Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

50

Sûredeki Ayet No: 

5

Ayet No: 

4635

Sayfa No: 

518

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَّرِيجٍ

Çeviriyazı: 

bel keẕẕebû bilḥaḳḳi lemmâ câehüm fehüm fî emrim merîc.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışık bir ıztırap içindeler.

Diyanet İşleri: 

Hayır; onlar, gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar; kararsızlık içindedirler.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Hayır, gerçek olan Kur'an, onlara gelince yalanladılar da şimdi darmadağın bir işe daldılar.

Şaban Piriş: 

Hayır onlar, kendilerine hak gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşkınlık içindedirler.

Edip Yüksel: 

Oysa onlar gerçek kendilerine geldiği zaman onu yalanladılar; kararsızlık içindedirler.

Ali Bulaç: 

Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı içinde bulunuyorlar.

Suat Yıldırım: 

Bilakis onlar, kendi önlerine kadar gelen gerçeği yalan saydılar.Artık onlar kararsızlık ve perişanlık içindedirler.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

50:4

Yaşar Nuri Öztürk: 

Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.

Bekir Sadak: 

50:9

İbni Kesir: 

Hayır, onlar

Adem Uğur: 

Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.

İskender Ali Mihr: 

Hayır (öyle değil), onlar kendilerine hak gelince onu yalanladılar. Bu durumda onlar, karışık bir emr (problem) içindeler.

Celal Yıldırım: 

50:4

Tefhim ul Kuran: 

Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı içinde bulunuyorlar.

Fransızca: 

Plutôt, ils traitent de mensonge la vérité qui leur est venue : les voilà donc dans une situation confuse.

İspanyolca: 

Pero han desmentido la Verdad cuando ha venido a ellos y se encuentran en un estado de confusión.

İtalyanca: 

E invece tacciano di menzogna la verità che è giunta loro, ed ecco che sono in grande confusione.

Almanca: 

Nein, sondern sie verleugneten das Wahre, als es zu ihnen kam, so sind sie in einer verworrenen Situation.

Çince: 

他们否认已降示他们的真理,所以他们陷于混乱的状态中。

Hollandaca: 

Maar zij beladen de waarheid met leugen, nadat de eerste tot hen is gekomen; daarom zijn zij in een verwarde zaak gestort

Rusça: 

Но они сочли ложью истину, когда она явилась к ним, и теперь они находятся в замешательстве.

Somalice: 

Waxaybase beeniyeen xaqii markuu u yimid, waxayna ku suganyihiin xaal qasan.

Swahilice: 

Lakini waliikanusha Haki ilipo wajia; kwa hivyo wamo katika mambo ya mkorogo.

Uygurca: 

بەلكى ئۇلار بولسا ئۆزلىرىگە نازىل قىلىنغان ھەقىقەتنى (قۇرئاننى) ئىنكار قىلدى، ئۇلار قالايمىقان ھالەتتىدۇر

Japonca: 

真理が訪れた時,それを虚偽としたので,かれらは混乱状態に陥った。

Arapça (Ürdün): 

«بل كذبوا بالحق» بالقرآن «لما جاءهم فهم» في شأن النبي صلى الله عليه وسلم والقرآن «في أمر مريج» مضطرب قالوا مرة: ساحر وسحر، ومرة: شاعر وشعر، ومرة: كاهن وكهانة.

Hintçe: 

मगर जब उनके पास दीन (हक़) आ पहुँचा तो उन्होने उसे झुठलाया तो वह लोग एक ऐसी बात में उलझे हुए हैं जिसे क़रार नहीं

Tayca: 

เปล่าเลย! พวกเขาปฏิเสธความจริงต่างหาก เมื่อมันได้มีมายังพวกเขา ดังนั้นพวกเขาจึงอยู่ในภาวะที่สับสน

İbranice: 

מפני שהם כפרו באמת אשר באה אליהם, הם נמצאים במצב של בלבול

Hırvatça: 

Oni, međutim, poriču Istinu koja im dolazi i oni su smeteni.

Rumence: 

Ba nu! Ei socotesc Adevărul minciună când vine la ei şi sunt în încurcătură.

Transliteration: 

Bal kaththaboo bialhaqqi lamma jaahum fahum fee amrin mareejin

Türkçe: 

Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.

Sahih International: 

But they denied the truth when it came to them, so they are in a confused condition.

İngilizce: 

But they deny the Truth when it comes to them: so they are in a confused state.

Azerbaycanca: 

Lakin onlara haqq (Qur’an) gəldikdə onu yalan saydılar. İndi onlar dolaşıqlıq (təşvış) içindədirlər (sənə gah şair, gah sehrbaz, gah da kahin deyirlər).

