Cuz 26

 
00:00

inne-llâhe ya`lemü gaybe-ssemâvâti vel'arḍ. vellâhü beṣîrum bimâ ta`melûn.

Arapça:

إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

Türkçe:

Şu bir gerçek ki, Allah göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı iyice görmektedir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin görülmeyen esrarını bilir. Allah yaptıklarınızı görür.

Diyanet Vakfı:

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gizliliklerini bilir. Allah yaptıklarınızı görendir.

İngilizce:

Verily Allah knows the secrets of the heavens and the earth: and Allah Sees well all that ye do.

Fransızca:

Allah connaît l'Inconnaissable des cieux et de la terre et Allah est Clairvoyant sur ce que vous faites.

Almanca:

Gewiß, ALLAH kennt das Verborgene der Himmel und der Erde. Und ALLAH ist dessen allsehend, was ihr tut.

Rusça:

Воистину, Аллах знает сокровенное небес и земли. Аллах видит то, что вы совершаете.

Açıklama:
 
00:00

ḳâf. velḳur'âni-lmecîd.

Arapça:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ ق ۚ وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ

Türkçe:

Kaf. Şanı yüce, ilahî cömertlikle dolu Kur'an'a yemin olsun ki,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kâf. Şanlı ve şerefli Kur'an'a andolsun ki,

Diyanet Vakfı:

Kaf. Şerefli Kur'an'a andolsun.

İngilizce:

Qaf: By the Glorious Qur'an (Thou art Allah's Messenger).

Fransızca:

Qaf. Par le Coran glorieux !

Almanca:

Qaf. Beim herrlichen Quran!

Rusça:

Каф. Клянусь славным Кораном!

Açıklama:
 
00:00

bel `acibû en câehüm münẕirum minhüm feḳâle-lkâfirûne hâẕâ şey'ün `acîb.

Arapça:

بَلْ عَجِبُوا أَن جَاءَهُم مُّنذِرٌ مِّنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ

Türkçe:

İş sanıldığı gibi değil! Kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar: "Acayip şey bu!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Doğrusu kâfirler kendi içlerinden uyarıcı bir peygamber geldiğine şaşırdılar da dediler ki: "Bu şaşılacak bir şeydir!

Diyanet Vakfı:

Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da, kafirler şöyle dediler: "Bu şaşılacak bir şeydir."

İngilizce:

But they wonder that there has come to them a Warner from among themselves. So the Unbelievers say: "This is a wonderful thing!

Fransızca:

Mais ils s'étonnent que l'un des leurs leur vint comme avertisseur; et les mécréants dirent : "Ceci est une chose étonnante".

Almanca:

Nein, sondern sie staunten, daß zu ihnen ein Warner von ihnen kam, so sagten die Kafir: "Dies ist etwas Erstaunliches!

Rusça:

Но они были удивлены тем, что к ним явился предостерегающий увещеватель из них самих, и неверующие сказали: "Это - нечто удивительное!

Açıklama:
 
00:00

eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbâ. ẕâlike rac`um be`îd.

Arapça:

أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ۖ ذَٰلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ

Türkçe:

Ölünce mi, biz toprak olunca mı? Çok uzak bir dönüştür bu."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi (tekrar) dirileceğiz? bu dönüş çok uzaktır."

Diyanet Vakfı:

"Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirileceğiz)? Bu, akla uzak bir dönüştür."

İngilizce:

What! When we die and become dust, (shall we live again?) That is a (sort of) return far (from our understanding).

Fransızca:

Quoi ! Quand nous serons morts et réduits en poussière... ? Ce serait revenir de loin" !

Almanca:

Wenn wir etwa starben und zu Erde wurden, (werden wir wiederkehren)? Dies ist eine weit entfernte Wiederkehr."

Rusça:

Неужели это (воскрешение) произойдет после того, как умрем и станем прахом? Это возвращение невероятно!"

Açıklama:
 
00:00

ḳad `alimnâ mâ tenḳuṣu-l'arḍu minhüm. ve`indenâ kitâbün ḥafîż.

Arapça:

قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ ۖ وَعِندَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ

Türkçe:

Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan bir Kitap var katımızda.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Fakat biz toprağın onlardan neyi eksilttiğini elbette biliyoruz. Yanımızda herşeyi kaydedip muhafaza eden bir kitap vardır.

Diyanet Vakfı:

Biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır.

İngilizce:

We already know how much of them the earth takes away: With Us is a record guarding (the full account).

Fransızca:

Certes, Nous savons ce que la terre rongera d'eux [de leurs corps]; et Nous avons un Livre où tout est conservé.

Almanca:

Bereits wußten WIR, was die Erde von ihnen wegnimmt. Und bei Uns ist eine bewahrende Schrift.

Rusça:

Мы знаем, что земля отнимает от них, и у Нас есть сохраняющее (или хранимое) Писание.

Açıklama:
 
00:00

bel keẕẕebû bilḥaḳḳi lemmâ câehüm fehüm fî emrim merîc.

