Said the chiefs of Pharaoh's people: "Wilt thou leave Moses and his people, to spread mischief in the land, and to abandon thee and thy gods?" He said: "Their male children will we slay; (only) their females will we save alive; and we have over them (power) irresistible."
Fransızca:
Et les notables du peuple de Pharaon dirent : "Laisseras-tu Moïse et son peuple commettre du désordre sur la terre, et lui-même te délaisser, toi et tes divinités ? " Il dit : "Nous allons massacrer leurs fils et laisser vivre leurs femmes. Nous aurons le dessus sur eux et les dominerons."
Almanca:
Und die Entscheidungsträger von Pharaos Leuten sagten: "Willst du etwa von Musa und seinen Leuten ablassen, damit sie Verderben auf der Erde anrichten und damit sie von dir (deiner Verherrlichung) und von deinen Göttern ablassen." Er sagte: "Wir werden ihre Söhne töten und (nur) ihre Frauen am Leben lassen. Und gewiß, wir beherrschen sie."
Rusça:
Знатные люди из народа Фараона сказали: "Неужели ты позволишь Мусе (Моисею) и его народу распространять на земле нечестие и отречься от тебя и твоих богов?" Он сказал: "Мы будем убивать их сыновей и оставлять в живых их женщин. Мы обладаем непоколебимой властью над ними".
Arapça:
وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِ فِرْعَوْنَ أَتَذَرُ مُوسَىٰ وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَيَذَرَكَ وَآلِهَتَكَ ۚ قَالَ سَنُقَتِّلُ أَبْنَاءَهُمْ وَنَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ وَإِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki: "Seni ve ilâhlarını terketsinler de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi Musa'yı ve kavmini serbest bırakacaksın?" Firavun da dedi ki: "Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarını sağ bırakacağız ve onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz."
Diyanet Vakfı:
Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: Musa'yı ve kavmini, seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi bırakacaksınız? (Firavun): "Biz onların oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz" dedi.

ḳâle mûsâ liḳavmihi-ste`înû billâhi vaṣbirû. inne-l'arḍa lillâh. yûriŝühâ mey yeşâü min `ibâdih. vel`âḳibetü lilmütteḳîn.

Türkçe:
Mûsa kendi toplumuna şöyle dedi: "Allah'tan yardım dileyin, sabırlı olun. Yeryüzü Allah'ındır, Allah ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç, takvaya sarılanlarındır."
İngilizce:
Said Moses to his people: "Pray for help from Allah, and (wait) in patience and constancy: for the earth is Allah's, to give as a heritage to such of His servants as He pleaseth; and the end is (best) for the righteous.
Fransızca:
Moïse dit à son peuple : "Demandez aide auprès d'Allah et soyez patients, car la terre appartient à Allah. Il en fait qui Il veut parmi Ses serviteurs. Et la fin (heureuse) sera aux pieux".
Almanca:
Musa sagte zu seinen Leuten: "Fleht ALLAH um Hilfe an und übt euch in Geduld! Gewiß, die Erde gehört ALLAH und ER überläßt sie, wem ER will von Seinen Dienern. Und das Anschließende ist für die Muttaqi bestimmt."
Rusça:
Муса (Моисей) сказал своему народу: "Просите помощи у Аллаха и терпите. Воистину, земля принадлежит Аллаху. Он дарует ее в наследие тому из Своих рабов, кому пожелает, и благой конец уготован богобоязненным".
Arapça:
قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللَّهِ وَاصْبِرُوا ۖ إِنَّ الْأَرْضَ لِلَّهِ يُورِثُهَا مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۖ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa, kavmine dedi ki: "Allah'ın yardımını ve lütfunu isteyin ve sabır gösterin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Sonunda kurtuluş müttakilerindir."
Diyanet Vakfı:
Musa kavmine dedi ki: "Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona varis kılar. Sonuç (Allah'tan korkup günahtan) sakınanlarındır."

ḳâlû ûẕîne min ḳabli en te'tiyenâ vemim ba`di mâ ci'tenâ. ḳâle `asâ rabbüküm ey yühlike `adüvveküm veyestaḫlifeküm fi-l'arḍi feyenżura keyfe ta`melûn.

Türkçe:
Dediler ki: "Senin bize gelişinden önce de işkenceye uğratıldık, gelişinden sonra da." Mûsa dedi: "Rabbinizin, düşmanınızı yok etmesi ve nasıl davranacağınıza bakmak üzere yeryüzünde sizi yöneticiler yapması umulabilir."
İngilizce:
They said: "We have had (nothing but) trouble, both before and after thou camest to us." He said: "It may be that your Lord will destroy your enemy and make you inheritors in the earth; that so He may try you by your deeds."
Fransızca:
Ils dirent : "Nous avons été persécutés avant que tu ne viennes à nous, et après ton arrivée." Il dit : "Il se peut que votre Seigneur détruise votre ennemi et vous donne la lieutenance sur terre, et Il verra ensuite comment vous agirez".
Almanca:
Sie sagten: "Uns wurde Schaden zugefügt, bevor du zu uns kamst und nachdem du zu uns kamst." Er sagte: "Möglich ist es, daß euer HERR euren Feind zugrunde richtet und euch als Nachfolger im Lande einsetzt. Dann sieht ER, wie ihr handelt."
Rusça:
Они сказали: "Нам причиняли страдания до того, как ты явился к нам, и причиняют их после твоего пришествия к нам". Он сказал: "Быть может, ваш Господь погубит вашего врага и сделает вас их преемниками на земле, а затем посмотрит, как вы будете поступать".
Arapça:
قَالُوا أُوذِينَا مِن قَبْلِ أَن تَأْتِيَنَا وَمِن بَعْدِ مَا جِئْتَنَا ۚ قَالَ عَسَىٰ رَبُّكُمْ أَن يُهْلِكَ عَدُوَّكُمْ وَيَسْتَخْلِفَكُمْ فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kavmi de dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de eziyet gördük, sen geldikten sonra da." Musa dedi ki: "Umulur ki, Rabbiniz düşmanlarınızı helak edip de sizi yeryüzünde halife kılacaktır ve sizin nasıl işler yaptığınıza bakacaktır."
Diyanet Vakfı:
Onlar da, sen bize (peygamber olarak) gelmeden önce de geldikten sonra da bize işkence edildi, dediler. (Musa), "Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helak eder ve onların yerine sizi yer yüzüne hakim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar" dedi.

veleḳad eḫaẕnâ âle fir`avne bissinîne venaḳṣim mine-ŝŝemerâti le`allehüm yeẕẕekkerûn.

Türkçe:
Yemin olsun ki biz, Firavun hanedanını yakalayıp ürün eksikliğiyle senelerce sıktık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
İngilizce:
We punished the people of Pharaoh with years (of droughts) and shortness of crops; that they might receive admonition.
Fransızca:
Nous avons éprouvé les gens de Pharaon par des années de disette et par une diminution des fruits afin qu'ils se rappellent.
Almanca:
Und gewiß, bereits ließen WIR Dürre und Rückgang von 1 Erzeugnissen Pharaos Leute überkommen, damit sie sich entsinnen.
Rusça:
Мы поразили род Фараона засушливыми годами и неурожаем плодов, дабы они помянули назидание.
Arapça:
وَلَقَدْ أَخَذْنَا آلَ فِرْعَوْنَ بِالسِّنِينَ وَنَقْصٍ مِّنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten biz, Firavun sülâlesini, senelerce kıtlık ve gelir noksanlığı içinde tutup kıvrandırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki, biz de Firavun'a uyanları ders alsınlar diye yıllarca kuraklık ve mahsül kıtlığı ile cezalandırdık.
Sayfa 165 beslemesine abone olun.