Süleyman Ateş: 

Doğrusu onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar çalkantılı bir durumun içindedirler.

Diyanet Vakfı: 

Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.

Erhan Aktaş: 

Ne var ki onlar, kendilerine Hakk(1) gelince onu yalanladılar. Bu yüzden karmakarışık bir durumdalar.

Kral Fahd: 

Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.

Hasan Basri Çantay: 

Hayır, onlar, kendilerine hak gelince (onu) tekzîb etdiler. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.

Muhammed Esed: 

Buna rağmen onlar, (yeniden dirilmeyi inkar edenler,) ne zaman kendilerine tebliğ edildiyse hakikati yalanladılar; ve şimdi bir şaşkınlık içindeler.

Gültekin Onan: 

Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı (emrin meriyc) içinde bulunuyorlar.

Ali Fikri Yavuz: 

Doğrusu, kendilerine hak (Kur’an ve Peygamber) gelince yalanladılar da, şimdi muztarıb bir haldedirler.

Portekizce: 

Não obstante, desmentem a verdade quando esta lhes chega, e, ei-los aí em estado caótico.

İsveççe: 

Men när sanningen nu har kommit till dem förnekar de den, och så har de råkat i [fullständig] förvirring.

Farsça: 

[اینان نه اینکه زنده شدن پس از مرگ را باور نکردند] بلکه حق را هم هنگامی که به سویشان آمد، تکذیب کردند پس در حالتی آشفته و سردرگم اند.

Kürtçe: 

(زیندوو بوونەوە دوور نیە) بەڵکو ئەوان باوەڕیان بەقورئان نەکرد کاتێك بۆیان ھات، بۆیە ئەوان لەناو کارێکی تێکەڵ وپێکەڵدان

Özbekçe: 

Балки уларга ҳақ келганда, уни ёлғонга чиқардилар. Улар изтиробли ишдадирлар. (Улар ҳақни инкор қилганлар. Буни олдида бошқа нарсаларни инкор қилиш ҳач гап эмас.)

Malayca: 

(Mereka tidak mahu berfikir betul) bahkan mereka (terburu-buru) mendustakan kebenaran apabila sahaja sampainya kepada mereka; oleh sebab itu, mereka berada dalam keadaan yang serba kacau.

Arnavutça: 

Aq më tepër, ta e mohuan të Vërtetën kur u erdhi dhe ata janë në gjendje të luhatshme (në çështjen e profetnisë).

Bulgarca: 

Ала те взеха за лъжа истината, когато дойде при тях и са в недоумение.

Sırpça: 

Они, међутим, поричу Истину која им долази и они су сметени.

Çekçe: 

A naopak za lež pravdu prohlašovali, když přišla k nim, a jsou teď v zamotaném postavení.

Urduca: 

بلکہ اِن لوگوں نے تو جس وقت حق اِن کے پاس آیا اُسی وقت اُسے صاف جھٹلا دیا اِسی وجہ سے اب یہ الجھن میں پڑے ہوئے ہیں

Tacikçe: 

Оре, онҳо сухани ростеро, ки бар онҳо омада буд, дурӯғ шумурданд. Пас дар коре шӯрида афтоданд.

Tatarca: 

Бәлки алар хаклык белән килгән Коръәнне дә ялган диделәр, алар саташып чуалчык эшкә төшкәннәр, чуалуларының очы-кырые юктыр.

Endonezyaca: 

Sebenarnya, mereka telah mendustakan kebenaran tatkala kebenaran itu datang kepada mereka, maka mereka berada dalam keadaan kacau balau.

Amharca: 

(አልተመለከቱም)፡፡ ይልቁንም በቁርኣን በመጣላቸው ጊዜ አስተባበሉ፡፡ እነርሱም በተማታ ነገር ውሰጥ ናቸው፡፡

Tamilce: 

மாறாக, அவர்கள் உண்மையை (-இந்த குர்ஆனை) - அது அவர்களிடம் வந்தபோது - பொய்ப்பித்தனர். ஆக, அவர்கள் குழப்பமான ஒரு விஷயத்தில் இருக்கிறார்கள்.

Korece: 

그러나 그들은 진리가 그들 에게 도래하였을 때 그것을 부인 했으니 실로 그들은 혼돈속에 있 노라

Vietnamca: 

Không, họ đã phủ nhận Chân Lý khi Nó đến với họ, vì vậy họ đang ở trong tình trạng bối rối (không biết thật hay giả).

Etiketler: 

Ayet Linkleri: 

Rubu tag: 

Hizb tag: