
vennaḫle bâsiḳâtil lehâ ṭal`un neḍîd.
Arapça:
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَّهَا طَلْعٌ نَّضِيدٌ
Türkçe:
Yüksek yüksek hurma ağaçları büyüttük. Birbirine girmiş kümeler halinde tomurcukları vardır onların.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik.
Diyanet Vakfı:
Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.
İngilizce:
And tall (and stately) palm-trees, with shoots of fruit-stalks, piled one over another;-
Fransızca:
ainsi que les hauts palmiers aux régimes superposés,
Almanca:
sowie hohe Dattelpalmen, die büschelartige Früchte tragen,
Rusça:
и высокие пальмы с висящими рядами плодами.
Açıklama:

rizḳal lil`ibâdi veaḥyeynâ bihî beldetem meytâ. keẕâlike-lḫurûc.
Arapça:
رِّزْقًا لِّلْعِبَادِ ۖ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ الْخُرُوجُ
Türkçe:
Kullara rızık olsun diye. Ve o suyla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte böyledir topraktan fışkırış.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunları kullara rızık olması için (yetiştirmekteyiz). O su ile ölü bir toprağa can verdik, işte hayata çıkış da böyledir.
Diyanet Vakfı:
Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.
İngilizce:
As sustenance for (Allah's) Servants;- and We give (new) life therewith to land that is dead: Thus will be the Resurrection.
Fransızca:
comme subsistance pour les serviteurs. Et par elle (l'eau) Nous avons redonné la vie à une contrée morte. Ainsi se fera la résurrection.
Almanca:
als Rizq für die Diener. Und damit belebten WIR eine tote Ortschaft. Solcherart ist das Hervorkommen (aus den Gräbern).
Rusça:
Таково пропитание для рабов. Мы оживили ею мертвую землю. Таким же будет выход из могил!
Açıklama:

keẕẕebet ḳablehüm ḳavmü nûḥiv veaṣḥâbü-rrassi veŝemûd.
Arapça:
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ
Türkçe:
Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı, Semûd kavmi yalanlamıştı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlardan önce Nuh'un kavmi, Ress halkı ve Semûd da yalanlamıştı.
Diyanet Vakfı:
Onlardan önce Nuh kavmi, Res halkı ve Semud da yalanlamıştı.
İngilizce:
Before them was denied (the Hereafter) by the People of Noah, the Companions of the Rass, the Thamud,
Fransızca:
Avant eux, le peuple de Noé, les gens d'Ar-Rass et les Tamud crièrent au mensonge,
Almanca:
Verleugnet vor ihnen haben die Leute von Nuh, die Bewohner von Ar-rass und Thamud
Rusça:
До них сочли лжецами посланников народ Нуха (Ноя), жители Расса и самудяне,
Açıklama:

ve`âdüv vefir`avnü veiḫvânü lûṭ.
Arapça:
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَإِخْوَانُ لُوطٍ
Türkçe:
Âd, Firavun ve Lût'un halkı da...
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Âd, Firavun, Lût'un kardeşleri de (yalanladılar).
Diyanet Vakfı:
Ad ve Firavun ile Lut'un kardeşleri de (yalanladılar).
İngilizce:
The 'Ad, Pharaoh, the brethren of Lut,
Fransızca:
de même que les Aad et Pharaon et les frères de Lot,
Almanca:
sowie 'Aad, Pharao und die Brüder von Lut
Rusça:
адиты, народ Фараона и братья Лута (Лота),
Açıklama:

veaṣḥâbü-l'eyketi veḳavmü tübba`. küllün keẕẕebe-rrusüle feḥaḳḳa ve`îd.
Arapça:
وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ ۚ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ
Türkçe:
Eykeliler, Tübba' kavmi de. Hepsi resulleri yalanladı da duyurulan azap hak oldu.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eyke halkı ve Tübbâ kavmi de, bunların hepsi peygamberleri yalanladılar da (onlara) azabım hak oldu.
Diyanet Vakfı:
Eyke halkı ve Tübba' kavmi de. Bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da tehdidim gerçekleşti!
İngilizce:
The Companions of the Wood, and the People of Tubba'; each one (of them) rejected the messengers, and My warning was duly fulfilled (in them).
Fransızca:
et les gens d'Al-Aïka et le peuple de Tubbaa. Tous traitèrent les Messagers de menteurs. C'est ainsi que Ma menace se justifia.
Almanca:
sowie die Bewohner von Al-aika und die Leute von Tubba'. Alle bezichtigten die Gesandten der Lüge, so war Meine Androhung Rechtens.
Rusça:
жители Айки и народ Тубба (Тобба). Все они сочли лжецами посланников, и сбылась Моя угроза.
Açıklama:

efe`ayînâ bilḫalḳi-l'evvel. bel hüm fî lebsim min ḫalḳin cedîd.
Arapça:
أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ ۚ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ
Türkçe:
İlk yaratıştan âciz kalıp yorulmuş muyduk? Hayır, yeni bir yaratıştan kuşku içinde olan onlardır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz ilk yaratmada acizlik mi gösterdik? Doğrusu, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler.
Diyanet Vakfı:
İlk yaratmada acizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda şüphe içindedirler.
İngilizce:
Were We then weary with the first Creation, that they should be in confused doubt about a new Creation?
Fransızca:
Quoi ? Avons-Nous été fatigué par la première création ? Mais ils sont dans la confusion [au sujet] d'une création nouvelle.
Almanca:
Waren WIR etwa überfordert mit der ersten Schöpfung?! Nein, sondern sie sind in Verwirrung vor einer neuen Schöpfung.
Rusça:
Разве Мы изнемогли после первого сотворения? Но они сомневаются в новом сотворении (воскрешении).
Açıklama:

veleḳad ḫalaḳne-l'insâne vena`lemü mâ tüvesvisü bihî nefsüh. venaḥnü aḳrabü ileyhi min ḥabli-lverîd.
Arapça:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ ۖ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Türkçe:
Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biiriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.
İngilizce:
It was We Who created man, and We know what dark suggestions his soul makes to him: for We are nearer to him than (his) jugular vein.
Fransızca:
Nous avons effectivement créé l'homme et Nous savons ce que son âme lui suggère et Nous sommes plus près de lui que sa veine jugulaire
Almanca:
Und gewiß, bereits erschufen WIR doch den Menschen und WIR wissen, was ihm seine Seele flüstert. Und WIR sind ihm näher als seine Halsschlagader.
Rusça:
Мы сотворили человека и знаем, что нашептывает ему душа. Мы ближе к нему, чем яремная вена.
Açıklama:

iẕ yeteleḳḳe-lmüteleḳḳiyâni `ani-lyemîni ve`ani-şşimâli ḳa`îd.
Arapça:
إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ
Türkçe:
Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt yapmaktadır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken,
Diyanet Vakfı:
İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar.
İngilizce:
Behold, two (guardian angels) appointed to learn (his doings) learn (and noted them), one sitting on the right and one on the left.
Fransızca:
quand les deux recueillants, assis à droite et à gauche, recueillent .
Almanca:
Wenn (ihn) die beiden Empfänger vom Rechten und vom Linken sitzend empfangen.
Rusça:
Двое ангелов сидят справа и слева и принимают (записывают деяния).
Açıklama:

mâ yelfiżu min ḳavlin illâ ledeyhi raḳîbün `atîd.
Arapça:
مَّا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ
Türkçe:
Bir söz sarfetmeye dursun, yanındaki gözcü hemen zaptediverir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın.
Diyanet Vakfı:
İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.
İngilizce:
Not a word does he utter but there is a sentinel by him, ready (to note it).
Fransızca:
Il ne prononce pas une parole sans avoir auprès de lui un observateur prêt à l'inscrire.
Almanca:
Er spricht kein Wort aus, ohne daß bei ihm ein anwesender Beaufsichtigender ist.
Rusça:
Стоит ему произнести слово, как при нем оказывается готовый наблюдатель.
Açıklama:

vecâet sekratü-lmevt bilḥaḳḳ. ẕâlike mâ künte minhü teḥîd.
Arapça:
وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ۖ ذَٰلِكَ مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ
Türkçe:
Ölüm sarhoşluğu hak olarak geldi. İşte bu, senin kaçıp durduğun şeydir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldiğinde, "Ey insan! İşte bu senin öteden beri kaçtığın şeydir." denir.
Diyanet Vakfı:
Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.
İngilizce:
And the stupor of death will bring Truth (before his eyes): "This was the thing which thou wast trying to escape!"
Fransızca:
L'agonie de la mort fait apparaître la vérité : "Voilà ce dont tu t'écartais".
Almanca:
Und das Benommen-Machende des Sterbens kam wahrheitsgemäß. Dies ist es, wogegen du abgeneigt warst.
Rusça:
Смертельная агония явится с истиной. Вот то, чего ты избегал!
Açıklama:
Sayfalar