Arapça:

بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَّرِيجٍ

Türkçe:

Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışık bir ıztırap içindeler.

Diyanet Vakfı:

Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.

İngilizce:

But they deny the Truth when it comes to them: so they are in a confused state.

Fransızca:

Plutôt, ils traitent de mensonge la vérité qui leur est venue : les voilà donc dans une situation confuse.

Almanca:

Nein, sondern sie verleugneten das Wahre, als es zu ihnen kam, so sind sie in einer verworrenen Situation.

Rusça:

Но они сочли ложью истину, когда она явилась к ним, и теперь они находятся в замешательстве.

Açıklama:
 
00:00

efelem yenżurû ile-ssemâi fevḳahüm keyfe beneynâhâ vezeyyennâhâ vemâ lehâ min fürûc.

Arapça:

أَفَلَمْ يَنظُرُوا إِلَى السَّمَاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِن فُرُوجٍ

Türkçe:

Bakmadılar mı üstlerindeki göğe ki nasıl kurduk onu, nasıl süsleyip nakışladık?! Yırtığı, çatlağı da yoktur onun.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Artık üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve süslemişiz, onun hiç bir çatlağı yoktur.

Diyanet Vakfı:

Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok.

İngilizce:

Do they not look at the sky above them?- How We have made it and adorned it, and there are no flaws in it?

Fransızca:

N'ont-ils donc pas observé le ciel au-dessus d'eux, comment Nous l'avons bâti et embelli; et comment il est sans fissures ?

Almanca:

Haben sie etwa nicht auf den Himmel über ihnen geschaut, wie WIR ihn errichteten und schmückten, und er keine Risse hat?!

Rusça:

Неужели они не смотрели на то, как Мы построили и украсили небо над ними? В нем нет расщелин.

Açıklama:
 
00:00

vel'arḍa medednâhâ veelḳaynâ fîhâ ravâsiye veembetnâ fîhâ min külli zevcim behîc.

Arapça:

وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ

Türkçe:

Yeryüzünü de biz uzatıp yaydık; denge noktaları yerleştirdik ona ve bitirdik onda, bakanları hayran bırakan her türlü çifti.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yeri de nasıl uzatmış, üzerine sabit dağlar oturtmuşuz. Orada görünüşü güzel her çeşit bitkiden çiftler yetiştirdik.

Diyanet Vakfı:

Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik.

İngilizce:

And the earth- We have spread it out, and set thereon mountains standing firm, and produced therein every kind of beautiful growth (in pairs)-

Fransızca:

Et la terre, Nous l'avons étendue et Nous y avons enfoncé fermement des montagnes et y avons fait pousser toutes sortes de magnifiques couples de [végétaux],

Almanca:

Und die Erde dehnten WIR aus, setzten in sie Festigende (Berge) und ließen auf ihr von jeder erfreulichen Zweiheit hervorsprießen

Rusça:

Мы простерли землю, установили на ней незыблемые горы и взрастили на ней всякие великолепные пары растений

Açıklama:
 
00:00

tebṣiratev veẕikrâ likülli `abdim münîb.

Arapça:

تَبْصِرَةً وَذِكْرَىٰ لِكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ

Türkçe:

İbretle bakılası, gönüller açıcı şeyler olarak; hakka yönelen her kula öğüt olarak.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bunlar, Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir.

Diyanet Vakfı:

Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık).

İngilizce:

To be observed and commemorated by every devotee turning (to Allah).

Fransızca:

à titre d'appel à la clairvoyance et un rappel pour tout serviteur repentant.

Almanca:

als Einblick-Gewährendes und Ermahnung für jeden umkehrenden Diener.

Rusça:

для разъяснения и напоминания каждому рабу, который обращается к Аллаху.

Açıklama:
 
00:00

venezzelnâ mine-ssemâi mâem mübâraken feembetnâ bihî cennâtiv veḥabbe-lḥaṣîd.

Arapça:

وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُّبَارَكًا فَأَنبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ

Türkçe:

Gökten, kutlu ve bereketli bir su indirdik de onunla bahçeler yeşerttik, hasatlanacak daneler yetiştirdik.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bir de gökten bereketli bir su indirip de onunla bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler bitirmekteyiz.

Diyanet Vakfı:

Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik.

İngilizce:

And We send down from the sky rain charted with blessing, and We produce therewith gardens and Grain for harvests;

Fransızca:

Et Nous avons fait descendre du ciel une eau bénie, avec laquelle Nous avons fait pousser des jardins et le grain qu'on moissonne,

Almanca:

Und WIR ließen vom Himmel Wasser voller Baraka nach und nach fallen, dann ließen WIR damit Dschannat und erntbare Körner hervorsprießen

Rusça:

Мы ниспослали с неба благословенную воду и взрастили посредством нее сады и зерна собранного урожая,

Açıklama:

Sayfalar

Cuz 26 beslemesine abone olun.